Eylemler vardır; olumlanır, kriminalize edilir, meşrulaştırılır ya da ihtiyaç haline getirilir. Çıkar ile tehdit arasında bir sarkaç gibi sallanan o kadar çok şey var ki. Bir anda yer değiştirir tanım, birdenbire değişiverir hak. Arz ve talep her yerde aynı çuvala doldurulamaz. Tersten anlatmak gerekirse: çuval mızrak beğeniyor.
Suçların mimarları ve cezaların mucitleri yasaların satırları arasında saklanır. Ara sıra yüzeye çıkarlar çünkü artık hiçbir şey kötülüklerini saklayamaz. Kötülerin de şansa ihtiyacı, bahta bağımlılığı var. Her ne kadar umursamadan yeniden üretiliyorsa da gizli kalmak nereye kadar, gizlenenler nereye sığar?
Cevaplar ve duyulmayan sorularla baş başa kalıyoruz. Uğurlamak sonsuz vedalara çıkarmaz hep. Dönmek var, geri gelmek var, hasret ve umut yan yana dayanır hislere. Var olanlar yok olanların gölgesinde görünür. Şaşırmıyor, ayak uydurup koyuverdiklerimizi arıyoruz. Dünya derya, dünya aramakla eş zamanlı. Dünya zamana sigortalı…
Ölümler eşit değil. Ortadoğu’da beterin beteri ölümler var. Eziyet, dehşet, çile, kaygı ve korku tereddütsüz yaklaşıyor insana. İnsan, hep tutuktur. Kalakalır çünkü umut ve şans son raddesine kadar yakasını bırakmaz insanın. Biz burada umut ederek, şansa bel bağlayarak ölümden kurtuluyoruz. Her ölüm aynı ağırlıkta, aynı kalabalıkta ve her zaman toprağa gömülmüyor. Kar, kış, kuytuluk bir yer veya aç bir hayvanın midesi mezar olabiliyor insana. Bu olabilirlik yeryüzünün lanetlileri Kürtler için sıradan bir vaka.
Kolber, yük taşıyıcılarına denilir. İran’dan yükleri sırtlayıp Türkiye veya Irak’ta sınır köylerine getiren insanlara verilen bir isimdir. İş bu, sınır ticareti yani. Aslında baktığımızda bir köyden başka bir köye yük taşıyan insanlardır. Ama yok, bir köyden diğerine gitmiyorlar. Yaşadıkları köy bir ülke, yük götürdükleri köy bir başka ülke olmuş. Ülkeler arası kurulan sınırlar, sınırların arasına döşenmiş mayınlar, kurulmuş karakollar var. İşte burada suçlar ve cinayetler birbirine karışıyor. Faili meçhul bir olay da değil bu. Sınır boyları son teknoloji kameralarla donatılmış yerlerde fail mi kalır, meçhul kim olur?
Bir kolberin ölümü korosuzdur. Tek tük haber bültenlerinde öldürüldüklerine dair haberlerle gündeme gelirler. İş cinayetlerinin hemen her gün yaşandığı ülkelerde, kriminalize edilmiş bir iş kolunda ekmeklerini kazanan insanların katledilmesinin en fazla bir morg kaydı bulunur. Bir dağ başında yankılanan kurşunun sesi duyulur da ölenin adı bile duyulmaz. Öyle yaşanıyor kolberlerin ölümleri. Onlar devletlerin sınırları arasında ekmek kavgası verirken can veriyor. Onlar sadece ekmek için değil var oldukları için öldürülüyor.
Devlet olmanın gücünü arkasına alan, sureti görünmeyen bir üniformalı kurşun sıkıyor. Sonra devletlerin sınırları arasında yaşamları da ölümleri de bir sır oluyor kolberlerin. Kim öldürdü, ölen kim, cenazesi nerde gibi doğal bir soruşturmaya dahi konu olamıyorlar. Ancak 30-40 kişi birden ölürse adları, amaçları ve isimleri gündem oluyor. Yoksa tek tek ölümleri kimse haber bile yapmıyor. Tarih bu, teke tek yenilmeyenler tek tek katlediliyorlar. Devletlerin sömürgeye karşı kesin ve sonuç alıcı sırrı burada yatıyor.
Savaş, kin ve nefret üçgeninde dolaşan bu cinayetler kimsenin gündeminde değil. İdamcı İran devletinin askerleri ve idamı hukuk dışında sürdüren Türkiye’nin askerleri dağ başında ekmeği için ter dökenleri anında öldürüyor. Oysa normal şartlarda bir ülkenin ceza yasasına karşı gelen veya suç işleyenler yakalanıp mahkemelerde yargılanır. Usulen de olsa öyle bir hukuki işlem başlatılır. Kolberlerin ölümünde ise başlamaz öyle bir usul. Bahsedilen yerlerde zaten hukuk olmadığı gibi hukuka güveni bırakalım, hukuka sırtını dayayıp cinayet işleyen var.
Çuvaldızı kendimize batırmak gerekirse; illa Roboski Katliamı’nda olduğu gibi kolberler düzinelerce katledildiğinde mi fail arayıp suç keşfedeceğiz? Hayır ve asla! Kendi yurtlarında, sömürgeci devletlerin yapay sınırları arasında adları kaçakçılığa çıkarılan insanların ekmek kavgasında ölmesi büyük bir yaradır. Tıpkı topraklarında tarım yapamayan, açlığa sürüklenip şehir isimlerini sadece haritalarda görüp oralara giden mevsimlik tarım işçileri gibi. Umursanmayan bu cinayetler, katilleri aramızda dolaştırıyor.
Özgür basın, “Türkiye’ye geçen kolberlerden haber alınamıyor”, “İran iki kolberi daha ağır yaraladı”, “Pasdarlar iki kolberi öldürdü” gibi haber başlıklarıyla gündem yaratmaya çalışıyor, ses oluyor. Başka da bir ses yok. Ne İran’da ne de Türkiye’de soruşturma gereği dahi yapılmayan bu cinayetler suçtur ve sınırlar arasında insan öldürmenin cezası olmalı. Olmalı ki bu sıradanlaşmış katliamları durduralım.