Rahip Brunson krizinin özünde birçok krizi arkasında gizleyen bir örtü konumunda olduğunu ifade eden AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, “Türkiye ekonomik krizi dış ilişkilerde izlenen başka krizle görünmez kılmaya çalışıyor. Bu yanlıştır. Çünkü yaratılacak olan ikinci bir kriz, karşı karşıya bulunduğumuz sorunu görünmez kılabilir” dedi.
Türkiye ile ABD arasında Rahip Andrew Brunson’ın tutukluluğu ve Washington yönetiminin aldığı ekonomik yaptırım kararları nedeniyle başlayan krizin etkileri devam ediyor. AKP’nin kurucu üyesi ve ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ABD ile başlayan krizle birlikte Türkiye’nin dış politikasına ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Necla Demir’e değerlendirmelerde bulundu.
‘Krizde iki tarafında etkisi var’
Rahip Brunson krizinin özünde birçok krizi arkasında gizleyen bir örtü konumunda olduğunu dile getiren Yakış, “Bu krizlerden birisi Brunson ile ABD’de bu yıl 6 Kasım’da yapılacak seçimle ilgili. Bu şekilde Evangelist adı verilen tarikatın mensuplarının oyunu almayı amaçlıyorlar” dedi. Brunson meselesinin iki nedenden ötürü görünürlük kazandığına dikkat çeken Yakış, “Biri Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Al papazı, ver papazı’ olarak özetlenen ve Fethullah Gülen’in iadesiyle ilgilendirilen söylemi. İkincisi de Brunson’un serbest bırakılmasının Türk yargısının tarafsızlığına gölge düşüreceği endişesi. Bu konu, bu kadar görünürlük kazanmadan Die Welt Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel’in serbest bırakılmasına benzer bir yöntemle çözümlenebilmiş olsaydı Türkiye şimdikinden daha kazançlı çıkabilirdi. Olayın yanlış yönetilmesinde Türkiye’nin olduğu kadar ABD’nin veya bizzat Başkan Trump’ın yanlış tutumlarının da etkisi vardır” diye ifade etti.
‘Trump’un twettinin yan etkileri çok daha büyük’
TL’nin döviz karşısında değer kaybetmesi ve ekonomide yaratacağı tahribatlara ilişkin de konuşan Yakış, “Türkiye’nin ABD’ye ihraç ettiği çelik ve alüminyum mamullerinin toplam ihracatımızda tuttuğu yerin önemsiz olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle ihracat rakamlarımıza yansıması da sınırlı kalacak demektir. Ancak bunu Başkan Trump’ın kendi tweeter hesabından, diplomatik olmayan bir üslupla ilan etmesinin yapacağı yan etkiler çok daha büyüktür. Başka bir deyişle, bu işi ihracatımızın ne ölçüde daralacağına bakmak gibi dar bir açıdan değerlendirmek resmin tamamını görememek anlamına gelir. Krizi çözmek üzere ABD’ye giden heyet somut bir sonuca ulaşamadı. Bunun yanında 15 kişilik bir liste ile dönüldü. En başında ABD’nin niyetlerini doğru okuyup, konuyu büyütmeden çözüm yolları aranmış olsaydı, Türkiye bugünkü duruma düşmezdi. Bu duruma düştükten sonra ABD, Türkiye’nin açmazlarını kullanmaya çalışıyor. Türkiye yaklaşan iç ekonomik kriz dış ilişkilerde izlenen başka krizle görünmez kılınmaya çalışılıyor. Türkiye’de eğer böyle bir yola tevessül edilirse zannımca yanlış olur. Çünkü yaratılacak olan ikinci bir kriz, karşı karşıya bulunduğumuz sorunu görünmez kılabilir ama kriz kendi mecrasını takip ederek yapacağı hasarları yine de yapacaktır. Hatta her iki krizi de daha tahripkâr hale getirebilir. O nedenle böyle bir yoldan özenle kaçınmak gerekir” diye konuştu.
‘Suriye politikası gözden geçirilmeli’
Dış politika ekseninde yaşanan değişimleri de değerlendiren Yakış, öngörülerini şöyle sıraladı: “Türkiye’nin Suriye politikasının baştan sona gözden geçirilmesi gerekmektedir. AK Parti’nin bazı üst düzey yöneticilerinin de bu görüşte oldukları, basına yansıyan demeçlerinden anlaşılmaktadır. Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini resmi ağızlardan defalarca beyan etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla kriz sona grince o topraklardan çekilecek ve oraların yönetimini, Beşar Esat’lı veya onsuz, Suriye yönetimine teslim edecektir. Öyleyse Suriye’de şu anda yapmakta olduğu her şeyi Suriye hükümetiyle işbirliği içinde yapmalıdır ki, Türkiye çekildikten sonra o rejim, Türkiye’nin yaptıklarını değiştirmek durumunda kalmasın. Suriye’deki Kürtlerin, ülkenin kuzeyinde otonom bir yönetim kurma arzusunda oldukları bilinmektedir. Hatta şu anda kendi başlarına ilan ettikleri otonom bölgeler mevcuttur ve çalışmaktadır. Suriye Kürtlerinin bu arzuları hem Şam yönetiminin hem de Türkiye’nin politikası ile çelişmektedir. Bu nedenle Türkiye, Şam yönetimiyle işbirliği yaparak ve bu işbirliğine Suriye’deki Kürtleri de davet ederek, üçlü bir işbirliği içinde Suriye’de kalıcı ve hem Kürtlerin hem de Türkmen, Arap ve öteki azınlıkların haklarını kollayan dengeli bir çözüme bağlamak için çaba sarf etmelidir. Türkiye bunu yapamadığı için Kürtler Şam rejimi ile görüşmelere başlamıştır.”
Türkiye İdlib’te zor durumda kalabilir’
Türkiye İdlib’deki rejim muhaliflerini kolladığı için ileride zor durumda kalabileceğini belirten Yakış, “Şam rejimi, başka bölgeleri muhalefetten temizledikten sonra, er veya geç, İdlib’i de muhalif unsurlardan temizlemek isteyecektir. Şam rejimi Suriye vatandaşı olan Türkmenleri belki kendi toplumuna entegre etmeye çalışabilir” şeklinde konuştu.