Şimdi birçoğunuza çok tuhaf gelecek olan bir şey söyleyeceğim: Herkes krizin nedeni olarak “yanlış ekonomik politikalardan” söz ettiği halde ben ortada “teknik” bir yanlış görmüyorum. Anlatayım:
Eğer 2010 yılında tüm Ortadoğu’yu kaplayan “Arap Baharı”yla birlikte Erdoğan rejimi, kısa zamanda bütün küresel güçleri içine çeken, o nedenle “Ortadoğu’ya sıkıştırılmış Üçüncü Dünya Savaşı” dediğimiz savaşta zafer kazansaydı, Erdoğan’ın ekonomik politikası da şimdi çok büyük bir zafer kazanacaktı. Ne kadar “hatalı” olursa olsun.
Yalnızca şu inşaat sektörünü bir düşünün. Türk devleti savaşta Esad’ı devirmeyi, Kobane’yi düşürmeyi, Mısır’da, Tunus’ta ve hatta Suudi Arabistan’da, tüm Arap aleminde İhvan’ın iktidarını gerçekleştirmeyi, Kerkük’te Türkmen rejimi kurmayı v.s. başarsaydı, yani “galip” gelseydi, şimdi inşaat tekelleri Türkiye’yi değil, Ortadoğu’yu “betonlaştırma” yolunda öyle dev adımlar atardı ki, yalnız bunun getirisi Türk ekonomisine zirve yaptırırdı. Türk “domates salçası” pazarlardan Türkiye’ye ucuz petrol olarak akardı. Türk bankaları, yani yerli finans-kapital tüm Ortadoğu’yu haraca keser, mali sermaye milyarları ihraç eder, kat ve katını geri alırdı. Türk TIR’ları yüz kat büyük filolar halinde Arap yollarında turlardı. Bütün çarpıklığına, bütün dışa bağımlılığına, bütün “ahbap-çavuş ilişkilerine”, bütün “Lale Devri israfına” ve bütün “silah harcamalarına” rağmen tastamam böyle olurdu.
Neden olmadı?
Çünkü rejim “Üçüncü Dünya Savaşı”nda zafer kazanamadı, yenildi. Hiçbir amacına ulaşamadı. Elindeki pazarları kaybetti.
Kaybedince de “borç alarak sağlanan kısmi refah ve zenginleşme” buhar oldu.
ABD ve AB, eğer Erdoğan Ortadoğu fatihi olsaydı, onu yalnız ayakta alkışlamakla kalmayacaklardı, Türkiye’yi İslam alemine “rol model” olarak yakıştıracak ve onun aracılığıyla bu “petrol çöllerinin köpeksiz köylerinde” değneksiz gezecek, pastanın kaymağını götüreceklerdi.
Bu da olmadı.
Eğer Erdoğan rejimi savaşın başlangıcında olduğu gibi ABD’yle ittifak halinde Özgür Suriye Ordusu’nu örgütleyebilseydi, Rusya Suriye’deki konumlarını güçlendirmeden Esad’ı devirseydi, şimdi Türkiye NATO’nun yıldızı olacaktı, New York’taki “Hürriyet Abidesinde” elinde Türk bayrağı ile Erdoğan’ın posterleri dalgalanacaktı.
Ne oldu?
“Ilımlı İslamcı” ÖSO kısa zamanda iflas etti. Onun yerini El Kaide, DAİŞ, El Nusra aldı. Ve ABD bu afete karşı durabilecek biricik gücü YPG’yi keşfetti ve onunla taktik bir ittifak kurdu. Türkiye ise bu cihatçılarla zafere ulaşacağını düşündü. Irak’ın ve Suriye’nin yarısı bunların elindeydi. Böylece Türkiye ve ABD kopmasalar da farklı cephelerde yer almış oldu.
Ve Sonra YPG Kobane’de “Stalingrad zaferiyle” benzeşen stratejik bir zafer kazanıp, Rojava “kantonları” teker teker kurulup güçlenince, DAİŞ’in yenilgisi artık kaçınılmaz hale gelince, Erdoğan Kobane zaferinden sadece iki ay sonra “Dolmabahçe mutabakatını” yırttı “Ortadoğu’da hegemonya” amacından Kürtlerin Türkiye’de, Irak’ta, İran’da ve Suriye’de “statü” kazanmasını önleme amacına doğru ricat etti. Sonuçta ABD ile de “dolaylı” savaş başladı.
Ve artık savaşın sonucu ayan beyan ortada.
Türkiye er ya da geç Suriye topraklarından çekilecek ve Rojava Suriye devletinin çatısı altında demokratik özerk bir bölge olacak.
Kriz “ekonomik politika hataları” yüzünden değil, savaşta kazanılacak zafere endeksli olduğu için patladı. Hata, daha doğrusu “yanlış hesap” esas olarak ekonomik politikada değildi; Savaş kararında ve Kürt düşmanlığındaydı.
Şimdi savaşın galipleri konuşuyor: ABD “mağlup” Türkiye’ye yaptırım uyguluyor, Rusya “işgal ettiğin yerlerden çık” diyerek İdlib’i bombalıyor.
Ve şu da var: Eğer 24 Haziran seçimlerinde Erdoğan kaybetseydi, onun yerine CHP’nin içinde yer aldığı bir koalisyon gelseydi; galip devletler şimdi sordukları hesabı sormakta zorlanacaklardı.
O nedenle ABD şu anki yaptırımlarını, ve Rusya İdlip’te patlattığı bombaları “hesap sorulacak” ve sonuçta teslim alınacak Erdoğan’ın kazanması için seçimden önce gündeme koymadı.
Şimdi bu iki küresel güç, Türkiye’yi bu zayıf anında kendi yanına çekmek için birbirleriyle yarışıyor.
Biz ise “neden savaşa girdin, neden çözüm sürecini bozdun, neden Rojava’yı düşman ilan ettin?” demek yerine, “neden ekonomik hata yaptın?” diye soruyoruz.