Ülkemizde gözle görülüp görülmeyen bütünüyle her olgu, özenle sorun ve problem haline getirilebilir. Yani mesela sorun teşkil edebilecek bir potansiyel dahi yoksa yine de sorun edilebilir. Sonra ellerimizle yaratılan bir soruna yıllarca çözüm aramak zorunda kalırız, adeta bir delinin bir kuyuya bir taş atma metaforu özellikle doğrulanmaya çalışılır.
Yıllardır yaratılan bir Kürt sorunu, türban sorunu derken bugün artık ülkemizde ekolojik anlamda saniyeler içinde sorun üretebilen bir iktidar-sermaye ikilisiyle karşı karşıyayız. Biraz misal verecek olursak depremle özdeşleşmiş İstanbul için, bugün Kanal İstanbul projesinden bahsedilmekte sonucunda ise yerleşim alanlarından ormanlara kadar talana uğrayacağı açıkken ve deprem tehdidi altında iken, durduk yerde bir sorun yaratılmış oldu, sonrasında çok uzatmadan yıllardır yanan ormanlar sorunumuz var. Sorun diyorum açıkça Giresun’da yaşanan sel felaketi nasıl ki doğallığında yaşanan bir durum değilse, yapaysa ve üretilen bir şeyse aynı şekilde orman yangınları da öyle. Ülkemizin bir tarafında rant adına ormanlar yakılırken, yıllardır Lice’de, Dersim’de, Gabar’da, Cudi’de yanan ormanlar ise bir çözme iradesi gösterilmeyen Kürt sorunu sonucunda, güvenlik politikalarıyla beraber herhangi bir operasyon sırasında binlerce hektar alan yanabilmektedir. Yanan ormanlar iken arkasından yerine yükselen karakollar, kalekollar var doğrusu bir meselede soruna çözüm olmak gerekirken, güvenlikçi politikalarla sorunu daha da kangrenleştirmekle yetmiyor büyük sorunlara kapı aralanmaktadır. Ve her sorun artık daha büyük bir soruna gebedir.
Ve birkaç günlük yaşananlar aslında ülkenin özetini tasvir etmeye yetiyor. Aylardır Cudi’de orman yangınları yaşanıyor, bundan öncesi ise aylardır ağaç kesimi vardı ve kesilen ağaçlar korucuların eliyle satılmaktaydı. Bundan sonrası ise köylüler kendi imkânları ile her yıl yangını söndürmekte iken, haliyle yetmiyorlar hem coğrafik hem de topoğrafik olarak alanın durumu kısıtlayıcı olabiliyor. Sonucunda köylüler itfaiyeyi arayınca “Bizi meşgul etmeyin” diye cevap alıyorlar. Sonrasında yine aynı günler içinde Bakanlıktan ekipler alana gitmek istiyor fakat güvenlik güçlerinin engellemesi ile karşılaşıyorlar. Yine sonra HDP Milletvekili Hasan Özgüneş, orman yangını neden söndürülmüyor diye nöbete başlarken, provokasyon yaratılmaya başlandı. Doğrusu bu örnek sanırım anca bizim ülkemizde görülebilirdi, yani bir orman yangını üzerinden provokasyon bile yaratılabiliyormuş.
Yetmiyor bu kadarla da sınırlı değil, ekoloji hareketleri, doğa savunucuları yangına müdahale edilmediği için İstanbul’da toplanıp basın açıklaması yapacakken, müdahaleyi toplananlara yasak koyarak yapıp ve sebep olarak da salgın gösterilmesi meselesi var. Doğrusu resme bakınca insanın aklına şu geliyor, son süreçte bilim çevreleri ormanlar yok olursa koronada olduğu gibi virüslerin daha da artacağından bahsedildi. Ve şimdi mesele buyken bir taraftan orman yangınını söndürmeyip, buna karşın salgın var diye protestoya izin vermemek nasıl bir çelişkidir anlayamıyor insan.
Ve bir sorunumuz daha var, herkesçe de görülebilmektedir artık; Lice’de, Kulp’ta, Dersim’de, Cudi’de orman yangınları Türkiye’nin bir batısındaki gibi etki uyandırmamaktadır. Öyle ki acı bir hakikattir, doğa savunucuları dahi bu anlamda kendilerini sınırlayabiliyor ve bir yerde şunu söyleyebilmektedirler, “ama güvenlik meselesi…” Ve mesele buyken doğa savunuculuğu dahi ulus-devletin yarattığı sınırların duvarlarına, tellerine çarpabiliyor ve tabii ki geri dönüyor. Oysaki yaşanan bir buzulların erimesinden iklim krizine kadar ya da bugün salgın durumuna kadar sonuçları itibarıyla bakınca hiçbir ülkenin sınırlarının bu durumlara engel olmadığı hakikati de gün gibi ortada durmaktadır.
Ve son olarak Cudi için Nuh’un tufan sonrası gemisini alıp Cudi’ye oturttuğu bir meselden bahsedilir. Kürtçede ise etimolojik anlamına bakınca “Cîdî” olduğu görülür, Türkçesi “yerini buldu” manasına gelir. Doğrusu evet bir tufan sonrası güvenli bir yerdi Cudi fakat bugün bu öldüren sessizlikte yok olma ile karşı karşıya ve Mazlum Çimen’in bir türküsünden alıntıyla:
“Nuh’a haber eyleyin de gelsin de tufan görsün…”