Döviz kuru yükseliyor. Hükümet, kurlardaki hızlı yükselişi Rahip Brunson gerginliğine, uzmanlar ise, 2000’li yıllardan bu yana uygulanan yanlış ekonomi politikalarının yanı sıra demokrasi eksikliği ve hukuk tanımazlığa bağlıyor.
Şu an bir girdaptayız. Kapıldığımız girdaptan “Yerli-Milli” söylemlerle çıkma çabası var. Nafile. Şimdi sorunlarla yüzleşme zamanı.
G-20 Toplantısı
Geçtiğimiz Temmuz sonunda Arjantin’de G-20 Tarım Bakanları toplantısı yapıldı. Toplantıda tarım ve gıda politikaları masaya yatırıldı, küresel düzeyde değerlendirildi. Toplantıya katılan ülkelerin ortak dileği, tarım ve gıdanın dış politika enstrümanı olarak kullanılmaması oldu. Katılımcı 20 ülke ortak açıklama yaptı. Ticarete “gereksiz engeller” koymayacaklarını, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) normlarında yer alan yükümlükleri yerine getireceklerini taahhüt ettiler. Ancak bu alanda çekili olan kılıçlar kınına, savaş baltaları toprağa gömülmedi. Bu açıklamanın yapıldığı süreçte toplantının ana aktörleri ABD-Çin arasındaki uluslararası tarım piyasası gerilimi devam etmekteydi. Yani tarım ve gıdada ticaret restleşmesi o gemide savaşa dönüştü, sürüyor. Öbür gemide olan çiftçiler ise, DTÖ’nün tarım ve gıdadan elini çekmesini istiyor.
Ne oluyor peki?
ABD çiftçisini korumak için 12 milyar dolarlık bir destek paketi açıkladı. Bunun 7-8 milyar dolarlık bölümünün DTÖ normlarına aykırılık içeren “doğrudan para desteği” olabileceği konuşuluyor. ABD’nin yakın zamanda böylesi bir doğrudan para desteği yapmadığını ekonomistler ayrıca belirtiyor ki bu gerçekleşirse, düpedüz savaşta tetiğe basmak olur
ABD bu tavrı ile ne demek istiyor? DTÖ tarım ve gıdada olsun, ama normları bana/bize uygulanmasın. Diğer ülkelere uygulasın ve DTÖ normlarına harfiyen uysun(lar).
Demem odur ki, DTÖ’de başka bir savaş sürüyor. Tarım ve gıda normları G-20 ülkeleri için kevgire, dışındakiler için granitten bir duvara evrilme, evriltme savaşı diyelim kısaca. Bu yirmi içinde kendine ayrıca dokunulmazlık tanınması talebi var ki yukarıdaki/aralarındaki savaşı kızıştıran asıl bu.
Türkiye, tarım ve gıdada hala DTÖ’nün normlarına uygun davranıyor, gümrük duvarlarını yükseltmiyor, sıfırlıyor. Destekten yoksun Türkiye çiftçisi, bol destekli diğer ülke çiftçileri karşısında rekabet edemiyor, üretemiyor. Türkiye, üretim yerine ithalat cennetine dönüyor, bütün ülkelere döviz saçıyor
İklim değişikliği Dün Ordu, bugün Rize sellerle boğuşurken, “doğayla inatlaşıldı”, “deniz kendisinden alınanı geri aldı” gibi beylik sözler kullanıldı, kullanılıyor. Ekolojik tahribatı doğa kendisi intikam alarak çözecekmiş gibi bir hava estiriliyor. Bu yanlış değilse bile eksik.
Doğada olup bitenler de, aynı döviz yükselmesi gibi bilim insanlarının söylediklerini dikkate almama, kulak asmama politikasının bir ürünü aslında. Başka bir deyişle,“para tanrısına” tapıp, “doğa anayı” hiçe saymaktan başka bir şey değil.
Muhalefetin bugün “zarar karşılansın”, yetkililerin de, “karşılayacağız” demesi, yarının bu minvaldeki olası sorunlarına çözüm olmayacaktır biline.
Daha büyük doğa olaylarına öyle destursuz ve doludizgin yol alıyoruz ki-o gün gelmesin- eğer o gün gelirse oluşacak zararı, Türkiye bütçesinin tamamı bile karşılayamaz biline. Kara müjdecisi olmak istemem, ama doğa tahribatının gidiş yönü orayı, “daha büyük afetleri” işaret ediyor.
Bu kadar zararın olduğu bir yerde “şükür can kaybı yok” demek elbette iyi (insani), pozitif. Ancak “malın can yongası olduğunu” akılda tutmak da bir o kadar insani ve yaşamsal.