Savaş politikalarından en çok kadınlar etkilenmektedir. O zaman barış mücadelesinde, Kürt sorununun çözümü ve toplumsal sorunların çözümünde de kadınlara önemli rol düşmektedir
Sebahat Tuncel
Savaş karşıtı eylem ve etkinlikler, barış talepleri her yıl 1 Eylül öncesi daha çok gündem olmaktadır. Oysa barış talebi, mücadelesi belli bir zaman veya günlere sıkıştırılacak bir konu değildir. Her gün, her saat toplumsal barışın sağlanması bunun hangi yol ve yöntemlerle mümkün olacağı tartışılması ve planlanması gerekir. Yaşadığımız coğrafyada barış mücadelesi, kadınların, halkların temel gündemi olmak durumundadır. Ortadoğu’da uzun yıllardır süren emperyalist paylaşım savaşları, iç savaşlar nedeniyle Ortadoğu halkları tarifi imkânsız acılar yaşadılar/yaşamaktadırlar. Yaşanan bu süreç en çok kadınları ve çocukları etkiledi. Ortadoğu’da silahların susması, ateşkes sağlansa bile savaşın ortaya çıkardığı siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunların çözümü için ve yaşanan tahribatın onarımı için onlarca yıla ihtiyaç olduğu kesin. Barış sadece silahların susması, ateşkes durumu değildir. Barış toplumsal inşa sürecidir. Bir arada yaşamanın koşullarının sağlanması, insan hak ve özgürlüklerin, demokrasisinin, adaletin güvence altına alınması sürecidir. Yani bir mücadele sürecidir barış süreci.
Öz örgütlülük geliştirilmeli
Savaş veya çatışma süreçlerinin sonucunda taraflar arasında sağlanan ateşkes süreci, kadınlar açısından şiddetin bitmesi anlamına gelmiyor. Aksine şiddet farklı yöntemlerle nitelik değiştirerek, işsizlik, yoksulluk, fiziki, psikolojik, cinsel şiddet olarak kadının yaşamını ağırlaştırmaya devam ediyor. O nedenle kadınların savaşların son bulması ve barışın inşası sürecinde oldukça önemli bir rolü var. Barış sürecine aktif katılım savaş sürecinin açığa çıkardığı sorunların giderilmesi ve zararların tanzim edilmesi sürecinde kadınların aktif görev alması, barış sürecinde kadınların yaşadığı sorunların çözüm bulması anlamında kritik önemdedir. Yeni sürecin toplumsal sözleşmesini, anayasa ve yasaların yazılmasında kadınların olması, kadınlar lehine kararların alınması için, kadınların kendi öz örgütlülüğünü geliştirmeleri gerekir. Kadınların barış için örgütlenmesi, toplumsal barışın sağlanması, savaş nedeniyle açılan yaraların sarılması ve yeni bir yaşam kurulması konusundaki mücadeleleri, çabaları, halkların geleceği açısından da önemlidir.
Kadınlar öncülük ediyor
Tarihsel süreçlere baktığımızda savaşların, çatışmaların farklı toplumsal kesimler, halklar, kadınlar için çok boyutlu, karmaşık ve uzun süre etkisini sürdüren dönemler olduğu görülecektir. Yanı başımızda Suriye’de yaşanan savaş gerçeğine bakmak bu konuda açıklayıcı olacaktır. Kadınlar ve çocukların bu süreçlerde özgün olarak etkilendiği, dinci, milliyetçi, cinsiyetçi ve militarist politikaların doğrudan hedefi haline geldikleri tarihsel ve güncel gelişmelerden de görülmektedir. Bugün Ortadoğu’da Kürt kadınları sadece savaşın mağduru değil, Rojava’da olduğu gibi mücadelenin de öncülüğünü yaptığı bir deneyim de yaşanmaktadır. Rojava’da kadınlar yeni bir yaşamın inşasında, anayasa ve yasaların hazırlık süreçlerinde, karar ve uygulama mekanizmalarında yer alarak; ana akım politikalarda kadın özgürlükçü çizgiyi geliştirmekle beraber kadın öz örgütlülüğünü geliştirerek, toplumsal değişim dönüşüme öncülük etmektedirler. Dünya kadın hareketinin mücadele tarihi açısından bu çok önemli bir deneyimdir. Rojava’daki kadınlar, bir yandan kendi kaderlerini kendileri tayin etmeye çalışırken, diğer yandan da Suriye halkları ile bir arada yaşama, demokratik bir Suriye’nin gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadırlar.
İmralı’da özel hukuk
Ortadoğu’da Kürt sorununun çözümü tüm Ortadoğu’nun geleceğini etkileyecektir. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü, Suriye, Türkiye, İran ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin demokratikleşmesi, barış içinde eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşam için olmazsa olmazdır. Ortadoğu’da çözümü istemeyen güçler, halklar arasındaki çatışmayı derinleştirmekte, çözümsüzlüğü, kaosu Ortadoğu’ya dayatmaktadır. Bundan çıkışın en gerçekçi yolu, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir sistemin geliştirilmesidir. Toplumsal, siyasi ve kimlik sorunlarının savaş ve çatışma ile değil, diyalog ve müzakereler ile çözümü için herkesin çaba göstermesi gerekir. Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi konusunda da tüm dünyanın da deneyimlediği gibi en gerçekçi çözüm müzakeredir. Sayın Öcalan ile devletin yürütmüş olduğu diyalog sürecindeki toplumsal, siyasal, ekonomi gelişmelere baktığımızda ‘barış’ ihtimalinin bile farklılıkların bir arada yaşama, demokrasinin gelişmesi, hak ve özgürlüklerin kullanımı, düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımı ve gelişiminde pozitif rol oynadığı görülecektir. Bu süreç kadınlara, halklara, devletin ötekileştirdiği, yok saydığı tüm kesimlere kazandırmıştır. Bu durum iktidarı korkuttuğu için AKP süreci sonlandırmış, devletin fabrika ayarlarına geri dönmüştür. İnkâr, imha ve asimilasyon politikalarını güncelleyerek, iç ve dış siyasetinin merkezine Kürt karşıtlığını koymuş, İmralı’daki tecrit ve izolasyonu derinleştirmiştir. Bu durumda Türkiye’yi giderek derinleşen ekonomik, siyasi bir krizin içine sürüklemiştir. Bu siyasetin sonucu Türkiye’deki kazanılan tüm hakların devlet tarafından gasp edilmesi, toplumun, kadınların, gençlerin nefessiz ve geleceksiz bırakılmasıdır. Tecrit politikası, Türkiye halklarının demokratik ve barışçıl bir çözüm seçeneğine ulaşmasını engellemek için devreye sokulmuştur. Türkiye kendi yasalarını hiçe sayarak İmralı’da özel bir hukuk uygulamaktadır. En son İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) açıkladığı rapor bu gerçeği bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. İmralı bir işkence sistemidir ve bu işkence sistemi tüm Türkiye cezaevlerine yayılmıştır. Sadece cezaevleri değil, Türkiye açık bir cezaevine dönüştürülmüştür. İmralı işkence düzeni değişmediği sürece Türkiye’deki mevcut durumun değişmeyeceği ortadadır. Tüm bunlara rağmen 21 yıldır ağır tecrit ve izolasyon koşullarında tutulan Sayın Öcalan topluma, kamuoyuna sesini duyuracak en küçük bir olanağı Kürt sorununun çözümü, halklar arasında barışın ve birliğin ve Kürtler arası birliğin nasıl sağlanacağı sorusuna cevap geliştirmek için kullanmaktadır. Bunun iyi anlaşılması gerekir. Hâlâ fırsat varken halkların eşit ve özgür geleceği için, Ortadoğu barışı için tecrit politikalarına son verilmelidir. Tecrit politikasına karşı durmak sadece Kürtlerin meselesi değildir. Bir arada yaşamı savunan, halkların kardeşliğini savunan, barış içinde yaşamak isteyen herkesin meselesidir.
Kadınların rolü
Savaş politikalarından en çok kadınlar etkilenmektedir. O zaman barış mücadelesinde, Kürt sorununun çözümü ve toplumsal sorunların çözümünde de kadınlara önemli rol düşmektedir. Dünya deneyimlerinin açığa çıktığı gibi kadınlar sadece kendileri için değil birlikte yaşadığı herkes için güvenli bir yaşam mücadelesi veriyorlar. Barış mücadelesi içinde olan kadınların hepsi de ülkelerindeki savaşlarda toplumsal cinsiyetin merkezi bir mesele olduğu, savaştaki şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olduğu gerçeğini dile getiriyorlar. Farklı etnik ulusal ve dinsel gruptan kadınların birlikte çalıştığı bu kurumlar bir arada yaşam kültürünün gelişmesi, demokratik, barışçıl, ekolojik ve adil bir düzenin kurulması talebini de örgütlemeye çalışmaktadırlar. Bu çalışma içinde olan kadınların birçoğu, sınıfsal, etnik ve dinsel olarak farklı düşünseler de ortak barış talebinde buluşuyorlar.
Müzakere kazandırır
Türkiye’de 1990’lı yıllardan bugüne Kürt kadınların öncülük ettiği, savaş karşıtı barış örgütlülükleri ve eylemlilikleri günümüze kadar farklı biçimlerde sürmüştür. Savaşta, çatışmada çocuklarını yitiren veya çocukları cezaevinde olan annelerin öncülük ettiği barış talebi etrafında örgütlenen annelerin kurduğu Barış Anneleri İnisiyatifi, Kürt sorununun çözümü ve halklar arası barış köprüsünün kurulması için büyük emek ve çaba sahibi oldu. Onlar sadece annelik kimliği üzerinden değil, birer aktivist olarak barış mücadelesini tüm zorluklara rağmen bugün de sürdürmektedir. Yine çocukları, yakınları devlet tarafından gözaltına alınan ve kaybedilen annelerin öncülüğünde Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini öğrenmek, hesap sormak ve yüzleşmek için mücadele eden Cumartesi Anneleri, bugün Cumartesi İnsanları olarak, mücadelelerini tüm baskılara rağmen sürdürmektedirler. 2009 yılında savaşa karşı Kürt ve Türkiyeli kadınların birlikte kurduğu ve barışı örgütlemek için Türkiye’nin çeşitli yerlerinde eylem ve etkinlikler yapan Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG), barışın toplumsallaşması ve kadınların birbirini anlaması ve dayanışması için çok önemli çalışmalar yürüttü. Yine 2013-2015’te Türkiye’de Kürt sorununun çözüm tartışmalarının yoğunlaştığı Sayın Abdullah Öcalan ile hem devlet yetkililerinin hem de HDP heyetinin yürütmüş olduğu diyalog sürecinde kadınların barış taleplerinin gündemleşmesi ve müzakere sürecinde kadınların müzakere masasında olması ve kadın taleplerinin anayasal, yasal olarak güvenceye alınmasını sağlamak için kurulan Kadın Özgürlük Meclisi (KÖM), kurulduğu andan itibaren kadın örgütlerince demokrasi, eşitlik, barış ve özgürlük talebi olan çevrelerce heyecanla karşılandı. KÖM toplumsal barışın sağlanması, barış taleplerinin toplumsallaşması ve bu sürecin önündeki engellerin aşılması açısından önemli çalışmalar yürüttü. Ancak ne yazık ki müzakere masasının AKP tarafından devrilmesi, diyalog sürecinin sonlandırılması, nedeniyle kadın barış çalışmaları da sekteye uğramış oldu. 2015 yılında bu süreç kesintiye uğrasa da Cumhur İttifakı’nı oluşturan faşist blokun Kürt karşıtı siyaseti toplumu kutuplaştırmaktan, sorunları derinleştirmekten, ekonomik olarak ülkeyi iflasın eşiğine getirmekten başka bir sonuca neden olmadığını geniş bir kesim görmektedir. Bu gidişata dur demek için savaş politikalarına, kutuplaştırıcı, anti-demokratik tüm uygulamalara karşı çıkmak ile mümkündür. Bunun için barış mücadelesini örgütlemek, birlikte yaşamanın eşit, özgür, demokratik bir sistemin geliştirilmesine ihtiyaç var. Kadınlar başta olmak üzere barış çalışmaları yapan tüm kurum, kişi ve örgütlerin bu süreçte tekrar aktifleşmesi gerekmektedir.