HDP Dış İlişkiler Eş Sözcüsü ve Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy ile Ortadoğu’daki gelişmeleri konuştuk: Sonuç olarak Kürtlersiz olmuyor…
Hüseyin Kalkan
Bu söyleşinin ilk bölümünde HDP Dış İlişkiler Eş Sözcüsü ve Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy ile daha çok Doğu Akdeniz ve Libya’yı meselesini konuştuk. Bu bölümde ise Suriye ve Irak’ı ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’nun artan Orta Doğu ilgisi ve bunu sonuçlarını el aldık. Macron’un bölgeye ilgisinin geçici bir heves olmadığı, bunu fark eden Erdoğan’ın Macron’un bu gezisini endişe ile izlediği belirten Özsoy, özellikle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim yetkililerinin Rusya ziyareti önemine dikkat çekerek, meselelerini taktiksel yanları olmakla birlikte bunun sadece taktiksel bir görüşmem olmadığını söyledi. Gelişmelerini Suriye’de Kürtlersiz bir istikrarın oluşmayacağının anlaşıldığını belirten Özsoy’a göre eğer Esat, bunu anlamamakta direnirse Rusya’nın elinde bunu anlatacak imkanlarını olduğunu ekliyor. Söyleşinin ikinci bölümünde Özsoy’un sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
- * Dünkü bölümde biraz bahsetmiştiniz ama tekrar şu soruyla başlamak istiyorum. Türkiye; Libya ve Suriye’de Rusya ile yeniden karşı karşıya mı gelecek?
Kısmen öyle. Zaten Batı, Türkiye’yi tekrar Rusya’ya karşı konumlandırmaya çalışıyor.
- * Peki bunda kısmen başladılar diye bilir miyiz?
Açıkçası Türkiye şimdi S-400 meselesinde vazgeçerse, biraz hizaya gelirse Batı çok rahat Türkiye ile meselelerini müzakereyle halledebilir. Her şeyi bir tarafa bırakıp yenide başlayalım diyebilir.
- * Suriye’ye gelirsek. Rusya Özerk yönetimle ilişkilerde önemli bir adım attı. Bir heyeti Moskova’da kabul etti ve çeşitli anlamlaşmalar imzalandı. Bu son temas Rusya’nın Özerk Yönetim tanıması olarak yorumlandı. Siz neler söylersiniz bu konuda?
Kuzey Doğu Suriye’de Özerk bir yapı var ve Amerika ile çok yoğun çalışıyor. Rusya bölgenin kontrolünü tamamen Amerika’ya bırakmak istemiyor. Onun için birtakım angajmanlara giriyor. Şunun altını çizmek lazım. Amerika bu görüşmeyi ve yapılana antlaşmaları çok büyük bir mesele yapmadı. İlham Ahmed gibi bir siyasetçinin, sıklıkla Washington’da ağırlanan; senatörleler, Amerika hükümet ile değişik seviye de görüşmeler yapan bir politikacının Moskova’ya gitmesi ve bu şekilde karşılanmasına, Amerikan’ının çok karşı bir duruş sergilememesi önemli.
Rusya şunun farkında Kürtlerle anlaşmadan Suriye’nin yenide inşası mümkün değil. Bu herhangi bir muharebeyi kazanmaya benzemez. Yeni bir ülke kurmak zorundasınız. Batı’nın mali desteğini almadan Suriye’yi yenide imar etmenini imkânı yok.
Orada Kürtler var. Açığa çıkmış bir özerk irade var. Bir askeri güç var ortada. Bununla Suriye’nin geleceğinin ne olacağını müzakere etmeniz lazım. Rusya çok rasyonel bir yerde düşünüyor. Bunun için Cenevre görüşmelerine Kürtlerin de katılması için ortamı hazırlıyor.
Amerika’da seçimler var. Joe Biden seçilirse ABD’nin Suriye politikası değişebilir, daha aktifleşebilir. Bütün bunları düşündüğünüz zaman, Rusya Kürtlerin geleceğine müdahil olması gerektiğini gayet iyi biliyor. Esat’a bunu söyledi. Fakat hem Esat bunu değerlendiremedi hem de Amerikalılar Kürtler ile Esat arasındaki müzakerelerin çok ilerlemesini istemedi. Baltaladılar, durdurdular vesaire. Ruslar, Kürtlerin Suriye denkleminin bir yerinde olması gerektiğin biliyorlar. Buna göre davranıyor. Bu taktiksel bir durum da değil. Basitçe “Türkiye’yi cezalandıralım” değil, basitçe “Amerika’ya karşı puan kazanalım” meselesi değil. Ruslar eğer Suriye’de kurucu güç olacaksa, ülkenin yeniden kurulması, imar edilmesi, yeni bir toplumun inşa edilmesi- siyasi, askeri demografik güç olarak Kürtlerle Esat arasındaki çelişkileri müzakereler yolu ile çözmek, beli bir uzlaşı yolunu bulmak gerektiğini biliyor. Sonuç olarak Kürtlersiz olmuyor Suriye’de ve Rusya bunun farkında. Bu ziyareti basit taktiksel bir durum olarak değerlendirmemek lazım. Taktiksel yönleri olmakla beraber.
- * Türkiye razı olacak mı, Kürtlerini Cenevre’de olmasına?
Açıkçası Amerika ve Rusya anlaşırsa ve Avrupa da bu anlaşmaya destek verirse Türkiye’yi bir noktaya getirebilirler. Bu atla deve değil. Başı beli sonu belli. Fakat herkes Türkiye üzerinde kozlarını paylaştığı için, Türkiye’ye komple bir tazyik uygulama konusunda bu güçler konsensüse varmış değiller. Ama masa kurulduğu zaman müzakerelerin sonuna doğru bu tazyikler mecburen oluşacaktır. Çünkü masada tavizler olmasa sonuca gidilmez. Masa dediğimiz aslında taviz masasıdır. Müzakere demek herkesin taviz vermesi ve ortak bir nokta buluşması demektir. Belki başlangıçta olmaz diyecekler ama Amerika, Rusya ve Avrupa çözüm için Türkiye’ye baskı uygularsa (Bu olabilecek bir durumdur pekala) Türkiye’yi istedikleri noktaya çekebilirler.
Suriye’nin bir ülke olarak yeniden başta kurulması lazım. Ülkenin fiziki imarı için 500 milyar dolar paraya ihtiyaç var. Bir toplum olarak yenide inşasında hiç söz etmiyorum. O inanılmaz zor olacaktır. Ortada 500 bine yakın ölü, 5 milyon yakın mülteci var. 500 milyar dolar ne Türkiye’nin ne Rusya’nın ne de Suriye’nin bulabileceği bir para. Dolayısı ile Batı’dan para gelmeden Suriye’nin imar edilmesi mümkün değil. Avrupa ve Amerika’nın elinde bu güçlü bir kozdur. Kürtlerin yürüttüğü siyaset açısında da altını çizmek istiyorum. Askeri anlamda Amerika’nın 5 yıl önceki gibi bir angajmana girmeyecektir. Ancak Batı, ellerindeki maddi gücü kullanarak, Esat’ı Kürtlerle anlaşmaya zorlayabilirler. Buyurun demokratik bir çerçevede Kürtlerle anlaşırsanız biz size ülkenin yenide imarı için gerekli desteği sağlarız diyebilirler. Ancak uluslararası güçler Suriye’de kendi pozisyonlarını hâlâ netleştirmiş değiller.
- * Sizinle konuşmak istediğim son konu Irak ve Lübnan. Ya da Macron ne yapmak istiyor bölgede? Barzani neden geldi Türkiye’ye?
AB açısından baktığınız zaman Fransa ve Almanya’nın hem Doğu Akdeniz hem de bölgede angajmanları çok farklı. Orta Doğu’da şu anda çatırdamakta olan statüye baktığınız zaman bunun kurucularında bir tanesi Fransa. Suriye’de öyle, Lübnan’da öyle. En sonunda Orta Doğu’daki eski statükonun sözcüsü Macron, Afrika’da dağılan statükonun sözcüsü de Macron, dolayısıyla bir emperyal güç olarak Macron Doğu Akdeniz’de olacak. Almanya’nın Doğu Akdeniz ve Bölge ile ilgili tarihsel ilişkileri çok farklı. Trump, Amerikasının boşladığı, boş bıraktığı Ortadoğu’ya AB içinde tek askeri güç olan Fransa girmeye çalışıyor. Biliyorsunuz Almanya, AB’nin diplomatik gücü. Öyle askeri gücü falan yok. Fakat (Avrupa ülkeleri içinde) Fransa NATO içinde en büyük askeri güç. Macron NATO’yu o kadar takmıyor. Biliyorsunuz NATO ile ilgili tartışmaları da Macron başlattı. NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söyledi. Dolayısı ile sadece Fransa adına değil Avrupa adına gerekirse bölgede daha militarist bir dış politika uygulaya bileceğini işaretlerini veriyor.
Bunu tek başına yapabilir mi Fransa? Ben biraz şüphe ile bakıyorum. Bir blok olmadan Fransa’nın tek başına böyle bir politika yürütmesi zor. Biliyorum askeri bakımında Fransa dünyanın büyük üç-beş ülkesinde bir tanesi. Fakat bölgedeki gelişmeler onunda kapasitesini aşabilir. Bu ara Fransa’nın Orta Doğu ve Doğu Akdeniz meselelerine bu kadar girmesini nedenlerinde bir tanesi Türkiye ile içine girdikleri gerilim durum. Hem Lübnan’a gitti. Hem Irak’a gitti. Lübnan’a biraz eski bir sahip olarak gitti. Türkiye’nin de oraya bir ziyareti oldu ama çok sönük geçti. Macron darmadağınık olmuş sistemin yerine yeni bir sistem kurmak için gitti. Lübnan’a yeni bir sistem kurmak için destek vereceğinin sinyallerini verdi.
Öte yandan Türkiye’nin Irak’a yönelik müdahaleleri, Iraklı askerlerin öldürülmesi falan, ciddi sıkıntılara neden oldu. Burada daha çok Amerika’nın bıraktığı boşluğu doldurmaya yönelik bir isteği söz konusu Macron’un. Macron’un bu bölgesel turunda Türkiye rahatsız oldu. Çünkü Türkiye’nin de müdahil olmak istediği alanlar bunlar. Suriye, Lübnan, Irak. Libya. Bütün bu ülkelerde Fransa’nın politikaları ile Türkiye’nin politikaları karşı karşıya.
Neçirvan Barzani’yi muhtemelen Erdoğan çağırdı. Bunu teyit edemeyiz ama öyle görünüyor. Erdoğan, neler olup bittiğini bilmek istiyor. Beli ki Macron’un ziyareti bir huzursuzluk yaratmış. Önümüzdeki dönem Türkiye ile Fransa arasındaki gerilimlerin artmasını bekliye biliriz.
- Benim sorularım bitti. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sadece şunu söyleyeyim. Bu olup bitenlere bölgesel çapta bir statüko krizi olarak bakmak gerek ve bölge tek tek ülkeler olarak stabilize edilemeyecek. Yani “Biz Suriye’yi stabilize edelim, sonra Irak’ı” gibi olmayacak. Statüko dağılırken bütün ilişkiler iç içe geçmiş durumda. Libya sorunu sadece Libya sorunu değil, aynı zamanda Suriye sorunu, Suriye sorunu aynı zamanda Irak sorunu. Böyle bir bölgede söz ediyoruz. Türkiye’nin böyle çok mayınlı, çok aktörlü, bir coğrafyada böyle Donkişot gibi bir fethi siyaseti yürütmesinin zere kadar bir reel karşılığı yok. Ortadoğu’ya Türkiye’nin nizam verme gibi bir şansı yoktur. Kısa vadede bir-iki muharebeyi kazanabilir. Ama bu savaşı kazanmasının bir yolu yoktur. Batı’nın bu kadar ekonomik güçle, askeri güçle yapamadığını, Türkiye ben yapacağım diyor. Bu mümkün değil. Bizim HDP olarak şimdiye kadar söylediğimiz şudur: “Bu mesellerin çözülmesi için Türkiye’nin beli bir kapasitesi var. Türkiye kapasitesini yanlış düşünüp yanlış hesap ediyor. Aslında Suriye’de demokratik ve barışçıl bir düzenin kurulması için Türkiye’nin katkıları olur neden olmasın? Çeteleri oluşturup Suriye’ye yığacağına, Kürtlerle arasındaki sorunları çözebilirdi. Kürtlerle rejim arasındaki sorunları çözümü için arabulucu olabilirdi.”
Ancak AKP-MHP ittifakı o kadar katı, merkeziyetçi, faşizan bir yapı ki bu esnekliği gösterecek kapasitesi var mi gerçekten bilmiyorum. Diğer taraftan sıkıştıkça bazı pragmatik adımlar atabiliyor Türkiye. Bunun bir sürü örneğini gördük. Türkiye gücünü abartıyor, özellikle askeri gücünü abartıyor. Bu fetihçi mantık gerçekten bazılarını aklını başında almış durumda. Türkiye’de herhangi bir iktidar değişikliği olursa ilk yapacakları şey Türkiye’nin kapasitesini değerlendirme olacaktır. Türkiye’nin kapasitesini iyi tespit edip yıkıcı değil yapıcı bir siyasette uygularsa hem iç sorunlarını hem dış sorunlarını çözümü ciddi bir ivme kazanır. Fakat mevcut iktidar bloğundan rasyonel bir adım geleceğinde konusunda pek fazla iyimser değilim. Böyle bitireyim.
BİTTİ