Eğitim Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan ile salgını ve anadilde eğitimi konuştuk: ‘Kovid-19 tanısı konulan veya temaslı arkadaşlarımızın bulunduğu eğitim kurumlarının sayısı 309. Sayı her gün artıyor
Gülcan Dereli
Dünyayı etkisi altına alan ve aşı çalışmaları devam eden yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını, eğitim hayatını da olumsuz etkiledi. Türkiye’de salgın yayılımının arttığı; salgınla ‘mücadele’ etmenin maske takın çağrılarıyla, basın toplantıları ve tweet paylaşımları ile sınırlı kaldığı bir süreç yaşanıyor. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 21 Eylül’de örgün eğitimin başlayacağını duyurdu. Ancak eğitimciler gerekli tedbir alınmadan okulların açılmasının büyük tehlike yaratacağını belirtiyor. Bütçesi Diyanet’ten dahi düşük olan eğitim için yatırım yapamamaktan yakınan ve özel okul sahibi Bakan Selçuk, yatırım yapılamamasını ise öğretmen maaşlarına bağladı. Bakan Selçuk’un açıklamalarını ve eğitimle ilgili diğer konuları Eğitim Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan ile konuştuk.
Hollanda ve Danimarka başardı
Yüz yüze eğitimin devam ettiği Hollanda, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerde temel ilkeler belirlenmiş durumda… Ancak; İsrail ve ABD başta olmak üzere gerekli önlemler alınmadan, koşullar sağlanmadan okulların açıldığı ülkelerde salgın yayılımı artıyor. İsrail’de okullar açıldıktan 10 gün sonra 2 ayrı okulda salgın oluştu, devamında vaka görülen okulların sayısı arttı. İsrail’de 2. dalganın başlamasında okulların açılması temel etken oldu. Peki hükümet Türkiye’de okulların açılması için hangi koşulları oluşturdu ve hazırlıkları neler?
Salgın daha çok yayılır
MEB’in salgına karşı etkili ve uygulanabilir bir planlamaya, hazırlığına sahip olmadığını belirten Eğitim Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, “Okulların salgına hazırlıklı olabilmesi için gerekli, zorunlu olan ek bütçe ve ek atamanın gündeme dahi alınmadığını görüyoruz. Gerekli önlemler alınmadan okulların açılmasının salgın yayılımını artıracağı somut bir gerçeklik” diyor.
Öğrencilerin kopuşu
Eğitim Sen olarak çabalarının ve mücadelelerinin bir an önce yüz yüze eğitimin başlaması olduğunu da sözlerine ekleyen Aydoğan, şöyle devam ediyor: “Gerekli önlemlerin acilen alınması, eğitime yeterli bütçe ayrılması, öğretmen, ek personel ataması yapılması içindir. Okulların kapalı kaldığı süre uzadıkça öğrencilerin eğitimden kopuşu hızlanıyor. Yoksul ailelerin çocuklarının yüz yüze eğitimde yaşadıkları eşitsizlik her geçen gün daha da derinleşiyor.”
Bakan aksini iddia edemedi
Eğitim Sen, 309 okulda virüs tespit ettiğini açıkladı. Ancak yetkililer iddiaya sadece istismar demekle yetindi. Bu kadar yoğun bir salgın sürecinde öğretmenlerin ve öğrencilerin riske atılması ise düşündürüyor. Aydoğan, “31 Ağustos itibariyle Kovid-19 tanısı konulan veya temaslı olan arkadaşlarımızın bulunduğu eğitim kurumlarının sayısını 309 olarak açıkladık. Sayı her geçen gün artıyor. Milli Eğitim Bakanı gerçekleştirdiği basın toplantısında açıkladığımız vakaları ‘istismar’ olarak niteledi. Ancak; açıkladığımız eğitim kurumlarına dair bilginin doğru olmadığına ilişkin tek bir açıklama yapamayarak açıkladığımız bilgilerin doğruluğunu da teyit etmiş oldu” diye kaydediyor.
Halkın bütçesi sermayeye
Vakaların belirlendiği okullarda ve tüm eğitim kurumlarında gerekli önlemlerin alındığına dair kamuoyuna açıklama yapılması gerekirken gerçeği yok sayan bir tutumla karşılandıklarını belirten Aydoğan, “Gerçeği yok sayarak salgına hazırlıklı olunamaz. Sermayenin tüm ihtiyaçları, talepleri karşılanıyor, halkın bütçesi sermayenin gereksinimleri doğrultusunda kullanılıyor. Okul okul gerekli önlemlerin alınması için müdahalede bulunmaya, haklarımıza ve yaşamlarımıza, öğrencilerimizin eğitim hakkına sahip çıkıyoruz” vurgusu yapıyor.
Endişe derinleşiyor
Mesleki çalışmalar için 24 Ağustos’ta okullara öğretmenlerin çağrılmasıyla okulların salgına hazırlıklı olmadığı ortaya çıktı. Tek bir temizlik görevlisinin dahi bulunmadığı okullar olduğu belirtiliyor. Derslikler, ortak kullanım alanlarının fiziksel mesafeye uygun hale getirilmemesi ve okulların giriş, çıkış kapıları artırılmamış, ateş ölçümü başta olmak üzere okul girişlerinde alınması gereken en temel önlemler alınmamış. Bu konuyu da değerlendiren Aydoğan, “Okullarda Kovid-19 tanılı veya temaslı arkadaşlarımızın bulunduğu okulların sayısı arttıkça yaşanan kaygılar daha da artıyor. Yaşanan vakalara rağmen hala gerekli önlemlerin alınmaması, gerçekliğin yok sayılması da endişeleri derinleştiriyor” diyor.
Yüzde 94 faydalanamıyor
Ders içerikleri, sunum şekli, ders hızı, öğretmen-öğrenci arasında kurulacak ilişki göz önünde bulundurmadan tek taraflı bir bilgi aktarımı söz konusu olduğunu ifade eden Aydoğan, “Yüz yüze eğitim için tasarlanan araçların, çalışmaların videoya yüklenmesi ile sınırlı bir çalışma devam ettiriliyor. Ve bu çalışmaların öğrencilerin somut hayatında bir karşılığı yok. Eğitim Sen olarak 2 bin 239 arkadaşımızla birlikte gerçekleştirdiğimiz saha çalışmasında arkadaşlarımızın yüzde 94’ü öğrencilerin uzaktan eğitimden nitelikli olarak faydalanamadığını ifade etti. Bu oran yaşanan tablonun vahametini fazlasıyla ortaya koymaktadır” bilgisini paylaşıyor.
Sınıfsal bir tercih
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un öğretmenlerin maaşlarını yük olarak açıklamasına tepki gösteren Aydoğan, “Bakan’ın eğitime piyasacı bakışının bir özeti… Mesele sınıfsal bir mesele… Eğitim yatırımlarına ayrılan bütçe 1998’de yüzde 30,03 iken, 2002’de bu oran yüzde 17,18’e, 2020′ de yüzde 4,65′ e düşürüldü. Öğretmenler yoksulluk sınırının, hatta kamuda, özelde ücretli, güvencesiz asgari ücretin dahi altında çalıştırılıyor. Asıl sorun öğretmenlerin maaşı değil eğitime yeterli bütçe ayrılmamasıdır. Milli Eğitim Bakanı’nın yüz yüze eğitime başlanması, uzaktan eğitimde eşitsizliklerin giderilmesi, öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin insanca yaşayacak bir ücret ve çalışma koşullarının sağlanması için bütçe açıklaması yapması gerekirken öğretmenlerin maaşlarını ‘yük’ olarak ifade etmesi ideolojik, sınıfsal bir tercihtir” diye belirtiyor.
Maaşlar alın teridir
Başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamuda özelleştirme politikalarının sonucunda emekçilerin tüm haklarına yönelik saldırıların siyasi iktidarın gündeminde olduğunu belirten Aydoğan, “Salgında son derece yaşamsal bir süreçten geçerken 12 Eylül darbecilerinin bile gündeme getiremediği kıdem tazminatına yönelik saldırılar da siyasi iktidarın emekçilerin haklarını hedef alan politikaları sürdüreceğinin kanıtı… Ancak eğitim emekçileri örgütlü ve yaşanılabilecek hak gasplarına karşı Eğitim Sen olarak tüm eğitim ve bilim emekçileri ile birlikte mücadeleyi örmeye, haklarımıza, yaşamlarımıza sahip çıkmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Bütçe emekçilerin alın teridir, emeğidir” ifadelerini kullanıyor.
Özel oyun!
Bu yıl özel okullarda vergi indirimine gidildi. Bu indirim Bakan Selçuk’un özel okul sahibi olmasıyla bağlantısını akıllara getiriyor. Bu konuya ilişkin de konuşan Aydoğan, şöyle belirtiyor: “Salgında geçmiş dönemlerde de olduğu gibi siyasi iktidar sermayenin önceliklerini esas alan politikaları hayata geçirdi. Eğitim alanında da özel okul, vakıf üniversitelerinin sahiplerinin ihtiyaçları doğrultusunda adımlar yaşama geçirildi. Vergi indirimi kararı da özel okul sahiplerinin talebiydi. Milli Eğitim Bakanı’nın en temel hak olan kamusal eğitim hakkına, kamu hizmetlerine bakışı piyasacı bir bakış açısıdır. Ancak aynı zamanda kişisel bir mesele değil, siyasi iktidarın kamu hizmetlerine ilişkin ideolojik yaklaşımından bağımsız değerlendirilemez.
TÜGVA protokolü!
Eğitim müfredatında iktidarın ideolojisini yansıtan milliyetçi, ayrımcı ve bilimsel bilgiden uzak içerikler ağırlık kazandı. Bu eğitim müfredatı ile nasıl bir nesil yetiştiği ise kafalarda soru işareti oluşturuyor. Dini yapılarla imzalan protokoller (Geçtiğimiz günlerde TÜGVA ile yine protokol imzalandı.) zorunlu okullaşma politikaları hem eğitimden kopuşu hızlandıran, hem de eşitsizlikleri her gün daha da derinleştiren, geleceksizlik duygusu yaşatan bir gerçekliğe dönüştüğünü söyleyen Aydoğan, “Ancak sınav kararlarında da yaşandığı gibi gençlerin geleceklerine, yaşamlarına sahip çıkma kararlılığı da yükseliyor. Liselere geçişte öğrencilerin akademik eğitim veren okul türlerini tercih oranı da kamusal eğitim hakkı talebinin yükselişini bize gösteriyor” diyor.
Anadilde eğitim hakkı tartışılamaz
Geçtiğimiz dönem Van’da bir öğretmen öğrencisiyle Kürtçe konuştuğu için sürgün edildi. Üniversitede Kürtçe bölümde Kürtçe tez yazmak yasaklandı. Milyonlarca öğrenci anadilde eğitim göremiyor. Daha önce röportaj yaptığım Kürtçe öğretmen ve HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Zayyat Ceylan hükümetin anadilde eğitimden korktuğunu söylemişti.
Anadilde eğitime ilişkin sorularımızı yanıtlayan Eğitim Sen Başkanı Aydoğan, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Neo-liberal politikaların uygulayıcıları gerici, milliyetçi, cinsiyetçi politikaları sermayenin ihtiyaçlarını yaşama geçirme sürecinde her zaman araçsallaştırdı, kullandı. Türkiye’de 2002’den yana izlenen adımlarda da bu politik hattın sürdürüldüğünü yaşadık. Son dönemlerde ekonomik krizin, salgının etkisinin emekçiler üzerinde çok yoğun işsizleşmeye, yoksullaşmaya neden olduğu günlerde de Ayasofya, Malazgirt, İstanbul Sözleşmesi tartışmaları; laikliği, çok kültürlülüğü hedef alan açıklamalar bu hattın devam ettirileceğini gösteriyor. Kamusal eğitimin en temel ilkeleri ücretsiz, düzenli, sürekli, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitim olması tartışılmaz evrensel ilkelerdir. Anadilinde eğitim hakkı kamusal eğitimin; insan, toplum, doğa yararına üniversitelerin en temel ilkelerinden olması gerekirken anadilinde eğitim hakkının ‘görünmez’ kılınmaya çalışılması da siyasi iktidarın, karar alıcıların yürüttüğü bütüncül politikalardan bağımsız değildir. Salgında okulların kapalı kaldığı günlerde yoksul ailelerin çocuklarının eğitim sürecinden kopuşu hızlanmış, anadili farklı olan, özel eğitim gereksinimi olan, mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılan, kırsal kesimlerde yaşayan çocukların, öğrencilerin eğitimden kopuş süreci ciddi boyutlara ulaşmıştır.”
6 milyon uzaktan eğitime erişemiyor
Uzaktan eğitimle ilgili salgının başladığı günden bugüne hazırlık yapılmayan hükümet sadece açıklamalarla yetindi… UNİCEF’in açıkladığı son raporda 41 ülke arasında Türkiye 15 yaş grubunda yer alan çocuklar arasında en mutsuz ülke olarak yer aldı. Raporda dünya genelinde 463 milyon öğrencinin uzaktan eğitime erişemediği Türkiye’nin de içinde olduğu ülkelerde bu oranın yüzde 33’e karşılık geldiği yer aldı. Şu anda Türkiye’de en az 6 milyon çocuk uzaktan eğitime erişemiyor. Uzaktan eğitimde erişim sorununun çözümü için altyapı sorunlarının çözümüne ilişkin adım atılmadı. Ayrıca eğitimciler Türkiye’deki şu anda uygulanan uzaktan eğitim programının dünyada ‘acil uzaktan öğretim’ olarak nitelenen programın niteliğini taşınamadığını belirtiyor.