Ekonomi, yaşamın sürdürülmesinde bir ihtiyaç olabiliyorken öte taraftan kapitalizmin elinde ise adeta bir silaha dönüştürülmüş durumdadır. Bunun yanında bir anlamda iktidarlı sistemler açısından da bir merkezileşmeyi yaratmaktadır, öyle ki kayıt dışı olabilecek hiçbir ekonomi ve bunu yaratan tüm araçların sisteme yönlendirilmesi elzem bir durum olabilmektedir. Doğrusu durum buyken sisteme alternatif olabilecek ya da sistemle bağını kesecek hiçbir konumlandırmayı kabul etmemektedir.
Makro anlamda kapitalist ekonominin kıskaç altına alamadığı coğrafyalardan, insanlara ve insan yaşamını sürdürmek üzere izlediği ihtiyaç anlamında olabilecek hiçbir ekonomi kolu da yoktur. Bugün mikro anlamda ülkemizde de durum pek farklı değildir ve bu sadece ekonomik anlamda değil, ulus-devlet mantığıyla kurulan bir bürokrasiden, eğitime, hizmet kollarına kadar her şeyi belirleyen mantık aynı kafadan çıkan fikirlerin farklı ağızlardan çıkmasına rağmen aynı şeyleri dile getirdiği açıktır.
Ve konumuz itibariyle bakınca ekonomik anlamda tarımı ele alırsak, hele ki kırsal bölgeler açısından geçimlik ekonomiden, çiftçilik düzeyinde bir faaliyet olmasına kadar önemli bir faktördür. Bununla birlikte tarım, bütünsel bir kavram olması itibariyle toplamında bir gıda üretimi demektir, zira hayvancılık, bitki üretimi, süt ürünlerinden, su ürünlerine daha da genişletilebilir kalemlerin birleşimidir.
Ülkemizde öncesinden, bugüne makineleşmeden, sanayileşmeye, kentleşmeye kadar kırsal alanların günden güne eridiği, tarımsal nüfusun da azaldığı açık. Sonuç olarak tarım, endüstriyalizmin girmeye başladığı bir ekonomik alan olmaya da başlamış durumda, bugün gübresinden, tohumuna, pestisitlere kadar tarımda hazıra dayalı bir üretimin yanında tamamen büyük çiftçilik yapılmaya başlandı. Yine bunlar bir anlamda sorunken bunun yanında kentleşmelerin, kırsal yerleşimlere kadar ulaşması tarımın artık geçimlik bir ekonomi dâhi olmaya yetmediğini görebiliyoruz. Kentleşmeden bahsetmişken bugün TOKİ’lerin köylere kadar girileceğinden bahsediliyor, yine son açıklamalarla beraber ya tarım endüstrileşmeli, ya da endüstri tarımlaşmalı hesaplarının dayandığı politikalar sonucu öncelenen patron endüstriyel çiftçi yaratma meselesi uzun vadede sistemin tarımı da kendinde merkezileştireceğini de gösteriyor. Yine bunların yanında maden alanlarının belirlenmesi, barajlardan, JES’lere, HES’lere kadar doğayı kaynak konumuna taşıma mantığı ve sonuç itibariyle can çekişen tarımsal üretim, tarımla uğraşan nüfusun gitgide bitmesi. Tabi demiştik ya mesele her şeyi ekonomi silahıyla ele geçirmek, mesela yeni bir hırsızlık tarzı kentsel planlama amacıyla kamulaştırma, ormanlaştırma, endüstriyel plantasyonlar ve doğrusu yine kapitalizm kendini doğruluyor sermaye-iktidarın edimi olan her türden hırsızlık.
Ve hal buyken tarımda bile göçebelik yaratılmış durumda, bugün topraksız bırakılan köylüler ve en önemlisi gözünü toprakla açan kırsaldaki insanlar, mevsimlik işçiliğe mecbur bırakılmış durumdalar. Tarımın kendi toprağında doyuramayacağını görmekte olan, aileler, bireyler iklimsel koşullara göre Çukurova’ya pamuğa giderken, Ordu, Sakarya’da fındık toplamaya gitmekte. Mesele buyken ülkemizde mevsimlik işçilere dair, gündelik işçiler meselesi gibi yasal anlamda bir koruma sağlama durumu olmadığı gibi, emeklerinin karşılığını da aldıkları söylenemez, yine barınma meselesine kadar sorunlu bir mesele…
Ve kangrenleşmiş yüzyılların problemi Kürt Sorunu eklenince sonuç olarak tarımı da olumsuz etkilediği gün yüzüne çıkmaktadır. Zira köy yakmalarından ötürü yıllarca boş kalan işletilmeyen tarlaların yanında, köylülerin metropollere göçüyle kentlerde fabrikalara işçi olması bireyin, yine çatışmalı süreçlerden ötürü yaylalara çıkmasına izin verilmeyen köylülerin hayvancılıktan vazgeçmesi, bugün bölgenin bir ucundan diğer ucuna yapılan barajlar sebebiyle sular altına kalan köyler, yine elektrik, su faturaların fahiş ücretlendirilmeleri, destekten yoksun kalan küçük çiftçinin üretim için maliyeti karşılayamaması ve sonuç itibariyle mevsimlik işçi artık Kürt kimliği ile birlikte anılmaktadır.
Hal buyken meselenin özüne gelirsek birkaç gün öncesinde Sakarya’da mevsimlik işçilere yapılan saldırının özeti öncelikle Kürt kimliğine olan ırkçılığa varan yaklaşım, sonrasında kadına olan bakışın şiddete yansıyan yüzü ve üç kuruşa kölelik…
Ve en tembel bir öğrenci dahi bilir; ülkemde Kürdün ve kadının yazgısı aynı kalemin yazısıdır.