HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Başaran yeni dönemin mücadele tarzını anlattı
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Kadın Meclisi’nin yeni dönemdeki mücadele hattlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Kadın Mücadelesi Her Yerde” şiarıyla başlattıkları kampanyalarının salgın sürecine denk geldiğini ve kitlesel eylemler gerçekleştiremediklerini kaydeden Başaran, “Ama yine de bütün bu koşullara rağmen mücadeleyi her yere taşıma iddiasıyla kampanyamızı sonlandırdık. HDP Kadın Meclisi olarak geldiğimiz gelenekler itibarıyla sadece bir dönem, bir an ve bir mesele üzerinden mücadele hattı çizmeyiz. Aslında bizim kampanyamızın şiarı toplam yaklaşımımızdı. ‘Kadın Mücadelesi Her Yerde’ sloganı, mücadelemizin her yerde olduğunu bir kez daha gösterdi. Biz biliyoruz ki, erkek egemenliği toplumun en küçük hücrelerine kadar işlemiş ve son süreçte AKP iktidarının yarattığı atmosferle yaşamımızın her alanında daha fazla görülüyor” dedi.
Kadına yönelik artan şiddete dikkat çeken Başaran, ağustosta 27 kadının katledildiğini ve 23 kadının şüpheli şekilde yaşamını yitirdiğini anımsattı. Bu süreçte onlarca kadının taciz ve tecavüze uğradığını vurgulayan Başaran, “Belki yüzlerce kadın şiddetle yüz yüze kaldı. Bunlar sadece istatistiklere geçebilmiş rakamlar. İktidar erkek egemenliğini her alanda örgütlüyor. Yargısında örgütlüyor, Meclis’inde örgütlüyor, toplumda örgütlüyor. Ve bir taraftan kadının yaşamını yok etmek için saldırılar gerçekleştiriliyor. Bir taraftan kadın kazanımlarına saldırıyor. İstanbul Sözleşmesi, 6284, kayyumun kadın kurumlarını kapatması ve infaz yasasının ortaya çıkardığı sonuçlar… Bunların bütünü bizim için mücadele gerekçesi” şeklinde konuştu.
Saldırılara örgütlü cavap
Kampanya sonrası için “Önümüze iki şey koyduk” diyen Başaran, planlamalarına dair şu bilgileri verdi: “Bir kendini örgütleme; tüm bu saldırılara karşı kendini eğitme, pandemi sürecinin yarattığı etkilerden kurtulma, bir taraftan da tüm saldırılara karşı alanlarda ve meydanlarda olup tepkimizi koyabilme. Tabi tek başına bir tepki koyacak yaklaşımımız yok. Örgütlü bir saldırıya karşı örgütlü bir cevap vermek gerekiyor. Türkiye’de çok güçlü bir kadın hareketi var. Her şeye rağmen direnen, her şeye rağmen mücadele eden. Bu dönem Kadın Meclisi olarak önümüze koyduğumuz planlamalar bu çerçevede olacak. Bir kendini örgütleyen, ikincisi bu saldırılara karşı özsavunmasını örgütleyen ve kadınların tepkisini, itirazlarını yükselten bir planlama koyduk önümüze.”
Barış mücadelesinin öznesi
HDP’nin açıkladığı “Barış Deklarasyonu”na değinen Başaran, savaştan en fazla etkilenen kesimin kadınlar olduğuna işaret etti. Başaran, “Savaşın sonucunda en fazla yoksullaşan kadınlar oluyor. Şu anda kadınlar çok büyük bir işsizlikle yüz yüze kaldı. Savaşın yarattığı ortam, militarizmin yükselmesi, erkek egemenliğinin yükselmesi, toplumsal barışın ortadan kaldırılması, kadınlara şiddet ve tecavüz olarak dönüyor. Bir taraftan da tecavüzün, işkencenin bir savaş aracı haline getirildiğini görüyoruz. Hali hazırda tecavüz çok yaygınken cezasızlık politikasıyla en üst seviyeye çıkmış durumda. Meşru gösteriliyor, bunlar bir savaş siyasetinin sonucudur. Ve yine maalesef kadın bedeni bir savaş aracı haline getirildi. Tam da bu nedenle kadınlar barış mücadelesinde kurucu ya da öncü olduğunu ortaya çıkartıyor” şeklinde konuştu.
‘Meseleyi muğlaklaştırıyorlar’
Son süreçte iktidar cephesi tarafından partilerinin ve parti içerisinde mücadele eden kadın vekillerin hedef alındığını ifade eden Başaran, burada iktidarın açık bir şekilde ikiyüzlülüğünün görüldüğünü kaydetti. Başaran, “18 yıldır iktidarda olan AKP’nin kadına yönelik yaklaşımı ya da kadının siyasetine ya da kadının kadına yaklaşımın sicilini döktüğünüz zaman; cezasızlığı büyüten, elindeki medya aracılığıyla bunu normalleştiren bir yaklaşım içerisinde olduğunu biliyoruz. Özellikle Tuma Çelik meselesini iktidar, partimize saldırı aracı haline getirdi. Sadece HDP’nin kadın mücadelesine bir saldırı değil, topyekun Türkiye kadın mücadelesine saldırı harekatı haline getirildi. Yoğunlaşmayı partimize çekip meseleyi muğlaklaştıran bir yaklaşım içerisinde olduklarını görüyoruz. Biz bu meselede ilk günden beri çok net bir tavır sergiledik” dedi.
Nadira Kadirova, Yeldana Kahraman ve Musa Orhan vakasında AKP’nin kadına yönelik şiddete ve tecavüze nasıl yaklaştığını görmenin mümkün olduğunun altını çizen Başaran, şöyle dedi: “Bir, Musa Orhan vakası. Türkiye kamuoyu tarafından yakından takip edildi. Günlerce özgürlüğünden yoksun bırakılan, tecavüze maruz kalan İpek Er’in mektubu basına yansıdı. Adli Tıp raporu ile failin tecavüz fiilini gerçekleştirdiği tasdiklendi. Musa Orhan kamuoyu tepkisi ile tutuklandı, İçişleri Bakanı açıklama yaptı, manipülasyon ve yalanlar üzerinden partimizi hedef gösterdikten sonra Musa Orhan serbest bırakıldı. Bu kişi askeriyeden ihraç edildi ama aklama çalışmasının bir tarafı devam etti. Bunun nedeni failin kimliğidir. Çünkü Musa Orhan üniformalıydı, askerdi. İpek Er bir genç Kürt kadınıydı ve iktidar bu meseleye yaklaşımında kendi suçunu örtmek için tekrar partimizi hedef gösterdi. İkincisi Şirin Ünal’ı hepimiz biliyoruz. Nadira’yı hepimiz biliyoruz. Bir milletvekilinin evinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Yine genç bir gazeteci kadın Yeldana yaşamını yitirmeden önce AKP’li Tolga Ağar tarafından tecavüze uğradığını söyledi. Bu iki vakayla ilgili bırakın soruşturmayı, dokunulmazlığın kaldırılmasını, iktidar cephesinden tek bir söz kurmayı ve bırakın kadına yönelik şiddet konusunda tavır sergilemeyi; sahiplenen, üstünü örten, cezasızlıkla ödüllendiren bir yaklaşım ortaya çıktı.” Meclis’e de sorumluluk yükleyen Başaran, “Yaşamın her alanına etki edecek bir eylem planının hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunun hızlıca Meclis’ten geçirilmesi gerekiyor” dedi. Başaran, mücadelenin sadece Meclis’te değil, sokakta ve yaşamın tüm alanlarında büyütüleceğini söyledi.