Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Bağımsız Araştırma Komisyonu, hazırladığı raporu yakın zamanda bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı. Raporda, Türkiye ve Türkiye’ye bağlı grupların başta Efrîn ve Serêkaniyê olmak üzere Rojava’da savaş suçu, insanlığa karşı suç işlediklerine işaret etti.
BM Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Serêgio Pinheiro, Türkiye ve Türkiye’ye bağlı güçlerin ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bölgeleri hedeflediklerini şu cümlelerle belirtti: “Efrîn, Rasulayn (Serêkaniyê) ve çevresinde Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SMO) rehin alma, zalimce muamele, işkence ve tecavüz gibi savaş suçu kategorisine giren suçlar işlemişler. Havadan ve karadan yapılan bombardımanlar sonucu çok sayıda insan öldü. Çoğunlukla Kürt bölgelerinde yağma ve mülklere el konulması, yerinden edilme yaygın bir biçimde devam ediyor. Buradaki tüm topluluklar ve kültürler saldırı altında. UNESCO miras alanları buldozerlerle yağmalandı.”
Bir açıklama da BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’den geldi. Bachelet; Efrîn, Serêkaniyê (Resulayn) ve Girê Spî (Tel Abyad) gibi bölgelerde hızla artan ihlallerin alarm verici olduğunu belirterek, bu bölgelerde cinayet, insan kaçırma, insanların hukuk dışı bir şekilde yerinden edilmesi, toprak, mal ve mülke el koyma, mülkten zorla çıkarma gibi hukuk dışı uygulamaların belgelendiğini kaydetti.
Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nün raporuna göre ise Türkiye’nin operasyonundan sonra 6 bin 800 kişi kaçırılmış, 3 bin 700 kişiden haber alınamıyor, kaçırılanlardan 800 kişiye işkence yapılmış, 500 kişi fidye karşılığı serbest bırakılmış. Efrîn’de 300 bin kişi göç ettirilmiş, kaçırılan çocuk sayısı 300, öldürülen çocuk sayısı 66, işkence sonucu katledilenlerin sayısı 79, top ve uçakla yapılan bombalamalar sonucu katledilenlerin sayısı 498, yıktırılan tarihi mekânlar 79, tecavüz edilen kadın sayısı 65, öldürülen kadın sayısı 67, kesilen zeytin ağacı sayısı 268 bin. Ayrıca, halka ait 41 bin hektar arazi yakılmış. Efrîn’de 1000 Hıristiyan aileden yalnızca 5 aile kalmış, tek bir Ermeni aile veya kişi kalmamış, 25 bin Êzidî nüfustan ancak 5 bin kalmış, işgalden önce şehrin Kürt nüfusu yüzde 90 iken, bu oran şimdi yüzde 18’e düşmüş. 50 bin öğrenci okuldan eğitimden mahrum olmuş. (Not: Rapordaki veriler bir yıl öncesine ait.)
Son bir yılda insan kaçırma, tecavüz, işkence, mallara ve mekânlara el koyma katlanarak sürdü.
Demokratik Suriye Meclisi (MSD), BM Suriye Bağımsız Araştırma Komisyonu’nun raporunun açıklanmasında yaşanan savaş suçlarından Türkiye’nin sorumlu olduğunu hatırlattı.
Uzmanlara göre BM Raporu’nda “Türkiye’nin Efrîn’de ve Serêkaniyê’de iki türlü savaş suçu islediği ortaya konuluyor. Birincisi; bu bölgeler kendi denetiminde ve buradaki grupların işlediği, işkence, tecavüz suçlarında direkt olarak Türkiye’nin sorumlu olduğu, ikincisi; Türkiye’nin kendisinin de savaş suçu işlediğinin altı çiziliyor” ve Türkiye savaş suçlarından sorumlu tutuluyor. Ayrıca bunun uluslararası hukukta karşılığı olması gerektiğine dikkat çekiyorlar.
Hem BM bağımsız Suriye Komisyonu Raporu hem de BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporu’ndaki tespitler çerçevesinde başta BM olmak üzere diğer uluslararası kurumlar harekete geçecek mi? Savaş suçu, insanlığa karşı suç işleyenlere karşı bir yaptırımları olacak mı? Yoksa Kürt halkına bölge halklarına karşı yapılanlar yine uluslararası kirli pazarlıklarla üstü mü örtülecek! Suriye savaşından bu yana Rojava üzerinde bölgesel ve Küresel çapta o kadar kirli hesap, plan ve proje harekete geçirildi ki, insanın aklı duruyor, yapılan vicdansızlıklar karşısında insanın vicdanı donuyor.
Efrîn, TSK’nin ve SMO’nun denetimine geçmeden önce Suriye’nin en barışçı kentiydi, bir barış adasıydı. Nüfusu kadar, savaştan dolayı göç edip sığınanlara da büyük bir fedakârlıkla ev sahipliği yaptı. Büyük yıkıma ve göçe maruz kalmış yüz binlerin sığınağı oldu. Efrîn, dışarıdan hiçbir yardım almadan imkânlarını, mekânlarını, gelenlerle paylaştı, yaşam dayanağı oldu. Bu büyük onur, büyük fedakârlık, büyük insani yaklaşım insanlık tarihinde görülmemiş bir vahşete maruz kaldı. İşgale ve katliama maruz kaldı. Türkiye’nin, bağlı grupların Rojava’da yaptığı insanlık dışı uygulamalarda Rusya’nın, Batı’nın, Amerika’nın, bölge devletlerinin, KDP’nin ve ENKS’nin de eli ve desteği oldu. Tarihin en kirli en karanlık ve en barbar konsepti devreye sokuldu.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyonlarına destek için sanatçısı, sporcusu, aydını, sivil toplumcusu, siyasetçisi, muhalefeti sıraya girmişti; bir kesimi de sınıra gidip destek açıklamasında bulunmuşlardı. Bir millet temel dinamikleriyle yıkıma ve insanlığa karşı suç uygulamalarına, siyasetine eğer destek oluyorsa durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor! Türkiye’de iktidar kliği ne yaptığının farkında; suçu toplumsallaştırmak, kolektifleştirmek istediği ortada. İktidarın yayılma ajandasına, bir halka karşı katliam ajandasına angaje olmak, bunun destekçisi olmaktan daha vahim ne olabilir! Keşke biraz utanma olsa!