Geçen hafta ABD Dışişleri Bakan yardımcılarının açıklamaları ve olası Şengal işgaline dair olasılıklar üzerinde durmuştuk.
Neler olacak, taraflardan ne tür açıklamalar yapacak diye beklerken biz, Neçirvan Barzani’nin apar topar Türkiye’ye gittiği ve Türk Dışişleri Bakanı ve AKP Başkanı Erdoğan’la görüştüğü haberi geldi. Bölge Başkanı Türkiye’ye giderken; yanına biri YNK diğeri de Goran Hareketi’nden olan iki yardımcısını da almadan gitmişti. Yani görüşme Bölge’den ziyade Türkiye-Neçirvan Barzani görüşmesiydi.
Bu iki gelişmenin ardından Irak ne yapar ne eder, tavrı olur diye düşünürken 6 Eylül tarihinde Irak Ankara konsolosluğunu ‘koronalı bir konuğun ziyaret ve temasları gerekçesiyle’ bir hafta süreyle kapattığına dair haberler yayınlandı hem dünya hem de Güney basınında…
Şimdi bu üç başlığı, kimin hesabının ne olduğu ya da ne olabileceğini biraz açalım.
ABD’nin Irak’ta epeyce bir askeri varlığı var. Acil bir müdahale gerektiği durumda; Akdeniz’de, Basra Körfezi’nde uçak gemileri, tonla savaş uçağı da var ama Irak’taki durum farklı. İran’ın buradaki gücünü kırmak için ciddi bir kara savaşı gerekiyor. Zira İran, Irak içinde gerek mezhepsel faktör gerekse de Heşdi Şabi ve benzer organizasyonlar hesaba katıldığında çok ciddi bir kara gücüne sahip. Bu bahsettiğimiz güç Şii mezhebine ait güçler.
Üstelik Şiiler, bu resmi olmayıp da resmi gibi varlık sürdüren yapıların dışında hem Irak ordusunda hem de halk arasında çoğunluğu oluşturuyorlar.
İşte tam burada bir parantez açarak, Musul’un burnunun dibindeki Başika bölgesindeki Türk üssünün kurulmasının ve Heşdi Vatani adıyla ve Türk egemenler eliyle bir örgüt oluşturarak Sünni Arapların eğitilmesinin ardında sadece Türk egemenlerinin değil, aynı zamanda ABD’nin de olduğunu görmek, anlamak siyasi yetenek ve fazlaca öngörü gerektirmiyor.
ABD; Şengal’i, PKK’yi bahane ederek Türk ordusunu tümden Irak’a sokmak ve burada iyi bir jandarmaya sahip olmak, bu jandarma aracılığıyla İran yanlısı Şiileri dengeleyecek, kendi askeri yerine savaştıracak ve her koşulda kendi kontrolünde bir güç yaratmak istiyor. Böyle bir şey için batmakta olan Türk devleti ve hükümetinden daha iyi bir güç bulunabilir mi?
Türkiye böyle bir işe dünden hazır tabii ki, peki karşılığı?
Karşılığında, önce alana istediği kadar güçle girmek, başlangıçta Musul–Kerkük zenginliklerinden pay almak ve Güney Kürdistan’ı kendi topraklarına katmak.
Son gelişmeler, yapılan açıklamalar ve pratik Türkiye ve ABD’nin hesaplarının bu eksende olduğunu net biçimde gösteriyor.
Türkiye, bölgedeki jandarmalığı (eskiden olduğu gibi) üslendikten, ABD’nin buralardaki emir eri olmayı kabul ettikten sonra ‘neden olmasın.’
*
Şimdi, Türkler ve ABD’nin bu başlıkta anlaştıklarını var sayarsak geriye konu başlığıyla ilgili üç yapı daha kalıyor, sırayla bakalım.
İlki Güneyli Kürtler. Neçirvan Barzani’nin Türkiye’ye gitmesinin, Dışişleri Bakanı ve Erdoğan’la görüşmesinin tek sebebi PKK’ye karşı ortak mücadele mi? Onu zaten ve muhtemelen her gün defalarca telefonla yapıyorlar. O, zaten aleniyet kazanmış bir iş birliği.
Bu gidişin ve görüşmenin altında çok daha ciddi şeylerin olduğu ve bazı şeyleri gerek KDP içindeki herkesin gerekse de YNK ve Goran hareketinin duymaması gerektiği, Başkan’ın giderken yanına yardımcılarını almamasından anlaşılıyor.
Görünen o ki, bu başlıkta Bölge Başkanı Neçirvan Barzani ve AKP-MHP koalisyon hükümeti iyi bir işbirliği içinde. Düne kadar ‘Bağımsızlık Bağımsızlık’ diye bağıranların: ‘Ha Irak’ın ha Türkiye’nin iliyiz, ne fark eder ki’ dediği noktadayız.
*
İran, susup olup biteni seyreder mi? Sanmıyorum.
İran’ı arkasına almış ve yüz on bin kişiden oluşan Heşdi Şabi’nin böylesi zamanlar için hazırlandığını da düşünmek yanlış olmaz.
Ancak dananın kuyruğunu koparacak tavır Irak’tan gelir gibi görünüyor. Şimdilerde Irak’ın, yakın zamandaki gelişmelerle birlikte kendi başına olmadığını, Mısır’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Suudi’lerin açıklama ve pratiklerinden görmek mümkün.
Yazının başında koronavirüs gerekçesini tırnak içinde yazdığım Irak Ankara Konsolosluğu’nun bir haftalığına kapatılma kararını bu noktaya bağlıyorum.
Irak, Türkiye’ye ‘Ne yapmaya çalıştığını biliyorum, petrol vanaları benim elimde, yarın keserim benzinsiz kalırsın, benden elli kuruşa aldığın benzini vatandaşına bir dolara satıyorsun, kapıları kapatırım, Almanya’dan sonraki en büyük ihracat kaynağın kurur, dikkatli ol’ demeye getirdi. Yoksa, milletin düğünlerde göbek atıp eğlendiği, sokaklarında maskesiz dolaşılan bir ülkede, bir virüslü insan girdi diye koca konsolosluk bir haftalığına kapatılmaz, ilgililere test yapılır, gerekliyse birileri herkes gibi evinde kontrol altına alınır. Bu tavır, özünde birilerine ciddi bir mesaj.
Son olarak; sadece Irak ve Arap ülkeleri değil tabii ki gidişattan rahatsız olan, KDP dışındaki Kürt yapılarında da ciddi rahatsızlıklar dile gelmeye başladı.
Irak Parlamento üyesi iki Kürt milletvekili ciddi biçimde seslerini yükselttiler.
Biri: ‘Neçirvan Barzani’nin Kürdistan’da bunca bombardıman ve sivil ölümüne sebep olan bir ülkede ne işi var ve ülke yöneticileriyle niye görüşüyor’ diye sordu. Diğeri de Bağdat’ta, Irak Parlamentosu’nda yapılacak toplantılarda Neçirvan Barzani’nin bu gidişinin, neler konuşulduğunun sorgulanması gerektiğini söyledi…
Gidişat, haftaya da bu başlıkta konuşacağımızı gösteriyor…