Şilili Victor Jara’nın elleri kırıldı gitar çalmasın diye. Kürt Hamido’nun tırnakları çekildi saz çalmasın diye…
Gülcan Dereli
Victor Jara, Şili’de Augusto Pinochet’nin Salvador Allende hükümetine karşı gerçekleştirdiği darbe sırasında işkenceyle öldürülen bir sanatçı. Jara, darbeciler tarafından yoldaşlarıyla beraber Şili Ulusal Stadyumu’nda işkence görür. Bir daha gitar çalmaması için elleri kırılır; o halde şarkısını söylemeye devam eder. Ve işkence ile katledilir. Bu hikaye de bir nevi Kürt Victor Jara’nın hikayesidir. Pek bilinmez. Anlatacağımız Hamido’nun bilinmeyen hikayesidir…
Asıl adı Hamit Gezginci. Çocukluğumun efsane sesi, babamın yoldaşıydı. Bu hikayeyi yazmak için yıllardır koşulları zorluyorum. Nitekim koşullar oluştu ve Mardin Kızıltepe’ye doğru yola çıktım. Yoldaşlarını, ailesini dinlemek istiyorum. Kimine Kızıltepe’de ulaştım, kimine Diyarbakır, kimine İzmir, kimine Avrupa’da.
1954’te Mardin Kızıltepe’de dünyaya gelen Hamido, 8 kardeşten biri, daha küçük yaştan itibaren saz çalmaya başlar. Babasından saz çalmayı öğrenen Hamido, 15’ine geldiğinde artık Mardin’de tanınan bir yerel sanatçıdır. Genç yaşta evlenir ve bir çocuğu olur. Hamido, gittiği birçok yerde düğünleri, etkinlikleri şenlendirir. Gür ve güzel sesiyle aranan biridir. Hamido’nun kardeşi Ozan İbrahim Gezginci, siyasi sürecin Hamido için nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Hamit abim, toplumun uyanışı için şarkılar söylemeye başladı. 1965-66’larda artık tanınıyordu. Ve büyük saygı görüyordu. Müziğiyle ve sesiyle farklı bir duruşu vardı. 1973-74’te Kızıltepe’ye Abdullah Papur geldi ve abimle bir konser sergilediler. O konserden sonra siyasi süreç de başladı. Kürtçe şarkı söyledikleri için artık hedefteydi.”
1980 Mart’ının ilk günlerinde, darbenin hemen öncesinde tutuklanır. Ve vahşi işkencesiyle bilinen Diyarbakır Cezaevi’ne gönderilir. Tam 5 yıl burada Esat Oktay Yıldıran’ın işkencelerine boyun eğmez, 4 kibritle direniş meşalesi olan yoldaşlarıyla birlikte direnir.
Helva kutusundan saz
Kardeşi İbrahim Gezginci, Hamido’nun Diyarbakır zindanında yaşadıklarından bölümler anlattı: “Esat Oktay Yıldıran’ın beynini allak bullak eden rahmetli Hamido’dur. Bunun tanıkları var. Peki, nasıl oldu? 81 yılında o direnişte helva kutusundan bir tane bağlama yapmış. Helva kutusu ağaçtan yapılmıştı. İşte o helva kutusu ve süpürgenin sapı, çorapların lastikleriyle bir bağlama yapmış. Nasıl mı yapmış? Süpürgenin sapını kutunun içine yerleştirmiş ve lastikleri de kutuya bağlamış. Ve şarkılar söylemeye başlamış.
Bağlama nerede?
“Hamido saz çaldığında koğuş arkadaşlarından birisi nöbet tutuyor. Esat Oktay gelince Hamido’ya söylüyor geldi diye, hemen sapı ve lastiği çıkarıyor, kutuyu kenara koyuyor. Esat Oktay koğuşun önünden geçiyor, içeri bir sivrisinek girmezken bir tane bağlamanın sesi geliyor. Esat Oktay içeri giriyor. O bağlamayı verin diyor. Bunlar diyor bağlama diye bir şey yok. İçeri bakıyor, gerçekten bağlama yok. Bakıyor yok, çekip gidiyor. Bir gün sonra Hamido yine bağlamayı yapıp çalıyor. Psikolojik işkence için tekrar Esat Oktay koğuş koridorlarında tur atıyor. Bakıyor yine bağlamanın sesi geliyor. Nöbet tutan arkadaşlar yine bunu fark ediyor. Hamido’ya diyorlar geldi. Hamido yine bağlamayı söküyor oraya atıyor. Esat diyor ben bağlamanın sesini duyuyorum onunla şarkı söyleyen biri var. Koğuştaki arkadaşlar diyor ki, farkındaysan yaptığın işkence nedeniyle sende psikolojik sorun oluşmaya başlamış. Bu kelimeyi kullandığı için arkadaşların hepsi sıra dayağından geçiyor.
Aradan bir iki gün geçiyor aynı koğuşta yine bağlama sesi geliyor. Yine içeri giriyor, yine yok. Israrla diyor buradan bağlama sesi geliyor. Arkadaşlar diyor ki, sen psikiyatriye gitsen tedavi olsan iyi olur, senin psikolojin bayağı kötüye gidiyor.
Esat Oktay tarumar
“Bu kendisinden şüpheleniyor? Aradan birkaç gün geçiyor, tekrar bağlama sesi geliyor. Rahmetli Hamit abim, Kîne Em’i söylüyor. O söylediğinde tüm zindan sesiyle doluyor. Yine içeri giriyor ama bağlama yok. Bu allak bullak oluyor. Bu direnişleriyle Esat Oktay Yıldıran’ı tarumar ediyorlar.”
85’te tahliye oluyor
Diyarbakır zindanında 5-6 beste yapan Hamido, 1985’in başında tahliye oluyor. Onun cezaevi sürecine tanıklık edenler yaşadığı işkencelere rağmen teslim alınamadığını gururla söylüyor. Tahliye olduktan sonra sanatsal faaliyetlerine devam ediyor. Bir yandan ise Kürtçe şarkı söylenmesine de tahammülsüzlük artıyor. Ve sonra tehditler başlıyor.
Saz çalan tırnakları çekiliyor
Hamido’nun tehditlere boyun eğmediğini söyleyen kardeşi İbrahim Gezginci, “Düğünlerde Kürtçe şarkı söyleme artık buna izin vermeyeceğiz, diyorlar. Şarkıları, halkı direnişe davet eden şarkılar olarak tanımlanıyordu. Ve bu yüzden ağır baskılara maruz kalıyordu. En az ayda 2 kez onu gözaltına alıyorlardı. Ve Kürt sanatçılarından ilk olarak işkenceyle tırnağını kaldırdılar. Bir defa gözaltı alındığında bağlamayı çalan elinin 2 parmağının tırnaklarını çektiler. Bir süre saz çalamadı. Sürekli gözaltına alınıyordu, bazen bir ay, bazen bir hafta, bazen 5 gün ama sürekli gözaltına alınıyordu. Yine İskenderun’da işe gitmişti, dönüşünde önünü kestiler hatta başına silah dayadılar, Kızıltepe’den git, eğer gitmezsen öleceksin diye tehdit ettiler” diyor. Yıl 1989-90.
Kurşunlar sessiz mi çıkıyor?
Hamido, videosu da olan şarkı söylediği düğünlerden birinde yine gözaltına alınıyor. Kardeş Gezginci anlatıyor: “92’de Derik’te bir düğündü, binlerce insan vardı. Düğün baskına uğradı, Hamido ablukaya alındı. ‘Sazı yavaş çal, sesi yüksek olmasın sen insanları rahatsız ediyorsun’ diyorlar. Hamit abim onlara şöyle bir cevap veriyor: ‘Siz insanları öldürürken sessiz mi öldürüyorsunuz? Silahınızdan çıkan kurşunlar sessiz mi çıkıyor?’ Ve tekrar 4-5 gün gözaltında kalıyor.”
3 araçla pusu kurdular
Yıl 93. JİTEM’in her gün bir Kürt yurtseverini sokak ortasında vurduğu günler. Tehditler artmış, ama Hamido inatla Kürtçe direniş şarkıları söylemeye devam eder. DEP Milletvekili Mehmet Sincar JİTEM tarafından vurulduktan sonra taziyesine gider Hamido… Gerisini kardeşi Gezginci anlatıyor: “Mersin’den işten gelirken gözaltına alınıp tehdit ediliyor. Çekip gitmezsen gereği neyse yapılacak diyorlar. Hamit abim, ‘Ben bu coğrafyada doğdum, büyüdüm, kültürünü aldım ve Kürdüm, Kürtlerin içinde öleceksem de ölürüm gitmiyorum’ diyor. Bundan birkaç gün sonra bir daha gözaltına alındı, bırakıldı. Şehadetinden önce rahmetli Mehmet Sincar’ın taziyesine gitti, geldi. Aradan 2 gün geçtikten sonra 27 Eylül 1993’te sabah birileri ona telefon açtı. Seninle işimiz var diye. Evden Veysi abimle çıktı. Kızıltepe’nin tarihi Dinaysir Köprüsü’nde (Taş Köprü) pusu kuruyorlar. 3 araçla silahlı saldırı düzenliyorlar. Hamit abim şehit oluyor. Veysi abim de 9 tane kurşunla ağır yaralanıyor.” Ve Kürt Viktor Jara, tırnakları saz çalmasın diye çekilen Hamido, JİTEM tarafından katlediliyor. Şimdi Kızıltepe’de Fırat Mezarlığı’nda Mehmet Sincar’ın yanı başında yatıyor.
Gerçekten doyamadık ona
Hamido’nun düğününde çaldıklarından biri de HDP Artuklu İlçe Eşbaşkanı Bekir Dağ. Hamido’yu bir de ondan dinliyorum. Dağ’ın ilk sözü “Herkes onu çok severdi” oluyor ve şöyle devam ediyor: “Çok güzel bir ozanımızdı. 10 yıl komşu kaldık, gerçekten ona doyamadık. Sesi çok güzeldi. Onun sesini Şivan’ın sesine benzetiyordum. Gür ve süper bir sesi vardı. Allah rahmet eylesin. Çok değerli bir insandı. Benim düğünümde de o çalmıştı.”
Konuşmadı konuşturulamadı
Hozan Hamido’nun cezaevi arkadaşı Bûbê Eser ise yaşadığı işkenceyi Gardiyan ismiyle kitaplaştırmış. Şimdi yurt dışında yaşıyor. Ağır yaralı olarak Türkiye’den çıkmış. Eser’e ulaştığımda Diyarbakır zindanından sonra prensip olarak Türkçe konuşmama kararı aldığını anlatıyor. Şöyle diyor: “Bugüne kadar 10 kitap yazdım hepsi Kürtçe. Fakat Gardiyan Türkçe’ye çevrildi, Yunanca, İsveççe ve Arapça’ya çevrildi. İngilizce, Almanca, Fransızcası da hazırlanıyor.”
Hamido ile tanıklığını anlatan Eser, “Hamido’yla Kızıltepe’den tanışıyorum. Hem bizim ozanımız hem de bizim arkadaşımızdı. Ben kendisinden önce hapishaneye girdim, sonradan kendisinin hapishaneye geldiğini işitince onunla aynı koğuşa geçtim. Hamido çok büyük işkencelerden geçmesine rağmen bir tek kelime bile konuşmadı, konuşturulmadı. Hep direndi. Bu direnme sürecinde 5 Nolu Cezaevi’ne gelince Hamido hiçbir zaman kendi benliğinden, kendi şahsından, kendi niteliğinden taviz vermedi” diyor.
Bir kahramandı
Eser, “Bir Kürt genci olarak, hem kendisini hapishanede yaşatmaya hem de arkadaşlarına yardımcı olmaya çalıştı. Hatta işkencelerin yoğun olduğu dönemlerde işkencelerden sonra Hamido, arkadaşları güldürmek için çok defa kendisine dayak atıyordu. Hamido’nun yaptığı bazı hareketleri, şarkı söylemeleri, şakalaşmaları gardiyanları rahatsız ediyordu. Onu çıkarıp işkence yapıyorlardı. Çeşitli işkencelerden geçmesine rağmen Hamido dik yaşamını sürdürdü. Hapishanede bir kahraman olarak yaşadı. Ve bir kahraman olarak da hapishaneden çıktı. Tüm arkadaşlarını orada yaşatabilmek, onlara moral verebilmek çabalıyordu. Çünkü hapishanede moral gerçekten çok önemliydi. Her koğuştan ispiyoncu çıkarmak istiyorlardı. Bizim koğuştan böyle biri çıkmadı. Hamido’ya bunu yapmaya çalıştılar ama Hamido işkencelere rağmen bu teklifi kabul etmedi. Ve sürekli direndi, sürekli morali yüksek, arkadaşlarına moral veren bir insandı. Hamido devrimci anlayışıyla, ileri görüşlü anlayışıyla harekete katılarak daha çok, daha yoğun çalışabilmek için, Kürt halkının kurtuluşu için canını bile feda etti” diye vurguluyor.
Hamido Kürtperwer
Hamido’nun cezaevinden arkadaşı Mehmet Can Azbay da prensip olarak Türkçe konuşmayı tercih etmiyor ve bunu özellikle belirtmemi istiyor. Onunla yaptığımız röportaj da Kürtçe gerçekleşiyor. Bu hikayenin paylaşılacak olmasından duyduğu mutluluğu dile getiren Azbay, şöyle anlatıyor: “Ben prensip olarak Kürtçe konuşacağım, bir Kürt olarak 20 sene zindanda kaldım. Biz önce birlikte 1 Nolu’da kaldık. 1980’in Mart ayıydı. 1 Nolu’dan 5 Nolu’ya, oradan da 21 ve 24. koğuşlarda birlikte kaldık. Hamido Kürtperwer, halkını seven biriydi. Mücadeleciydi. O Kürdistan özgürlük mücadelesinin üyesiydi. Gerçekten değerli bir yurtseverdi. Hem sanatçı hem mücadeleci biriydi, zindanlarda hiçbir zaman düşmana boyun eğmedi.”
Arkadaşlarının moral kaynağı olduğunun altını çizen Azbay, “En zor dönemlerde, ki Türkçe bu döneme ‘vahşet süreci’ deniyor. Devrim şarkılarıyla insanların yurtsever duygularını yükseltirdi. Mesela ‘Kîne Em’ parçasını en iyi yorumlayanlardan biri de oydu. Che Guevara için özel bir şarkı söylemişti. Güney Kürdistan, Leyla Kasım hakkında şarkılar söylüyordu. 12 Eylül Darbesi geldiğinde, biz havalandırmaya çıktık slogan attık, 12 Eylül Darbesi’ne karşı. Hamido sazıyla ‘Kîne Em’ parçasını söyledi. O zaman yüzbaşı ve askerleri geldi dedi, ‘Bu sloganları atmayın. ‘Biz, sizden korkmuyoruz ve direniyoruz. Biz devrimciyiz, Kürdistanperweriz, karşınızda duruşumuzu gösteriyoruz’ dedik” diye kaydediyor.
İnsan sağken de değerlidir!
Hamido’nun büyük sıkıntılar yaşadığına da dikkat çeken Azbay, sözlerini şöyle noktalıyor: “Hamido, 12 Eylül Darbesi’nde 5 Nolu’da çok ağır işkencelerden geçti. Sağlığı çok bozuldu. Dışarı çıktığında da fakirlik ve yokluk içinde yaşadı. Benim halkımıza, kurumlarımıza, medyamıza bir eleştirim var. İnsanlarımız ne zaman ki ölüyor, o zaman kıymetini biliyorlar. Bu Kürtlerin çok büyük bir eksikliği. Bu eksiğimizi görmeliyiz. İnsan sağken değerlidir. Sahip çıkmamız lazım. Gittikten sonra da anmak gerekiyor.”