Kalyon AŞ’ye güneş paneli üretimi ile 1000 MW Güneş santrali için verilen devlet desteği, yatırımı fazlasıyla karşılıyor. Doğalgaz için savaşı göze alan iktidarın ‘yenilenebilir enerji’ söylemi ise sermayeye yeni birikim alanları açma amacı taşıyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Yenilenebilir enerji iddiası sermaye kesimlerini yenileyerek güçlendirirken, halkın ise bu süreçten her hangi bir fayda görmediği, küresel ısınmaya yönelik bir katkısının da olamayacağı hem dünyanın hem de Türkiye’nin enerji politikalarına bakınca anlaşılabilmesi mümkün. Konya Karapınar’da Enerji üretimi amaçlı olarak kurulan İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde ‘Yenilenebilir Güneş Enerjisi’ (GES) ‘tarlaları’ oluşmaya başladı. İktidarın bu yatırımlara desteği havuz şirketlerle sınırlıyken, havuz şirketlere verilen destek ise sınırsız düzeyde. Kalyon AŞ’nin Ankara’da Çin’in en büyük devlet şirketlerinden biri olan CTEC ile birlikte kurduğu entegre güneş paneli fabrikasının açılış töreni Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın katılımıyla geçtiğimiz günlerde gerçekleşti.
1000 MW GES
Konya Karapınar’da şu an 1’i lisanslı, 6 güneş enerji santraliyle elektrik üretimi yapıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açtığı ve 20 Mart 2017’de gerçekleştirdiği ‘Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları Güneş Enerji Santralleri’ (YEKA GES-1) ihalesini, kilovatsaat başı 6,99 dolar/cent teklif vererek kazanan Kalyon Enerji, ‘Kalyon Güneş Teknolojileri Fabrikası’nda üretilen panellerin, Karapınar’da YEKA-1 GES projesi kapsamında kurulacak güneş enerjisi santralinde (GES) kullanılacağı belirtildi. Konya Karapınar’da GES için 1 milyar dolar yatırım yapılacağı ve Eylül ayı itibarıyla her ay 40 megavatlık bölümler devreye alınarak, 1000 MW’lık kapasiteye 33 ayda ulaşılacağı duyuruldu.
Devlet desteği 2019’da açıklandı
Konya Karapınar’da bin megavat kapasiteli güneş enerjisi santrali ve 500 megavat kapasiteli entegre panel üretim fabrikası için 2019’da Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giren büyük bir destekle Kalyon AŞ’nin adeta elini cebine sokmadan devletin garantörlüğünde bankalardan aldığı kredilerle yatırımlarını gerçekleştiriyor. Resmi Gazete’nin 5 Eylül 2019 tarihli sayısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla bazı şirketlere proje bazlı devlet yardımı verilmesine karar verilmiş ve bu kararda Kalyon AŞ’ye verilecek destek de yer almıştı.
Milyarlarca lira destek
Proje Bazlı Teşvik Sistemi’ne dahil olacak 5 yatırım arasında Kalyon Enerji’nin iştiraki Kalyon Güneş Teknolojileri Üretim A.Ş. tarafından kurulacak güneş paneli üretim tesisi de bulunuyordu. Fabrika tam kapasiteye ulaştığında, toplam sabit yatırım tutarı 1 milyar 991 milyon TL ile yılda 500 MWp kapasiteli fotovoltaik güneş paneli üretim tesisi ile 982 kişiye ek istihdam sağlanacağı ve projede 147 nitelikli personelin görev alacağı açıklanan teşvikte yer almıştı. Projeye verilen desteklerde; gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, KDV iadesi, yatırıma yüzde 100 vergi indirimi, 10 yıl boyunca sigorta primi işveren ve gelir vergisi stopaj desteği yer alırken ayrıntılar ise şöyle:
Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteği:Azami tutar sınırı olmaksızın 10 yıl
Gelir Vergisi Stopajı Desteği: 10 yıl
Nitelikli Personel Desteği: 57 milyon lira
Faiz veya Kâr Payı ya da Hibe Desteği: 10 yıl 300 milyon lira
Fabrikaya verilecek Enerji Desteği: İşletmeye geçiş tarihinden itibaren 10 yıl boyunca 240 milyon liraya kadar enerji tüketim harcamalarının yüzde 50’si.
Yatırım Yeri Tahsisi, Kamu Alım Garantisi, Altyapı Desteği gibi ayrıntılar Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti.
Kalyon elini cebine atmadı!
Kalyon AŞ’ye 400 milyon liraya mal olduğu açıklanan fabrikanın tüm maliyetinin teşviklerle karşılandığı hatta üstüne para bile kaldığı söylenebilir. Kalyon AŞ, elini cebine atmadan bankalardan çektiği devlet garantili ve destekli kredileri, alacağı teşvikler ve desteklerle rahatça kapatabileceği anlaşılabiliyor. Üstüne üstlük Karapınar’da 1000 MW’lık güneş enerji tarlasına bir ücret ödemeden elde ettiği ve burada üreteceği elektriği de alım garantisi verilerek kilowat başı 6,99 dolar/cent’e satacak olması çok yönlü bir kazanç olarak karşımıza çıkıyor.
Dünya da ilk 10 içinde
AKP iktidarına yakınlığı ile bilinen Limak-Kolin-Cengiz-Mapa İnşaatla birlikte ilk 5’te yer alan Kalyon İnşaat A.Ş birçok rakibi küçülürken hatta bir çoğu batarken her geçen gün büyümesi dikkatlerden kaçmıyor. Sabah ve ATV’yi satın alan Kalyon AŞ’nin son yıllarda aldığı işlerin toplam büyüklüğü 100 milyarları çoktan aşmış durumda. Dünya Bankası’nın tüm dünya üzerindeki verilerine göre; altyapı yatırımlarında en fazla ihale alan ilk 10 şirket arasında Kalyon Grubu da bulunuyor. İşte bu şirket devlet desteğiyle inşa ettiği panel fabrikasının ürünleri Karapınar’da yine kendisine ait üretim alanında kullanılacak olması ilginç bir durumu ortaya çıkarıyor.
Enerji arz fazlasına rağmen destek!
Bugün Türkiye’de enerji üretim kapasitesi 91 bin MW gücü aşarken bu gücün ancak yüzde 30’u kullanılabiliyor. Üretim kapasitesinin çok altında enerji tüketimi olması ise enerji üreten sermayeyi tatmin etmiyor. AKP iktidarı sermayeyi ‘tatmin’ için kömürlü, doğalgazlı termik santraller ile bazı HES’lere 2 yılı aşkın süredir her ay 250 milyon lira civarında kapasite bedeli adı altında, şirketlerin üretmedikleri enerji için ödeme yapıyor. Diğer yandan küresel ısınmaya katkısı nedeniyle termik santrallerden vazgeçileceği ve yerine RES ve GES gibi yenilenebilir adı verilen üretim biçimlerinin desteklenmesine dönük kararlar alınıyor. Yukarı da değindiğimiz Kalyon AŞ’ye verilen desteklerinde bu kapsamda yapıldığı belirtiliyor.
Enerji politikaları iflas etti
İktidarın pratiği ise ne söylemine ne de çıkardığı yönetmelik ve yasalara uygun ilerlemediği görülüyor. Ayrıntılarına yer darlığı nedeniyle giremeyeceğimiz bir takım öngörülerin kof ve içi boş öngörüler olması nedeniyle kapasite fazlalığını ortaya çıkaran enerji politikaları iflas ederken aynı istikamette yine iflas edecek olan bir yönelim içinde hareket edildiği anlaşılabiliyor. Bir yandan termik, nükleer gibi enerji üretimlerine destek olan iktidarın güneş panelleri üretilerek Türkiye’nin dışa bağımlılığının azaltılacağı iddiasında bulunuluyor. Diğer yandan Karadeniz’de fosil yakıt bulunduğuna yönelik yapılan ajitasyon açık bir ikiyüzlülüğü ortaya koyarken, aslında benzer bir süreç tüm dünya da devam ediyor.
Sermayeye yeni birikim alanı
Akdeniz’de fosil yakıt üzerinde bir paylaşım savaşına dönüşebilecek olan bir hakimiyet kurma süreci işletiliyor. Diğer yandan iklim zirveleri düzenleyerek dünya üzerinde yıkıcı bir boyutta yaşanan ekolojik krize bağlı küresel ısınmaya karşı ‘yenilenebilir’ enerji için fosil yakıtlardan vazgeçilmesi gerektiği yönünde kararlar alınıyor. Tüm bu yaşananlar halklar üzerinde bir algı savaşının sürdüğünü gösterirken kapitalizmin kendi yarattığı sorunu çözmek adına ortaya koyduğu yaklaşımların sadece sermaye için yeni bir birikim alanı yaratmayı amaçladığını yaşananlar üzerinden net bir biçimde okuyabiliyoruz.
Ekolojik krizi ‘yenilenebilir’ savı çözemez
Almanya’nın başını çektiği ve Japonya, ABD, Çin gibi emperyalist-kapitalist ülkelerin sermaye büyümesi sürecinde yaşadıkları daralmaya bir yol bulma planları işliyor. ‘Küresel ısınmaya’ çare olarak ‘yenilenebilir enerji’ savıyla bir süreç işlettikleri ise pratiklerinden anlaşılabiliyor. Kapitalizmin dünyada ki yaşamı uçurumun kıyısına getirmesinin en temel nedeni olan aşırı üretim ve tüketim üzerinden elde ettiği birikimleri sürdürmek dışında hiçbir hedefi olmayan ‘yenilenebilir enerji’ söylemi yaşanan ekolojik krizi çözmek şöyle dursun derinleştirmekten gayrı bir sonuç vermesi mümkün değil. Rüzgar enerjisi için ormanların, meraların, deniz ekosiisteminin yıkımına yol açılırken güneş enerjisi için tarımsal arazilerin işgal ediliyor olması bu gerçeği göstermeye yetmektedir.
Tarım arazileri ve açlık
Dünya üzerinde 2 milyara yakın bir insan kitlesinin açlık çektiği ve temiz suya erişemediği günümüzde açlığın en büyük nedeninin susuzluk ve tarım arazilerinin giderek daralması olduğu biliniyor. Yaşanan süreç bu iken tarım arazileri veya meralar üzerini işgal ederek ‘güneş tarlaları’ oluşturup yaşanan ekolojik krize ve dolayısıyla açlığa çözüm bulunabileceğini düşünmek en hafifinden aymazlık olabilir. Ya da emperyalist kapitalist sistemin bilerek ya da bilmeyerek desteklendiğini gösterir. 2005 yılından 2018 yılına kadar 3.5 milyon hektarlık araziyi ekmekten vazgeçen çiftçilerin durumu ‘yenilenebilir’ enerji programını uygulanabilir kılmaktadır. AKP iktidarı terk edilen arazilerin yeniden üretime kazandırılması yönünde bir çabaya girmezken Sudan’da 780 bin hektar tarım arazisini kiralamış olmasının mantıklı bir gerekçesi yoktur.
Her adım sermayeye hizmet için
En temel gıda ihtiyaçlarını ithalata bağlayan iktidarın en son Venezuella’dan sıfır gümrükle peynir ithal edilmesinin önünü açmış olması tarım arazillerine, meralara verdiği değeri açığa çıkarırken, terk edilen araziler ve halen üretimde olan araziler üzerine enerji santrallerine izin vermesi, tarım arazilerini imara açması veortaya koyduğu ithalat politikaları elbette bir amaca hizmet ediyor. Bu amaç ise dünya da yaşanan sürecin sadece bir parçası. Kapitalizm elinde hiçbir şeyin temiz olma ihtimali yok. Çünkü kapitalizm insanlar dahil tüm canlı yaşamın kanını emerek yaşayan bir canavardan başkaca birşey değildir. Türkiye’de AKP iktidarı sermayeye sınırsız hizmet edebilen bir özelliğe sahip yapı olarak attığı her adım, söylediği her söz sadece ve sadece sermaye çıkarlarını içeriyor.