Pandemi zamanında her şeyi baştan düşünüyoruz. Böyle de yapmalıyız. Çünkü fark ediyoruz ki güçlerimizin açığa çıkışını engelleyen, yaşamın akışına dahil oluşumuzu, halaya duruşumuzu, öğrenmelerimizi sınırlandıran tepkisel kuvvetler var. Buna karşın bizler, yapabilirliklerimizi, yaşam ırmağının delice akışı içinde tekil ve kolektif olumsallıklarımızı, yeni öznellik üretimlerimizi ve ortak zenginliklerimizi görüyor ve birlikte varoluşa doğru yol alıyoruz.
Etkin kuvvetler olarak yaşamın akışına katılmamızın sonsuz yolları var. Bu yollardan birisi, yüz yüze ve uzaktan eğitimin melez teknolojisi ile açılan okullar. Okullar, öğrenciler, öğretmenler ve ebeveynlerin kuvvetlerinin karşılaştığı, etkin olan kuvvetlerin bedenleri dönüşüme uğrattığı bir coğrafya! Yine belirtelim ki okullar çok önemli, ama öğrenmenin biricik mekânı değil. Anlamlı ve ereği olan bir yaşam için her yerde ve yaşamın her anında öğreniyoruz. Bunun için merak etme ve şaşırma duygumuzu yitirmemek, zihin ve duygularımızı keskinleştirmek ve Öteki-oluşun içinden geçmek yeterli! Geç kalmışlığın kederine kapılmadan 67 yaşındayken bisiklet sürmeyi öğrenen Tolstoy’u tekrar etmek önemli.
Eğitim, yakın tarihimizin 12 Eylül darbesinden bu günlere, kapitalizmin hiyerarşik, ayrımcı ve eşitsiz ilişkilerine maruz kalan alanlarından birisi oldu. Son yıllarda da, AKP-MHP iktidar bloğunun düşünce ve uygulamalarıyla ekonominin ve siyasetin krizi, sağlık gibi, eğitimi de çöküşün eşiğine getirdi. Uzaktaki öğrenme alanına evden erişim; televizyon, bilgisayar, tablet, akıllı telefon, güçlü bir internet ağı gerektiriyor. Ayrıca küçük ve kalabalık evlerimizin bir köşesi öğrenme mekânı olarak ayrılmak zorunda. Zamanın ruhu, ebeveynler ve öğretmenlerin Jacques Ranciére’nin Cahil Hoca’sını okuması, hissetmesi ve Cahil Hoca-oluş’u deneylemesi için çok uygun.
Mülkiyet rejiminin mahzeninde yaşayanlar için eğitim hakkına sahip olmak, salgında evleri bir öğrenme mekânına dönüştürmek hiç de kolay değil.
CHP’nin 14 maddelik eğitimle ilgili önerilerinden öğreniyoruz ki sayıları 3 milyonu aşan öğrencinin internet erişimi, 754 bin 429 öğrencinin de evinde televizyonu yok! Basına yansıdığı kadarıyla öneri demeti içinde, soğan ve fındık toplayan mevsimlik işçilerin çocukları, dili ve kültürü yok sayılan Kürt çocukları, Suriyeli çocuklar, Alevi çocuklar, yiyecek ekmek bulamayan kent yoksullarının çocukları ve engelli çocuklar yer almıyor. Öneride, özel okulların resmi okullara göre nitelikli bir eğitim sunduğu varsayımını kabul ediliyor. Bu varsayım, nitelikli okulların taliplerinin merkezi sınavlarla seçilmesi nedeniyle sınavlara hazırlık açısından geçerli olabilir. Bu durumda özel okullar, devlet okullarından kaçışın taşlarını döşeyen ve herkes için nitelikli bir eğitimin gelişimini sekteye uğratan kârlı araçlar. CHP’nin önerileri, pandemi günlerinde ‘kurban edilen’ çocuk ve gençlerin sayısını azaltıyor kuşkusuz, ama eğitimin yabancısı ve Öteki’si olan çocukların sorunları görmezden geliniyor ve ‘aile kaderdir’ deniliyor.
Okullar hem zihinsel hem de bedensel emek süreçleri ile iktidarın ve okulun çoklu güçlerinin karşılaşma ve mücadele alanı. Bir yandan çocuk ve genç bedenler üzerinde, sermaye merkezli, ataerkil, Türk-İslamcı, heteroseksüel iktidarın kodları makinesel olarak çalışıyor. Aynı zamanda okullar, yeni öznellik üretimleri, olumsallıklar, bireyleşmelerle, çeşitli arzu akışlarıyla, kaçış çizgileri ile çalışan çokluk’un biyo-politik bir sahası olarak işliyor. İktidar kurallar ve kodlarla arzu akışlarını kapmaya çalışırken eğitim bileşenleri de direniş pratikleri, kaçış çizgileri örüyor, yeni öznellik üretimleri ve tekillikler üretiyor.
Resmi okullarda eğitim ne sadece AKP-MHP iktidar bloğunun ve eğitim yöneticilerinin, ne de özel okullarda patronların üzerinde söz kurabileceği bir alan. Gerçekte tüm çoğul halleriyle eğitim bileşenleri, bilgi, duygulanım ve dil üretiyorlar. Ne var ki en çok sesi çıkanlar, ülkenin ve okulların yönetici azınlığı oluyor. Eğitim toplumsal bir alan ve en önemli kültürel müştereklerimizden birisi. Ayrıca sınav odaklı düşünmedikçe eğitim, bir çocuğun daha çok öğrenmesinin diğer çocuğu engellemediği kamusal bir hizmet.
CHP’nin önerileri arasında ifade edildiği gibi, merkezi hükümetin yapmadığı/yapamadığı eğitimsel hizmetlerin yerel yönetimler eliyle yürütülmesi mümkün. Bunun için kayyum atamanın imkânsız olduğu toplumsal bir sözleşme ve eşitlik, özgürlük ve adalet için tetikte duran etkin yurttaşlar gerekiyor. Kentlerdeki yurttaşların özerkliğinden, okulun bileşenlerinin özerk varoluşuna kadar her yerde aşağıdan demokrasinin yeni araçlarına ihtiyaç duyuyoruz.
Okullarımıza, öğrenme güçlerimize, ortak zenginliklerimize sahip çıkmamızın zamanı! Okul, ev, işyeri ve sokak pratiğinde insan oluşun, Öteki-oluşun, kolektif oluşun yeni bedenleşmelerini üretmeliyiz. Okulun asli üretici güçlerini hareketlendirerek bisiklet sürmeyi, yüzmeyi, kendi dilimiz ve ezgilerimiz eşliğinde dans etmeyi, kitaplarla, filmlerle, direnişlerle karşılaşmayı, yeni kolektif bir okul yaşamını deneylemeyi öğrenmeliyiz. İçişleri Bakanlarının hiçbir korku duymadan işlerine bisikletle gidebildiği yeni bir yaşam inşa etmeliyiz.