Uluslararası alanda efelenerek sürdürülen siyaset; uluslararası diplomasiyi, hukuku yerle bir ederken doğal gaz bulduk naraları, savaş tamtamlarına Akdeniz’de karışırken ülkenin içinde yaşam tam bir kaos.
İktidar pandemi koşullarını fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Covid 19 ile mücadeleyi sağlık emekçilerin sırtına yükleyerek sürdürülen süreçte sağlık emekçileri ruhsal tükenmişliğin yanısıra güvencesiz çalışma koşullarında görev yapmaya çalışıyor. Hastaneler kapasitelerinin üstünde hasta kabul etmek zorunda. Covid 19 virüsü ile hastalananlar dışında diğer hastalıklarla hastaneye gelenlerin hastanelere kabulü ve tedavisi mümkün değil.
Sağlık emekçilerinin tükenmişliğinin istifalarla sesinin yükselişi ülkeyi yönetenlerin hiç umurunda değil. Yıllardır ülkeyi tehditle, zorbalıkla ve emekçileri açlığa mahkum ederek yönetmeye kalkanlar şimdi sağlık emekçilerine hücüm ediyor. Sur, Cizre’de yaşanan savaş döneminde -Bu suça ortak olmayacağız – diye iktidara savaşı durdurun çağrısı yapan akademisyenleri bir gecede özlük haklarını ellerinden alarak tüm ailesi ile birlikte açlığa mahkum ettikleri, mafya örgütü destekçileri ile tehdit ettikleri gibi, özel üniversitelerde çalışmalarını engelledikleri gibi şimdi sağlık emekçilerini virüsle yaşamaya mahkum ediyorlar.
Gün gün sağlık emekçilerin covid nedeniyle ölümünü görmezden geliyorlar, çalışma koşullarını düzenlemek, sağlık emekçilerini korumak gibi bir sorumluluk duymuyorlar, üstüne istifa edenleri bu sefer mafya örgütü lideri değil bizzat faşist iktidarın hakaretten sorumlu diğer faşist yöneticisi tehdit ediyor. Bir kez daha belirtmekte fayda var, İktidarda olmanız bizim için bir şey ifade etmiyor, sizden, tehditlerinizden korkmuyoruz. Bizler suçlarınıza ortak olmayacağız. Dayanışacağız yaşamı sizden kurtaracağız. Sağlık emekçilerinin yanında olmaktan vazgeçmeyeceğiz, emek örgütlerinin, meslek örgütlerinin; SES’in, TTB’nin yanında olmaya devam edeceğiz. Yaşamı özgürleştireceğiz.
Bu ülkede siyasi iktidar yaşamı bile isteye, kontrollü yok etmeye çalışırken bizler sessiz kalmayacağız.
Eğitim-öğretim yok edildi. Tarım ve geçimlik yaşam yok ediliyor. Doğal alanlar hızla sermayeye teslim ediliyor. Halklar açlıkla işsizlikle boğuşuyor. İktidar ise pandemiyi bir gün daha fazla iktidarda kalabilmenin fırsatına çeviriyor. Cudi dağları yıllardır yakılıyor, bölge halkı yerinden zorla ediliyor, ölümle, yangınla, silahla tehdit ediliyor, yerine 2009 dan beri ölüm saçan Silopi Termik santralı vb enerji santralları o savaş ortamında konuşlatılıp, asker ile korunarak yaşamı zehirlemeye devam ediyor, ölüm saçıyor.
İda Dağları tek tek maden şirketlerine teslim ediliyor. Son olarak Cengiz holding bölgeye sokulmaya çalışılıyor. 2004 de Samsundan ve Küreden maden işletmeye özelleşerek başlayan Cengiz; ardından 2006 da Murgul da, Halıköy’de, 2013 de Mazı Dağı’nda konuşlattırıldı. Şimdi sıra Bayramiç’te, Kaz Dağları’nda. Yöre halkı üç gün önce şirketin ve bakanlığın yetkililerine “halk bilgilendirme toplantısını” yaptırmadı. Faydasız. Bakanlık tarafından yakında CED olumlu kararı Cengiz holdinge verilecek. Tıpkı diğer şirketlere verilen izinler gibi süreç işletilecek. Küre’den Murgul’a, oradan Mazı Dağı’na, ve İda Dağlarına bir şirketin yol haritası ve büyüme hızı oldukça ilginç. Heryeri saran maden işletmelerinin etkisi birkaç yıl içinde düşükler, uzuvu olmayan canlı doğumları, kanser vb gibi Covid le yarışır ölümcül süründürücü dertler olarak açığa çıkacak.
İktidar hiç hız kesmeden şirketlere yeni sermaye yolları açmaya devam ediyor. Bir yok ediş projesi daha; ülkenin nükleer atık deposu haline sokulmasını meşrulaştıracak nükleer santralın Sinop İnceburunda yapılmasına 11 Eylül’ de onay verdi.
Yeni dönemin son durumu tarım alanları yok, geçimlik yaşam ölüyor, dağlar, ormanlar, sular bize yaşam sunamayacak, yanıbaşımızdaki nükleer atık depolarından sızan radyoaktivite salınımı nesillerce yok oluşumumuza neden olacak. Hepimiz bu tehlikenin farkındayız. Buna izin vermeyeceğiz.