Koronavirüs salgını, tıbbi sonuçlarına paralel olarak küresel ölçekte önemli siyasal sonuçlar vereceğe benziyor. Yaklaşmakta olan ABD seçimlerinde Donald Trump’ın bileti kesilmiş görünüyor. Brezilya’nın taze diktatörü Jair Bolsonaro, azledilme ihtimaline karşı mücadele ediyor. “Avrupa’nın son diktatörü” lakaplı Belarus devlet başkanı Alexander Lukashenko ise yüzde 80 çoğunlukla kazandığını ilan ettiği seçimlerin ardından iktidardan düşmenin eşiğinde çırpınıyor.
Bu isimlerin iktidardan düşmeleri için kuşkusuz çok fazla neden mevcut. Ama gerek koronavirüs salgınının ülkeleri üzerindeki etkilerinin gerekse de salgın karşısındaki tavırlarının, tutunmaya çalıştıkları zemini hızla kaydırdıkları gözleniyor.
Dünyada vaka ve ölüm sayısının en çok olduğu ülke ABD. Buna rağmen Başkan Trump, salgın karşısında lakayt bir tutum gösteriyor. Vakaların yüzde 99’unun zararsız olduğunu, Dünya Sağlık Örgütü’nün tehlikeyi abarttığını sıkça tekrarladı. Eyalet yönetimlerinin aldığı okul, fabrika ve işyerlerini kapatma, maske zorunluluğu, sokağa çıkma kısıtlaması gibi önlemlere karşı çıktı. Vücuda deterjan enjekte ederek virüsün yenilebileceği gibi saçma iddialar ortaya attı. ABD’de tıp çevreleri, eyalet hükümetleri ve yerel yönetimlerin elbirliği ile yürütmekte olduğu salgınla mücadele, büyük ölçüde Trump’a rağmen gerçekleşiyor. Öte yandan, ABD’nin kapitalist sağlık sistemi, vaka ve ölüm oranlarının dar gelirli ve yoksul kitleler arasında çok yüksek olması sonucunu getirdi. Haziran ayında polis şiddetine karşı başlayan protesto fırtınasının pandemi sürecinde ortaya çıkan bu sosyal adaletsizliğe tepkiden de güç aldığı gözleniyor. Trump’ın temsil ettiği kâr ve kazanç odaklı neoliberal modelin iflası, başkanlık seçimleri arifesinde ibrenin Demokratlara dönmesini sağlamış görünüyor.
Brezilya başkanı Jair Bolsonaro’nun pandemi karşısındaki gayrı ciddi tavrı Trump ile benzeşiyor. Bolsonaro, sıklıkla ekonominin işlemesi gerektiğini, koronanın “basit bir nezle”den ibaret olduğunu vurguladı. Eyalet yönetimleri, bu aymazlık karşısında inisiyatif alarak başkana rağmen mücadeleyi sürdürmeye çalışıyor. Brezilya, vaka ve ölüm sayısı açısından dünya ikincisi.
Belarus devlet başkanı Lukashenko, daha da ileri giderek futbol maçları, sinemalar, konserler, resmi bayramlar gibi toplu etkinliklerde hiçbir kısıtlamaya gitmedi. Belarus’un ABD ve Brezilya’dan farkı, başkanlık yapısı altında merkezi bir sistemle yönetiliyor olması. Bu nedenle, pandemiye karşı mücadeleyi başkana rağmen sürdürecek yerel yönetimler de mevcut değil. Nüfusa göre vaka ve ölüm oranları açısından Belarus Türkiye’ye oldukça yakın; dünya listesinin orta sıralarında yer alıyor. Ama seçim sonuçları gibi salgın rakamlarının da gerçeklikten kopuk olması kuvvetle muhtemel. Belarus’taki protestolar bir iktidar değişimi ile sonuçlanırsa, korona vaka ve ölüm sayılarının şimdi açıklanandan birkaç kat yüksek olduğunu görmek şaşırtıcı olmayacak.
Türkiye, resmi rakamlara göre vaka ve ölüm rakamlarının nüfusa oranı açısından dünya sıralamasının ortalarında yer alıyor. Ancak, geçen yılların ortalama ölüm sayıları ile 2020 yılı rakamları arasında birkaç kat fark olduğu göz önüne alındığında, gerçek verilerin Belarus’taki gibi toplumdan ve dünya kamuoyundan gizlendiği anlaşılıyor. Öte yandan sağlık çalışanları ve hasta yakınları, hastanelerdeki yoğunluk ve hizmet yetersizlikleri üzerine Bakan Koca’nın söylediklerinden çok farklı beyanlarda bulunuyorlar.
Türkiye, siyasal sistem açısından da Belarus’a daha çok benziyor. Merkezi yönetiminin ekonomiyi işletme, turizmi canlandırma gibi riskli tavırlarına karşı yerel yönetimlerin ciddi sağlık hizmeti, karantina ve sosyal yardım gibi inisiyatifleri, Erdoğan tarafından “darbecilik” ve “iki başlılık” gibi suçlamalarla engellendi. Kürt illerinde yürütülen kayyumculuk, zaten buralarda yerel yönetim bırakmamıştı. Sosyal yardım yerine iban numarası vererek halktan bağış isteme, maske dağıtma fiyaskosu, son dakikada sokağa çıkma yasağı ilanı gibi tehlikeli gaflar da iktidarın hanesine çoktan yazıldı.
Küresel ölçekte, özellikle de kuzey yarımkürede salgının ikinci dalgası başlarken, başkanlık sistemiyle yönetilen üç ülkede siyasal sarsıntılar yaşanıyor. Belarus’tan başlayarak bu ülkelerde önümüzdeki birkaç ay içinde yaşanması muhtemel iktidar değişiklikleri, Türkiye’de de çanların kimin için çaldığını gösterecek. Türkiye kamuoyunda İslamcı cihat, Ayasofya ve gaz edebiyatı yerine, sosyal sorumluluk sahibi bir yönetim arayışının şekillenmeye başladığı görülüyor.