CPT’nin İmralı raporunun önemli olduğunu belirten Avukat Ercan Kanar, tespitlere rağmen bir çözümün gösterilmemesinin eksik olduğunu vurguladı
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT), PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yaşanan hak ihlallerine ilişkin yayınladığı raporun yankıları devam ediyor. 15 Şubat 1999 tarihinden sonra Mart, Nisan ve Mayıs aylarında 13 defa Öcalan’la görüşen deneyimli avukat Ercan Kanar, Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinden itibaren gerçekleşen tüm uygulamaların “korsanvari” bir biçimde, hem iç hem de uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirterek, CPT raporunun olumlu olmakla birlikte birçok noktada eksik kaldığını ifade etti.
CPT’nin kurulduğu günden bu yana en çok ziyaret ettiği ülkenin Türkiye olduğunu söyleyen Kanar, kınama mahiyetinde yapılan açıklamalarda da Türkiye’nin başı çektiğini kaydetti.
‘Açıklamalar çoğu kez soyut kalıyor’
Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan Kanar, CPT’nin açıklamalarının çoğu kez soyut ve eksik olduğuna dikkat çekerek, “Diplomatik bir dil kullanır. Problemin özüne canlı bir parmak basma tavrı olmaz. CPT de en nihayetinde Avrupa devletlerinin temsilcilerinden oluşan Avrupa Konseyi tarafından seçilen bir organ. Yani bir yargı mekanizması değil. Fakat şu işlevi var; AİHM’in (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) fiiliyatını, açıklamış olduğu raporlar ve tavsiye kararlarıyla bir nevi tamamlıyor. Bu açıdan baktığımızda bu son rapor olumlu olmakla birlikte bir hayli eksik yönleri barındırıyor” diye konuştu.
‘Önemli tespitler var’
Kanar, raporda İmralı’daki 4 kişinin haftada sadece 6 saat bir arada olmasının eleştirilmesini önemli bulduğunu söyleyerek, “Ayrıca açık hücreden bahsetmiş. Mesela diyor ki; ‘Sonuç olarak tüm mahkumlar çoğu zaman hücrelerinde tecrit edilmiştir.’ 168 saatlik bir haftanın 159 saatinin tecrit olduğunu belirtiyor. Hücrede tutulma durumuna dikkat çekiyor. Bu çok önemli bir tespit. Bugüne kadar bu derece net bir şey yapmamıştı. Bir başka önemli saptaması, ‘İnfaz rejiminin değişmesi gerekir’ demiş. Yine disiplin cezalarının hukuka aykırı olduğunu, haksız olduğunu, meşru bir nedene dayanmadığını vurgulamış. Yine tıbbi muayenehanelerde cezaevi görevlilerinin bulunmasını eleştirmiş. Cezaevi görevlileri olmadan tıbbi yardımın uygulanması gerektiği vurgulanmış” diye anlattı.
‘Eleştiri yapılmalıydı’
Raporun eksik yönlerinin de çok olduğunu dile getiren Kanar, raporda iletişim haklarının önlenmesi konusunda bir eleştirinin yapılması gerektiğini ifade etti. Raporda telefon kısıtlamasına da değinilmediğinin altını çizen Kanar, “Yine yasak olmayan yayınların verilmemesi söz konusu. Mesela Yeni Yaşam Gazetesi verilmiyor. Bazı teorik dergiler de verilmiyor. Verilen yayınlar da geç veriliyor. Buna da değinmemiş” dedi.
Çözüm gösterilmemiş
Rapordaki “infaz rejiminin değişmesi gerektiği” yönündeki tespiti değerlendiren Kanar, “İnfaz rejimi değişmeli demiş ama nasıl olması gerektiğini vurgulamamış. Halbuki AİHM kararları ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin uzun süreli mahkumların durumlarının iyileştirilmesine ilişkin R76/2 tavsiye kararları var” dedi.
Kanar, ağırlaştırılmış müebbet cezasının belli sürelerde gözden geçirilmemesinin raporun önemli eksikliklerinden biri olduğunu kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ayrıca gerek AİHM kararlarında gerekse Bakanlar Kurulu kararlarında ölene kadar hapis cezasının çok yoğun eleştirisi var. Örneğin Birleşik Krallık, Vinter kararı var. Bulgaristan, Lorgov kararı var. İtalya, Suşter kararı var. Fransa, Einhorn kararı var. Bu kararlarda ağırlaştırılmış müebbet cezalar eleştiriliyor ve bu kararların belli sürelerde gözden geçirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Nitekim bu kararlar ışığında Norveç, İspanya, Portekiz, Sırbistan ve Bosna Hersek müebbet cezayı kaldırdı. Yine Alman Federal Anayasa Mahkemesi ile İtalya Anayasa Mahkemesi de ‘Ölene kadar ceza olmaz, belli sürelerde bu cezaların gözden geçirilmesi gerekir’ diyor. Şimdi bu raporda bunlara dayanılarak daha somut tespitler yapılabilirdi. Yani ‘İnfaz rejimi değişmeli’ diyor ama nasıl değişmesi gerektiğini belirtmemiş. Ceza İnfaz Kanunu’nda değişiklik olması gerekir demiş fakat o değişikliğin de nasıl olması gerektiği raporda soyut kalmış. Bunlar önemli eksiklikler.”
‘Yasalara aykırı yargılama yapıldı’
Öcalan’ın yasalara aykırı bir şekilde yargılandığını hatırlatan Avukat Kanar, “Biz o zaman Öcalan için idam cezası kaldırıldığında ve ağırlaştırılmış müebbet düzenlendiğinde itiraz etmiştik. O itirazımızda dedik ki; ölene kadar ağırlaştırılmış müebbet cezası Öcalan Türkiye’ye getirildikten sonra yürürlüğe girdi. Şimdi Yargıtay içtihatlarına göre infaz sisteminde yapılan değişiklik eğer ceza miktarını arttırıyorsa, bu bir nevi ceza yasası demektir. Dolayısıyla aleyhe olan yasaların geçmişe uygulanmaması gerekiyor. Yani Öcalan, Türkiye’ye getirildiğinde ölene kadar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yoktu. Normal müebbet vardı. Sonradan aleyhe düzenlenen yasa, geçmişe dönük uygulandı. Halbuki sonradan uygulanan yasa lehe olur ise geçmişe uygulanır. Aleyhe olursa uygulanmaz. Tabi önyargılı davranıldığından Öcalan’ı yargılayan mahkeme bu itirazımızı reddetti. Daha sonra Yargıtay’a da başvurduk, Yargıtay da başvurumuzu reddetti. Hukuki olmayan kararlar verildi” diye konuştu.
İşkence sistemi tescillendi
İmralı Cezaevi sisteminin tamamen tecrit ve hücre cezası niteliğinde olduğunu ile yasaya uygun olmadığını ifade eden Kanar, bu yönde AİHM’in ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin de kararları olduğunu, bu kararlara göre 2 aydan fazla hücre cezasının dahi tecrit olarak kabul edildiğini kaydetti. Kanar, İmralı sisteminin AİHM’in 3’üncü maddesinin ihlali olduğunu ve AİHM’nin Öcalan ile ilgili bu madde kapsamında ihlal kararı verdiğini, bu karar ile İmralı’nın bir işkence sistemi olduğunun tescillendiğini vurgulayarak, “Yani işkence ve kötü muamele yasağının ihlali maddesinden dolayı karar verdi. Öcalan’a yapılan uygulama BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 10’uncu maddesine de aykırı, yine Avrupa Cezaevi Kurallarına da aykırı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararlarına da aykırı” dedi.
‘Serbest bırakılmalı’
Bu kadar hak ihlali ve hukuksuzluğa karşı uluslararası güçlerin, çıkarları için sessiz kalmayı tercih ettiklerini söyleyen Kanar, “Yani Avrupa Birliği devletleri de öyle insan hakları bağıtlarına yüzde 100 sadık ülkeler değil. AİHM bile öyle. Zaman zaman cezaevleriyle ilgili verdiği kararlarda devlet güvenliğini temel alan kararlar verebiliyor. Dolayısıyla AİHM kararlarında bile devletlerin gölgesi var” dedi. Kanar, ölene kadar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılması gerektiğini ve Öcalan ile ilgili verilen kararın da gözden geçirilerek, serbest bırakılması gerektiğini kaydetti.
İSTANBUL