Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cuma günü bir müjde vereceğiz” diyerek yeniden dikkatleri üzerinde toplamayı başardı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “müjde” konusunda “Türkiye için bir eksen değişikliği, önemli bir süreç olacak. Çok daha güzel günler bizi bekliyor” değerlendirmesinde bulundu. Albayrak’ın bugüne kadar yaptığı açıklamaların hepsi de “çok iyi olacak, çok güzel günler bizi bekliyor” şeklinde olduğu için dışarıdan bir yorum yapmak oldukça imkansız kalıyor.
Çok güzel kısmını dışarda bırakırsak Albayrak’ın dediği “Eksen değişikliği” ne anlama geliyor? Yeni bir çizgi mi, yeni bir yol/yön mü yoksa çevresinde yer alınacak yeni bir merkez mi? Ya da gidişat olarak belirlenmiş sanal bir doğru mu…
Bu eksen değişikliğinin siyasi çizgi olarak mı, ekonomik gidişat bakımından mı, yoksa sosyal ve kültürel bir konumlanma olup olmayacağını bilmiyoruz. Ancak Türkiye’nin gelinen nokta itibariyle ekonomik, siyasal, yönetimsel olarak bir krizde olduğu biliniyor. Buna son olarak pandemi eklendi. Pandemi haricinde bir eksen değişikliği söz konusu olabilir mi? Gerçi koşullar bir süredir buna zorluyor; “Tek adam”lık rejimi, hukukun fiiliyatta askıya alınmış olması, Meclis’in işlevselliğinin tek parti dönemindeki haline döndüğü, dolayısıyla meclis olmaktan çıktığı, demokrasinin hızla tüketildiği, seçimlerin dahi hiçleştirildiği, bütün bunlardan kaynaklı ekonominin büyük bir sıkışma yaşadığı, güvensizliğin had safhada olduğu durgunluk ile birlikte enflasyonun devam ettiği bir süreçte insan ister istemez bu eksen değişikliğinin olabilirlik ihtimalini kendine soruyor. Şairin dediği gibi insan bu olabilirlik ihtimalini sevse de ya da insana hoş gelse de bunun geçmişine bakıldığında bunun boş olma ihtimali de yüksek. Acaba bu eksen değişikliği, yeni cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine denk gelmesi bir tesadüf olabilir mi?
Kontrollü yönetim kontrolden çıktı
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, bir TV kanalında döviz kurundaki rekor artışlara dair “Esas konu şu: Finansal güvenlik ve ekonomik altyapı noktasında Türkiye tüm bu dalgalanmaları kontrollü bir şekilde yönetip yönetemediğidir” diyordu. Eğer bir kontrollü yönetim söz konusu olsaydı Bakan’ın ekonomiye dair yaptığı tahminler ile çare diye peş peşe ekonomik paketlerdir. Gelinen nokta nedir diye sorulursa işte tablo:
Merkez Bankası verilerine göre, cari işlemler açığı bir önceki yılın haziran ayına göre geçen yılın aynı ayında 3 milyar 413 milyon dolar net fazla veren hizmetler dengesinde bu ay 294 milyon net açık gerçekleşti.
Yine MB’nin Menkul Kıymet İstatistiği’ne göre yabancılar, 7 Ağustos haftasında net 566.5 milyon dolarlık hisse senedi sattı. Yani Türkiye’den kaçış sürüyor.
Yabancı yatırımlar dibe vurdu: Türkiye’ye gelen -gayrimenkul hariç- doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) 2019’da 5,6 milyar dolarla son 15 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti.
Bütçe yetmiyor: Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, Ocak-Temmuz dönemindeki nakit açığı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 90 artarak 140 milyar lirayı aştı. 2019’un tamamının yaklaşık 10 milyar lira üzerinde gerçekleşti.
Ocak-Temmuz döneminde bütçe açığı 139 milyar 147 milyon TL ile bütçede hedeflenen 138 milyar 873 milyon TL’lik miktarı aştı.
Merkez Bankası’nın giderek azalan döviz rezervi, Türkiye’nin kredi risk primine de (CDS) olumsuz etki ediyor. 2019 Ağustos’ta 409 puan olan Türkiye’nin CDS’i, 535 seviyelerine tırmandı.
Şubat 2020’de 238’e kadar gerilemişti. Dolar/TL’de zirve 7.39’un üzerine taşınırken euro/TL ise 8.77’yle rekor tazeledi. Turizmde beklenen geliş olmadı.
Dahası beklenti anketleri de iyiye doğru bir işaret vermiyor.
İşe git geri gel…
Pandemiyle ilgili tedbirler de ekonomiyle benzeşiyor. Hükümetin izlediği sık-gevşet politikası sonucu Covid 19 yeniden artışa geçti. Son rakam bin 300’ü aşarken, ölü sayısı 23 oldu. Pandeminin çalışma hayatına ilişkin etkileri ise bilinmiyor. Bilinen İşsizlik had safhada. Ancak işten çıkarma yasak olduğu için bu rakamlara yansımıyor. Oysa İşçiler ikili bir kıskaç arasında. Bir yandan aç kalma diğer yandan Covid-19’e yakalanma riski. Aç kalmaktansa pandemiye yakalanmayı tercih etmek zorunda bırakılmış durumda. Bir de ikisi arasında olanlar var. Örneğin Tuzla Deri Sanayi’nde işçiler dönüşümlü olarak ha bire ücretsiz izne çıkarılıp duruyor. Ya da varsa yıllık izinleri kullandırılıyor. İşçiler başka yerlerden işbaşı yapmak üzere çağrılıyor. Ancak işe başlayacağı gün iş yok talep az denilerek geri eve yollanıyor. Bunların büyük bir kısmı Kısa çalışma ödeneği ile yaşamak zorunda. Örneğin 3 bin 500 maaş alan birinin eline bin 100 TL geçiyor. Gerisini siz düşünün.