Geçen hafta yerel üreticiler ilk kez kendi ürünleriyle boy gösterdikleri bir pazar kuruldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kadıköy Belediyesi ile İstanbul’daki tüketici kooperatiflerinin ortaklaşması ile ortaya çıkan bu proje üreticilerin dahil olmasıyla hayata geçirildi.
Kadıköy Belediyesi’ne ait Salı Pazarı’nda gerçekleşen ilk yerel pazara yüze yakın İstanbul ve yakınındaki üreticiler katıldı. Bunların bir kısmı kooperatif üyesi üreticiler, bir kısmı ise kendi başına olan üreticiler idi. İstanbul’un yanı sıra dışarıdan da tek tük katılan üretici ve kooperatifler de dikkat çekti. Pazarda yer alan bireysel üreticilerin büyük çoğunluğu kooperatifleşmemiş olsa da bunlar, İstanbul’daki tüketici kooperatiflerinin ilişkide olduğu kimseler. Bu üreticilerin özelliği doğal yollardan ürün yetiştirmeleri…
İlk üretici pazarı sebze ve meyve ağırlıkı oldu. Sebzeyi, kuru gıda ile süt ürünleri izledi. Bunların yanı sıra antika değeri taşıyan ürünler de pazar da yerini aldı. Henüz tam ne olacağı belli değil. Belli bir sayıda üreticiyle mi devam edecek, katılıma açık mı olacak, ya da katılımcılar halk pazarlarında olduğu gibi her kese bir yer ve kart mı tahsis edilecek, bunlar henüz bilinmiyor. Bu satışlar nedeniyle belediye hem satış hem de yer ücreti alacak mı belli değil. Şimdilik destek amaçlı olarak herhangi bir ücret alınmayacağı bilgisi var.
Tabii tüm bunlar öncelikle bu pazarın kendini var etmesine bağlı olarak gelişecek. Pazarın giderek kalıcılaşmasıyla birlikte kural ve kaideler de yeniden belirlenecek.
İlk yerel üretici pazarıda, fiyatlar, semt pazar fiyatları civarında seyrettiği dikkat çekti. Domates 4.0 TL, Patlıcan 4.0 TL, Biber, 4-6 TL, Salatalık, 2-5- 4.0 TL., Kabak 5.0 TL. Tereyağı 60 TL. Zeytin, 20-30 TL. Ev yapımı Salça, 30 TL. Peynir, 50 TL. Yumurta 1 TL.
*
Tarımsal araziler yollara kurban ediliyor
Tarım arazilerindeki küçülme sadece yapılaşmadan değil, yapılaşmayı teşvik eden hükümetin inşaat ve yol politikasından da kaynaklı. Bunun en somut örneği Kocaeliden başlayıp İzmir’e kadar uzanan kısaltılmış yol örneği. Bir diğer örneği ise karşı yakada yani Trakya’da yaşanıyor. İstanbul Çanakkale yolu yetmezmiş gibi yeni yol çalışmaları başlamış durumda, Eceabat’taki tünel yapımının devamı Gelibolu’dan Tekirdağ’a uzanan en verimli arazilerin ortasında yapımı süren yol inşasıdır. İstanbul’u betona gömen inşaat politikası, kırsal kesimdeki arazileri de asfalt yollara kurban etme ile devam ediyor. Bunu takiben yeni yolların çevresinde kısa sürede başlayan yapılaşma giderek en verimli arazilerin fiziksel olarak hızla azalmasına yol açıyor. Daha da önemlisi yeni yapılan yolların tümüyle yeni yollar yapmaktan ibaret oluşu. Oysa İstanbul Çanakkale yol ihtiyacı yeterince karşılayacak düzeyde. Aynen önceki yıl devreye giren yeni İstanbul-İzmir yolu gibi.
Bir başka canlı örnek, Çanakkale Gökçeada’daki durum. Adanın her tarafına yeni 4 şeritli yollar yapılıyor. Bir adaya bu genişlikte yol yapılmasının mantığını anlamak mümkün değil. Tüm bunlar, topu topu 60-70 km’lik bir mesafe için… Eski yolları onarmak yerine yeni yol yapımları ile binlerce zeytin ağacı yok ediliyor. Amaç turizmden para kazanmak. Bu politikanın sonucu olarak, keçi sütü-peyniriyle, zeytin, zeytinyağı ve üzüm ve şaraplarıyla ünlü ada giderek, turizme teslim olmuş. Üretmek yerine pansiyonculuk daha kolay ve karlı bir alan haline gelmiş. Mesafeyi kısaltmak ve para kazanmak adına bu yolların yok ettiği tarımsal arazilerin taşıdığı toplumsal yarar devasa boyutlarda. Geleceğin en büyük zenginliği olarak şimdiden görülen tarımsal araziler AKP’nin izlediği politikayla her geçen gün daha da küçülüyor. Yollar aynı zamanda ekolojik olarak da hayatımızı olumsuz etkiliyor. Araba ekzosundan çıkan gazlar, zararlı artıklar buralarda yetişen gıdalar üzerinden vücudumuza ulaşıyor.
*
Organik ve fiyat karmaşası
Son yıllarda sağlıklı gıda tüketimine olan ilgi ve talep kendi pazarını da yaratmaya başladı çoktan. “Organik Ürün” tabiri de bunun somut yansıması olarak her yerde özellikle otoyol kenarlarında karşınıza çıkabiliyor. Ancak sorun, organik ürün adı altında satışa sunulan gıdaların organik olup olmadığıdır. Bu konuda kamusal bir denetim olmadığı gibi, toplumsal bir bilinç ve otokontrol mekanizması da oluşmuş değil. İş, üretip satanın insafına kalmış durumda. Bir üreticinin kendi bölgesindeki domates üretimi için kullandığı kimyasal gübre ve ilaç kullanmayan yok. Kim söylüyorsa yalandır” sözü bunu gösteriyor. Bir de yerel-organik kargaşası var. Üretici yerel, kendi tarlamızdan deyince organik imiş gibi bir algı oluşturuyor. Nitekim bu fiyatlara da yansıyor. Kır-kent farkı giderek kapanıyor. Ürünler artık İstanbul fiyatlarında. Kırsal yerlerde tereyağının kilosu 60 TL. Aynen İstanbul gibi. Bal, 80-120 TL’den satılıyor. Köyde Süt 4.0-5.0 TL fiyatında. Yumurta 1.0 TL’den Domates 3-4 TL.