Yaşadığımız, tanık olduğumuz her şeyi kavramsallaştırmak gerçekten her zaman işimize yarar mı bilmiyorum ama bazı olaylar var ki onları mutlaka tanımlamak gerekiyor. Şiddet gibi, ırkçılık gibi…
5 Eylül günü Mardin’den Sakarya’ya fındık toplamaya giden Kürt işçilerin maruz kaldığı saldırıya ırkçılıktan başka bir şey diyemeyiz. Irkçılık hastalıkmış, aptallıkmış… Bilmiyorum… Bildiğim ırkçılığa karşı bireyleri korumak devletlerin yükümlülüğüdür. Yani devlet; hem kendisi ırkçılık yapmayacak hem üçüncü kişilerin yaptığı ırkçılığı engelleyecek hem de o toplumda ırkçılığın ortadan kalkması için yapısal ve yasal her türlü düzenlemeyi gerçekleştirecektir.
Ne yazık ki Türkiye’de böyle olmuyor. Bunu daha önce yine Sakarya’da bu kez Kürtçe konuştuğu için öldürülen bir başka mevsimlik Kürt işçi Şirin Tosun’dan da biliyoruz, İzmir Torbalı’da Suriyeli mültecileri yaşadığı yeri -bir kere daha- zorla terk etmek zorunda bırakan saldırılardan, Manisa’nın Selendi ilçesinde Romanlara yönelik “Çingenelere çay yok!” sözüyle başlayan “gerginliğin!” bir başka zorla yerinden edilmeyle sonuçlandığı olaylardan… Bildiğimiz bir başka şey ise bunların münferit olaylar olmadığı ve benzerlerinin onlarca kez yaşandığı tüm bu olaylarda ırkçılıktan çocukların muaf kalamadığı… Hem fail he de maruz kalan olarak.
Irkçılık tek bir şekilde tezahür etmiyor. Köle ticaretinden soykırıma kadar insanlığın unutamayacağı acıların yanı sıra gündelik hayatımıza ince ince yerleşip, günlük ilişkilerimizde ortaya çıkabiliyor. Bazen dilimizde kullandığımız bir tanımda, bazen bir bakışımızda, bazen de kendimize bile itiraf etmekten utanacağımız bir hissimizde…
Okullar da ne yazık ki müfredatıyla ya da öğretmenlerin ve ebeveynlerin tutum ve davranışlarıyla ırkçılığı yeniden üreten bir aygıta dönüşebiliyor. Ve buna dönüştüğü andan itibaren pek çok çocuk bir hakkına erişim için gittiği okulda, bir dizi hak ihlaline maruz kalabiliyor.
Sosyal Güçlendirme İçin Beden ve Spor Hareketi, 2019 yılında “Irkçılığa Karşı Pedagoji” adlı bir çalışma yürüttü. Bu çalışma kapsamında eğitimciler için bir rehber hazırlandı. Rehber “Tu¨rkiye’de okullarda ciddi bir ırkc¸ılık sorunu var” cümlesiyle başlıyor iki çocuğun yaşadıklarıyla devam ediyor: Biri Kocaeli’de ailesiyle yas¸ayan 9 yaşındaki Suriyeli Wael Al Saud’u intihara sürükleyen olayların başında öğretmeni ve sınıf arkadaşlarının nefret objesi haline gelmesi. Diğeri ise Avcılar’da yas¸ayan 14 yaşındaki Kays’ın, Wael’in ölümünden sonra kendi deyişiyle “artık tepki göstermeye ve ona yapılana cevaben aynısını yapmaya” karar vermesi.
Rehber ayrıca ırkçılığın; “ıırkçılığa maruz kalan çocuğun ve ailesinin, tam da onları boyunduruk altında tutmalarının ve bazılarının imtiyazlı hayatlar sürdürmesinin aracı olduğunu da” vurguluyor. Eğitimciler için sınıfta uygulayabilecekleri pek çok ırkçılık karşıtı etkinlik de rehberde yer alıyor. Bu etkinlikler çocuklarla çalışan herkesin kullanabileceği nitelikte….
Sosyal Güçlendirme İçin Beden ve Spor Hareketi bu rehberin yanı sıra “Irksallaştırılmak Nasıl Hissetiriyor?” adlı bir de rapor hazırladı. Rapor çocukların okullarda ne tür “ırksallaştırmalar” ile karşı karşıya kaldıklarını, kendilerine uygun olmayan bir sistemden nasıl geçtiklerini ve burada nasıl bir hayata hazırlandıklarını yansıtıyor.
Raporda Mohamed Cherki’ye referans verilerek “kültürel ırkçılığın yeniden üretilmesinin okullarda öğretmen ve öğrenciler arasındaki günlük ilişkilerin içinde yerleşmiş nedensel ilişkiler üzerinde önemli etkisi olduğu vurgulanıyor.
Rapor; okullardaki ırkçılığın görünür yüzünün yanı sıra görünmeyen yüzüne bu yüzün “semptomlarına” da değiniyor. Bu bölüm bir ilkokul öğretmeninin şu sözleriyle başlıyor: “Fatma’ya karşı hissettiğim bir ayrımcılık var tam olarak duyamadığım, tanımlayamadığım ama hissediyorum…”
Irkçılığın görünmeyen yüzünün semptomları ise şöyle: çocukların; kimliklerini silmesi, dilini ve geçmişini saklaması, kendini çirkin ve aptal bulması, fiziksel şiddete maruz kalması, mahcup ve minnettar hissetmeleri, üzüntü duymaları, karşı çıkma ve sorgulamaları, gruplaşmaları, ya tamamen ortadan kaybolmaları ya da daha fazla görünür olmaları, tek bir mekanda sıkışmaları.
Okullarda çocukların gösterdikleri bu semptomların farkına varmak ve önlem almakla sorumlu olanlar elbette eğitimciler. Ancak eğitimcilerin işlerini kolaylaştırmak, onların ırkçılık karşıtı bir pedagojinin bileşeni olmalarına yardımcı olmak da hepimizin sorumluluğu. Bunun bir yolu da nerede ve hangi düzeyde olursa olsun ırkçılığa “ırkçılık” demek ve buna sessiz kalmamak.
Sosyal Güçlendirme İçin Beden ve Spor Hareketi’nin hazırladığı rapor ve rehbere herkes erişebilir: <http://bomovu.org/>