33 Kurşun’dan Roboski’ye, ‘pasaporta içi ısınmamış’ Kürtler için bir geçim kapısına dönüşen sınırda, çoğu zaman bir bidon mazotun bedeli ölümle ödendi. Ve her ölüm cezasızlıkla sonuçlandı
Hicran Urun
İran-Türkiye sınırı, 560 kilometre ile Türkiye’nin en uzun ikinci sınırı. 1639 Kasrı-Şirin anlaşması ile belirlenen Türkiye-İran sınırında iki arada bir derede kalan Kürtler için sınır ticareti önemli bir geçim kaynağı. Bu geçim kapısında Kürtler, çoğu zaman bir bidon mazotun bedelini ölümle ödedi. Bunun en son örneği de yine Yukarı Çilli (Çîliya Jore) köyünde yaşandı: 4 Ağustos günü 5 çocuk babası İbrahim Baykara, sınırdan bir bidon mazot taşırken asker ateşi sonucu hayatını kaybetti.
Kışın sıcaklığın eksi 35 dereceye kadar düştüğü, ağustos ortasında dahi insanı üşütecek kadar soğuk olan sınır köyü Yukarı Çilli’de (Çîliya Jore) ikinci adresimiz İbrahim Baykara’nın evi oldu.
Baykara’nın evinde bizi, en büyüğü 15 yaşında, en küçüğü ise henüz 2 aylık olan 5 çocuğu, eşi ve aile yakınları karşılıyor. Yas evinde büyüklerde derin bir sessizlik, çocuklar da ise şaşkınlık hakim.
İlk olarak İbrahim Baykara’nın eşi Figen Baykara ile konuşmak istiyoruz ancak ‘hala şoktayım, konuşamıyorum’ cevabı üzerine ısrar etmiyoruz. Yanında 5 çocuğu ile birlikte söyleyebildiği tek söz, ‘Allah hakkımızı yerde bırakmasın başka ne diyebilirim ki’ oluyor.
İbrahim Baykara’nın 4 Ağustos’ta öldürülmesinin ardından, Valilik yaptığı açıklamada Baykara’nın, İran askerlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdiğini iddia etmişti.
Valiliğin açıklamasında, “İlimiz Çaldıran İlçesi İran sınırındaki Yücelen Mahallesi Çilli mezrası kırsalında 04.08.2020 günü saat 01.30 sıralarında İbrahim Baykara isimli şahıs silahla başından ve karnından vurularak yaralanmıştır. Çaldıran Devlet Hastanesi’ne kaldırılan İbrahim Baykara yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir. İlk belirlemelere göre İbrahim Baykara’nın İran tarafından açılan ateşle 5.45 mm kalaşnikof marka tüfekle hudut hattında vurulduğu değerlendirilmektedir. Hudut birliklerimizde kalaşnikof marka tüfek kullanılmamaktadır” ifadelerine yer vermişti.
İran öldürdüyse Türkiye neden sessiz?
Aileyi bireylerinin anlatıma göre ise, olayın gerçekleştiği yer ile köyün arası 500 metre, sınır ise yaklaşık 3 km uzaklıkta. Buna göre, İran askerlerinin İbrahim Baykara’ya ateş etmesi için sınır hukukunu ihlal etmesi gerekiyor. Böyle bir durumda da uluslararası hukuka göre, Türkiye’nin, İran’a nota vermesi gerekiyor. Ancak Valilik dışında hiçbir Türk devleti yetkilisi, ‘vatandaşının İran tarafından öldürülmesi’ ile ilgili herhangi bir açıklama yapmadı.
‘Hangi vicdan yaralıyı 3 km götürür’
Aile yakınları, İbrahim’in vurulduktan sonra hala yaşadığını, askerlerin onu sürükleyerek sınıra doğru biçilen otların arkasına götürdüğü söylüyor.
İbrahim Baykara’nın yakını Tahir Baykara kendilerini en fazla yaralayan şeyin ise Valiliğin açıklaması olduğunu anlatıyor: “Valinin açıklaması insanı daha çok acıtıyor, daha çok üzüyor. Biri Valiye sorabilir mi; Vali bey bir kardeşin, bir akraban, bir evladın yaralı olsa sen hemen yaralımı hastaneye götüreyim iyileşsin mi dersin yoksa bu yaralıyı malzeme haline getirip hakkında bir senaryo mu yazarsın. Bir insan kalkıp yaralısını nasıl 3 km uzağa götürür. Hangi vicdan. İran olsa oraya nasıl gitsin bir kere. İnsanın aklı var, mantığı var. Valinin böyle açıklama yapması gerçekten manidar ve bizi üzdü.”
‘Kanıt yok diyemezler’
İbrahim Baykara’nın öldürülmesinin ardından Çaldıran Cumhuriyet Savıcısı, olay yeri inceleme ekibi ile birlikte köye gelip incelemelerde bulunmuş. Tahir Baykara’nın anlatımlarına göre Valiliğin açıklamasının aksine o gün olay yerinden onlarca boş kovan ve delil toplanmış: “Boş kovanları toplamışlar, yerden kan örneğini almışlar, elbiseleri vardı elbiselerini almışlar, panzerin gidip gezdiği yerleri görmüşler. Bütün delilleri toplamışlar. Yani kanıt yok diyemezsin.”
‘İbrahim’in başka seçeneği yoktu’
O sırada Figen Baykara’nın erkek kardeşi sözü alıyor ve bu olayın cezasız kalması durumunda daha çok gencin öldürüleceğini söylüyor: “İbrahim’in başka seçeneği yoktu. Onu öldürdüler. Çocukları perişan. İstiyoruz ki adalet yerini bulsun, faillere ceza verilsin. Ceza verilmezse daha çok gençlerimiz öldürülür, yeter artık gençlerimiz öldürülmesin.”
‘Aç olmayan biri bu işi yapmaz’
Yaz aylarında köyden ayrılarak gurbette inşaat işlerinde çalışan İbrahim Baykara, pandemi süreci ile birlikte işleri durunca işsiz kalmış ve nafakasını sınır ticaretinden çıkarmaya çalışmış.
Anlatımlarına devam eden Tahir Baykara, köyde geçim kaynaklarının kısıtlı olmasından söz ediyor ve ‘aç olmayan biri bu işi yapmaz’ diyor: “Evet biz de biliyoruz sınırı ihlal edip gidiyoruz. Dağın başını görüyorsunuz, bu alana bakın tamamı kırsal alan, tam sınır noktası hudut. Burada ne fabrika var, ne sanayi var, ne inşaat var, ne bir iş var, bu insanlar ne yapsın. Aç olmayan bir insan bu işi yapmaz. Muhtaç olmayan biri kendini bu ateşe atmaz. Bir insan kalkıp kendini iki ülke arasındaki ateşe atıyorsa bu insan mecburdur. Buradaki insanın suçu aç kalmak.”
‘Vali teşrif edip buraya gelmiyor’
Tahir Baykara, Valiliğin köylerine gelip yaşananlar ile ilgili köylülere tek bir şey dahi sormamasına da öfkeli: “Vali açıklama yapıyor diyor; İran tarafından vuruldu buraya getirildi. Kim getirmiş açıklama yapsın. Vali gelsin buraya, desin bunlar benim insanım, benim halkım burada ne yapıyor, ne yiyor, yaşamı nasıl, kazancı ne. Burada iki sınır arasında ne hakaretler ediliyor, ne zulümler görüyorlar. Bu onun işi değil mi? Teşrif edip buraya gelmiyor, makamında oturup, diyor İran tarafından vurulmuş.”
‘Bir bidon mazotun hakkı ölüm mü?’
Yaşananlar karşısında hala şokta olduklarını ve ne yapacaklarını bilmediklerini söyleyen Tahir Baykara ‘Bir bidon mazotun hakkı ölüm mü?’ diye soruyor: “Zaten gördünüz, sadece bir insan öldürülmedi, beraberinde eşi ve 5 çocuğu da katledildi. İran’a gidip hudutta kaçakçılık yaptı diye bir insanın öldürülmesi meşru değil. Bu insan İran’a gidip bir bidon mazot getiriyor diye hakkı ölüm mü? Bir insan canı bu kadar ucuz mu? Tutuklasın, 10 -15 yıl ceza versin. Para cezası versin. Bu insan ölümü hak ediyor mu? Çocuklarının nafakası için, bir lokma ekmek kazanmak için ölümü mü hak ediyor?”
Edirne’de de kaçakçılık var ama…
Tüm bu yaşananlar ile ilgili görüşlerine başvurmak üzere Van Barosu İnsan Hakları Komisyonu üyesi avukat Kadir Kutevi’yi ofisinde ziyaret ediyoruz. Kutevi’ye göre en önemli sorunlardan biri ‘cezasızlık.’ 14 Haziran’da Başkale’ye bağlı Kaşkol köyünde öldürülen Emrah Görür (23) olayını örnek veren Kutevi, üst teğmenin ‘ben ateş açtım’ itirafına rağmen yalnızca yurtdışı çıkış yasağı aldığını söylüyor.
Evinden 400 metre ötede öldürülen Emrah Görür’ün ailesinin İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) sunduğu dilekçeye göre, Emrah, arkadaşı Saim Yılmaz ile gece saat 23.00 sıralarında İran tarafından getirilen sigaraları almak için evinden çıktı.
Gece saat 01:00’de silah seslerinin gelmesinin ardından Emrah, ailesini arayarak yaralı olduğunu bildirdi. Olaydan haberdar olan muhtar olay yerine gittiğinde Saim Yılmaz’ın yaralı olduğunu gördü. Emrah’ın nerede olduğunu soran Muhtar, askerlerden, “Emrah kaçtı” yanıtını aldı.
Daha sonra Emrah Görür’ün cansız bedeni, başında iki asker durmuşken bulundu. Muhtar, vücuduna 4 kurşun tespit edilen Emrah’ın cenazesini kendi aracıyla köye getirdi.
Avukat Kutevi’ye göre diğer bir önemli sorun ise devletin yürüttüğü Kürt politikası: “Devletin sınırdaki mantığı Kürdün ticareti gelişmesin ve Kürdün diğer kardeşi ile ilişkisi kesilsin. Kürtlerin sınır hatlarıyla ilişkilenmesine devletin tahammülsüzlüğü var. Gürcistan’da da kaçakçılık oluyor, Edirne’de de. Ama duymuyoruz böyle şeyler, orda olsa da kendiliğinden mülteci gibi olmuştur, oralarda böyle bir öldürmenin meşruluğu yok.”
Sınırda mayıs ve ağustos ayları arasında gerçekleşen hak ihlallerinden bazıları şöyle;
22 Mayıs: Çaldıran ilçesine bağlı Burçakalan (Kera) ile Hangedik (Xecixatun) mahalleleri arasında bulunan bölgede İran vatandaşı olduğu belirtilen 1 kişi ve 4 at açılan ateş sonucu ölmüştü.
14 Haziran: Başkale ilçesine bağlı Kaşkol (Qaşqol) Mahallesi’nde askerler tarafından açılan ateş sonucu Emrah Görür (23) isimli genç yaşamını yitirmiş, Saim Yılmaz ise ağır yaralanmıştı.
16 Temmuz: Çaldıran ilçesine bağlı Yukarı Çilli (Çiliya Jore) Mahallesi’nde koyun otlatan 15 yaşındaki Azat Bağa isimli çocuk, iddialara göre askerlerin açtığı ateş sonucu ağır yaralanmıştı.
19 Temmuz: İran’ın Maku kentinden Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı bir köyden Türkiye’ye geçen Khales Arsan’ın (31) sınır karakolunda gözaltına alınıp darp edildiği ortaya çıkmıştı.
29 Temmuz: Başkale ilçesine bağlı Sualtı (Derişk) Mahallesi’nde Zahir Teker, Harun Akkaya ve Lokman Koç adlı 3 çoban, sınır kaçakçıları için bölgede operasyona çıkan askerler tarafından darp edilmişti.
4 Ağustos: Çaldıran ilçesine bağlı Yukarı Çilli Mahallesi’nde askerler tarafından açılan ateş sonucu sınır ticareti yapan 5 çocuk babası İbrahim Baykara (46) yaşamını yitirmişti.
20 Ağustos: Çaldıran ilçesine bağlı Beydoğan mahallesinde koyunlarını otlatan Hayrettin Yücel ile 15 yaşındaki bir çocuk askerler tarafından darp edildi.
YARIN: Kolberler anlatıyor: İran bilse sizinle konuştuğumu idam eder
*Dosyanın ilk bölümü için tıklayınız