Doğu Akdeniz jeopolitiğinde faylar uzun vadede kırılacak. Türkiye’nin korkusu BAE ile anlaşan İsrail’in bayrak göstermesi. İsrail belirleyici olacak. Doğu Akdeniz’de birçok ülke kendisini burayla hiç ilgisi olmayan Rusya ile pazarlıklar yaparken bulacak, Libya ve Suriye’de olduğu gibi
Mehmet Ali Çelebi
Akdeniz jeopolitiğinde faylar kırılacak kadar gerildi. Test fişeği Meis (Kastellorizo) ve Rodos (Rhodes) açıklarında ilan edilen Navtex (Seyrüsefer ikazı. Bulunma yeri uyarısı) atıldı. (21 Temmuz 2020) Az nüfusu olan küçük ada Meis’in Anadolu’ya 2.1 km, Rodos’un 18 km mesafedeyken Yunanistan anakarasına 580 km mesafede olmasından yararlanılarak uluslararası haklılık imajı verilmeye çalışılacaktı. İçeride de kamuoyu uyandırılıp kenetlendirilecekti. 2 Ocak 2020’de imza atılan EastMed Boru Anlaşması gereği inşa edilmesi planlarından doğalgaz boru hattının da bu iki adanın güneyinden geçip ABD Souda Üssü’nün de bulunduğu Girit Adası üzerinden Avrupa’ya bağlanacak olması da kıvılcımın buradan çakılmasının diğer sebebiydi. 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın da yıldönümüne getirilerek Kemalist blokların duruşu ve Lozan da sorgulatılacaktı. Şöyle ki, Lozan’da Türkiye’nin en büyük adası olacak Ege’nin en büyük iki adası Gökçeada (İmbros) Bozcaada (Tenedos) ile Tavşan Adası alınırken, Türkiye, Meis’i bırakmak durumunda kalmıştı. Dolayısıyla Milli Görüş hattının Kemalist damarla hesaplaşmanın sembolik iç çekişme konularından biriydi Ayasofya (Agias Sofias-İlahi Bilgelik) gibi. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin Rize teşkilatına seslenirken “Yüz yıl önce Türkiye’yi ince bir siyasetle güneyindeki enerji kaynaklarının dışında bırakanlar Doğu Akdeniz’de bunu başaramayacaklardır. Kıta sahanlığımızda haydutluğa asla boyun eğmeyeceğiz” cümlesini kuruyordu. (15.08.2020/AA)
Akdeniz Kalkanı:
Yunanistan ile Türkiye donanmaları çatışacak duruma gelince, amaç hasıl olunca Oruç Reis, Meis’ten Antalya’ya çekildi. B Planı’na geçildi ve Türkiye bu kez 28 Temmuz’da yeni Navtex yayınlayıp Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi’ni Kıbrıs ile Lübnan açıklarına gönderdi. İsrail ile Mısır’ın tavrı yoklanacaktı.
Bu arada Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti aynı bölgelerde anti-Navtex’ler ilan ediyor, AB, ABD, Rusya nezdinde diplomasi trafiği yürütüyordu. Türkiye de kendi tezleri doğrultusunda telefon diplomasisi yürütüyordu.
Nitekim AB Dışişleri Bakanları (27 üye), Atina’nın çağrısıyla Doğu Akdeniz krizini görüşmek üzere olağanüstü toplandı. Öncesi 26 Haziran 1945 tarihli BM Andlaşması’nın 51. maddesine, yani “BM üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkı”na vurgu yapan 2007’de imzalanıp 2009’da yürürlüğe girmiş Lizbon Anlaşması konuşuluyordu. AB toplantısından bu yönlü bir karar çıkmamıştı. Tele konferansla yapılan toplantıda iki tarafa nasihatler verildi. Yunanistan’ın gönlü okşandı AB’nin Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’yle “tam dayanışma” içinde olduğu mesajıyla. Dayanışma, iyi komşuluk, gerilimi azaltma ve diyalog çağrısı yapıldı. Türkiye girişimlerine karşı keskin denebilecek cümle “Girişimler daha büyük bir düşmanlığa ve güvensizliğe yol açmaktadır. Üstelik yüksek tehlikeli riskler oluşturmaktadır. Türkiye tarafından gerilimin acilen azaltılması hayati önem taşımaktadır” idi. (14.08.2020/ VOA) Türkiye açıklamalara homurdanmadı bile. Yine 14 Ağustos’ta Viyana’da bulunan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile yüz yüze görüşen Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Doğu Akdeniz için ABD’nin askeri varlığını artırmasını istiyordu. İki süreç de Atina’yı tatmin edecek düzeyde değildi. Pompeo’nun Avrupa turunda Atina’ya gitmeyi programına almaması Türkiye’ye jest olarak okunabilir.
AB toplantısında söylemselliğin ötesine geçilmediğini gören Türkiye, Yavuz Sondaj Gemisi için 16 Ağustos 2020 itibariyle Navtex ilan etti ve Kıbrıs adasının güneybatısında eylül ortasına kadar sondaj çalışmaları yapılacağını “Çalışma sahasına girilmemesi şiddetle tavsiye olunur” notuyla duyurdu. Yanına üç savaş gemisi verildi. Aynı gün Suriye harekatlarına atıfla adı da kondu: Akdeniz Kalkanı Harekatı. Kıbrıs Cumhuriyeti karşı-Navtex ile Türkiye’nin Navtex’inin geçersiz ve Yavuz’un faaliyetinin yasa dışı olduğunu kaydetti. İlan edilen alan Lübnan ve Mısır’ın hizasındaydı. Kıbrıs, Lübnan, Mısır’ın hak iddia ettiği kesişme bölgesiydi. Türkiye’ye çok uzaktı. Meis gösterilip Akdeniz açıklarında Mısır ve İsrail sınamadan geçiriliyordu.
Mesele ne Meis ne İhvan
Stratejik enerji denkleminde belirleyici rol içindi Akdenzi Kalkanı. Hayfa açıklarında 2009’da Tamar denen sahada, 2010’da yine Hayfa açıklarında Leviathan denen sahada doğalgaz rezervleri bulunmuştu. 2011’de Kıbrıs’ın güney ucu Limasol’un 160 kilometre güneyinde Afrodit sahasında ciddi rezerv tespit edilmişti. Mısır da 2015’te Zohr, 2018’de Nur sahasında büyük rezerv bulmuştu. Kıbrıs Cumhuriyeti de anlaştığı ENI, Exxon ve Qatar Petroleum şirketleri üzerinden 2018’de Calypso ve 2019’da Glaucus-1 sahasında doğalgaz bulacaktı. Devasa gaz kaynakları bulunması üzerine Türkiye de sondaj gemi alımı programına 2018-19’da hız verecekti.
Altını çizelim ki mesele Meis adası değil. Çünkü pergeli küçük bir adaya koyup etrafını kontrol etmeye kalkmanın hakkaniyetle ve uluslararası hukukla bağdaştığını kimse kolay kolay söyleyemez. Misal Arjantin’e 300 mil kadar yani 480 km mesafedeki Malvinas Adaları (Falkland) için 14 bin km kadar ötedeki İngiltere ile Arjantin savaşa tutuştu. Hala dışişlerinde İngiltere’ye bağlı. İngiltere bu ada üzerinden kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik bölge gibi argümanlarla Arjantin’i kuşatırsa hakkaniyetli kabul edilmez. Misal İngiltere çekildikten sonra İran ile BAE ve Körfez İşbirliği Konseyi arasında egemenlik krizine konu olan Büyük Tunb ve Küçük Tunb, Ebu Musa ve Keşm adaları üzerinde kıta sahanlığı ve MEB oluşturmak körfezi, Hürmüz Boğazı’nı yani nefes borusunu İran’a da Arap ülkelerine de kapatır.
Doğu Akdeniz macerası iç tıkanmayı aşma argümanına da indirgenemez. Türkiye, sadece iç politikada odak değiştirme, ekonomik kriz nedeniyle intiharları, işsizliği, corona süreciyle baş edememeyi perdelemeyi istese çok gemiye onca para dökmesine gerek yoktu. Bir gemi ile de denizleri çalkalayabilirdi istediği zaman. Çok sayıda gemi satın aldı oysa. Türkiye Fatih, Yavuz ve Sertao (En son Ocak 2020’de almıştı Sertao’yu ve adını Kanuni olarak değiştirdi) sondaj gemilerini satın almıştı. Polarcus Samur Sismik Araştırma Gemisi satın alınıp Barbaros Hayreddin Paşa adı verilmişti. Barbaros’un maliyeti, işletme için yabancı personele emanet edilmesi tartışma konusu olmuştu. Gemilere hep Osmanlı padişah ve paşalarının adı verilip tarihe ve ümmetçiliğe atıf yapılıp destek bekleniyordu.
1- Mesele hem Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz-Hint Okyanusu ticaret yolunu, hem Cebeli Tarık Boğazı’ndan Akdeniz-Atlantik Okyanusu geçişini kontrol edecek bir tahayyüldü. Mezhepsel-siyasal-askeri tahakküm isteniyordu.
2- Mesele Kıbrıs halklarının iradesini hiçe sayıp çözümsüzlük girdaplarına bırakmaktı. On iki Ada ve çevresindeki küçük adaları Hatay veya Kırım gibi yapabilir miyim rüyalarıydı.
3- Ege’yi ve Akdeniz’i sık kriz çıkacak kıvama getirmek gerekirdi. Seçim malzemesi olması peşinden kendiliğinden gelecekti.
4- Mesele, Levant’a, Kuzey Afrika’da Türkiye’ye yakın ülkeler ile halklarıyla iyi ilişkide olunan kimsenin bırakılmamasındaydı. Katar, İran, Trablus cephesi dışında Türkiye’nin oturup bir meseleyi görüşebileceği kimse bırakılmamıştı.
5- Mesele esasta Türkiye’nin iç politikasından dikkatleri dışarıya çevirmek değildi, taliydi bu. “Yedi düvel üstümeze geliyor” havasıyla, kutuplaşmayla muhalefeti sıkıştırmak sadece bir boyutuydu, kaymağıydı. Mesele Neo-Osmanlı rüyalarına, sadece İhvan aşkına, mezhepselliğe de indirgenemezdi. Irkçılık eksenli, inkar eksenli, mezhepçilik eksenli dış politikada maksimalist hedefler koyan bir Türkiye resmiydi. Büyük resimde Suriye, Lübnan, Filistin üzerinden Mısır’a inmek, Süveyş Kanalı’yla İsrail’in de Eilat-Akabe’den bağlandığı Kızıldeniz’i kontrol edecek sistem oluşturmak, oradan Fas’a kadar şeridi yönetebilir pozisyona gelmek ve Cebeli Tarık Boğazı’na kadar alanda hegemonya kurmak. İhvan burada stratejik hedefleri gerçekleştirmek için mezhepsel ateş gücü, ok olarak kullanılacaktı, Türkiye’deki cemaat ilişkilerinde olduğu gibi. Levant’tan Kuzey Afrika havzasından Atlas Okyanusu’na uzanan hattaki enerji kaynağına hakim olan güç ekonomik-askeri-sosyolojik anlamda stratejik hedefleri gerçekleştirme, sözünü dinletme potansiyeli olan “bölgesel güç” payesi takacaktı. Ortaklarla değil tek başına iktidar yapacak hidrokarbon gelirini yakıt olarak kullanıp doğalgaz-petrol-silah üçgeni üstünde duran Putinvari iktidar süreklileştirme hedef. Bu çağda 22 Arap ülkesi Filistin, İsrail, Katar konusunda bile uzlaşamazken, Osmanlı ümmetçiliğinin hayal olduğu çok iyi biliniyor. Hilafet buharlı Osmanlı rüyası ve İhvan mayası dağıtmak prensipler değil iktidar sürdürebilirliği için araçsal parametreler.
6- Aslolan uzun vadeli iktidar hesapları kapsamında, ayakta tutacak devasa Doğu Akdeniz hidrokarbon yataklarına sahip olmak, kriz yaralarını açık tutup sıkıştığında destek kıtaları için kullanmaktı.
BAE ve Suudi Arabistan faktörü
7-BAE için bir parantez… BAE Dışişleri Bakanı Enver Muhammed Gargaş’ın twitter’dan Türkiye-Lİbya deniz yetki anlaşmasına karşı Mısır ile Yunanistan arasındaki deniz yetki anlaşması yapmasını överken “Mısır ile Yunanistan arasındaki deniz sınırlarının belirlenmesi anlaşması, uluslararası hukukun orman hukukuna karşı bir zaferidir” demesi (08.08.2020/Sputnik), ardından BAE’nin İsrail ile ilişkileri normalleştirme anlaşması yapması süreçlerin çetin geçeceğini gösterdi. Az şey değildi. BAE, 1979’da Mısır’ın, 1994’te de Ürdün’ün ardından İsrail ile normalleşme anlaşmasını imzalayan üçüncü Arap ülkesi, Basra Körfezi’ndeki ilk ülke oluyordu. BAE de Suudi Arabistan da kendi enerjilerine rakip olacak Akdeniz çanağındaki gelirin İhvan’a ve Türkiye’ye akmasına, baş düşmanları İran’la Astana’da iş tutmakla, Suriye, Libya”da İhvan kartına, Lübnan’da farklı kartlara oynamakla suçladıkları Türkiye’ye akmasına rıza göstermiyordu. İsrail’i ilk tanıyan İslam ülkesi Türkiye iken, AKP-MHP hükümeti diplomatik, siyasi ve ticari ilişkilerini sürdürürken (Ticaret Bakanlığına göre Türkiye-İsrail ticaret hacmi 2019’da geçen yıl 6 milyar 65 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti) Ankara’nın BAE’yi “Filistin davasına ihanet” ile suçlaması stratejik zemin kaybı korkusunun tezahürüydü. Suudi Arabistan, Bahreyn gibi ülkeler de İsrail’le ilişkiler geliştirme sırasına kaynak yapıp, Suriye, Mısır, Lübnan ve İsrail hattında Doğu Akdeniz’e müdahil olma yolunda. Bu ortamda kuşatılma paranoyası depreşecke olan İran, Lübnan Hizbullahı ve seçim kazanmak uğruna ABD Başkanı Donald Trump, çılgınca, sarsıcı etkileri olacak olaylara girişebilirler.
Rusya, ABD ve AB pozisyonu
Türkiye AB ülkelerinin ve bölge ülkelerinin durumunu tartarak maceraya atılmıştı.
1- AB’nin ortak bir dış politik oluşturamaması Yunanistan’ı arayışlara sevk etmişti. Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti, AB’den medet umuyordu. AB bekledikleri atak bir dış politika, yüksek yoğunluklu strateji ortaya koyamadı. Askeri anlamda NATO aidatlarını karşılamadıkları için, Kuzey Akım boru hatlarıyla Rusya doğalgazına devasa bütçe aktardıkları için Trump’tan sık sık fırça yiyen, AB ordusu görüşmelerinden sonuç alamayan, Rusya tehdidine karşı ABD üslerine bel bağlayan, 31 Ocak 2020’de AB’den kopan İngiltere’yi üyelikte tutamayan enerjisi düşük bir Avrupa Birliği söz konusuydu.
2- İngiltere ve Almanya Türkiye dış politikasına yakın duruyordu. İngiltere Doğu Akdeniz krizinde de Türkiye’yi kollar pozisyon almıştı.
3- ABD, Doğu Akdeniz enerji denkleminde Mısır, İsrail, Kıbrıs, Yunanistan’ın tarafında dururken, Türkiye’yi ile makası da açmak istemiyordu. Makas açıldıkça Türkiye, Rusya, Çin ve İran’ın gölgesine daha çok giriyordu. Çin, Türkiye’deki kimi limanlar dahil birçok ülkede limanlara büyük paralar yatırarak kontrolüne alıyordu devasa çok uluslu Bir kuşak Bir Yol (OBOR) projesi kapsamında. Anketlerde oldukça geride kalan, basının karşısına geçtiğinde “başkanlıkta sonra şimdiye kadar Amerikalara söylediğiniz tüm yalanlardan pişman mısınız?” gibi sorularla karşılaşan, ırkçılık karşıtı protestolarla boğuşan, Corona pandemisi nedeniyle işsizler ordusuna on milyonlarca kişinin eklenmesi nedeniyle huzursuz olan Trump, iç siyasetten başını kaldıramıyordu. Trump, uzaklaşmasın diye AKP-MHP yönetimine kritik aşamalarda destek veriyordu, Doğu Akdeniz’de de formül üretemeyip edilgin kalmayı tercih etmişti. Hasılı AB ülkeleri de ABD de iş çatışma safhasına tırmandığında uzaktan seyredecekti.
4- Putin Rusyası da Türkiye’den aldığı tavizleri bir bir heybesine doldurarak Türkiye’nin kimi pratikleri için yol veriyordu. Rusya, Suriye ve Lübnan deniz sahaları üzerinden Doğu Akdeniz enerji denklemine girecek. Birçok ülke kendisini burayla hiç ilgisi olmayan Rusya ile pazarlıklar yaparken bulacak, Libya ve Suriye’de olduğu gibi. Rusya zamanla İsrail’in de hava saldırıları desteğiyle İran’ı Şam’dan Akdeniz’e yakın alanlardan sürmeye çalışacak. Rusya hem Suriye ve Lübnan hem Akdeniz üzerinde İran’ın kendisine ayak bağı olmaması için çabalayacak.
5- Yunanistan; İtalya (Göç korkusu yaşıyor, karşı sınırlarında istikrar, İtalyan şirketlerinin kontratlarının garantisini istiyor) ve Almanya’nın da kendi sorunlarına, mülteci, corona ve ekonomik daralma meselelerine gömüldüklerini gördü.
6- Diş gösteren, bölgede arama anlaşmaları yapan Fransız şirketlerini korumak ve eski nüfuz alanlarında yeniden etki büyütmek ve Suriye, Lübnan, Filistin, İsrail, Mısır dirseğinde dominant olmak isteyen Fransa, Şubat 2020’de Charles de Gaulle Uçak Gemisi’ni Limasol Limanı’na göndermişti. Doğu Akdeniz krizi patlak verince de iki savaş gemisi ve jetler Girti Adası’na, Tonnerre Helikopter Gemisi’ni Beyrut Limanı’na göndermişti. Fransa nükleer başlık taşıyan denizaltılarına, uçak gemilerine güveniyordu. Ancak Fransa’da corona pandemisi, ekonomik durum Macron’un muhalefet karşısındaki durumunu kırılganlaştırdı. Yine Fransa Libya açıklarında silah ambargosu denetimi sırasında Türkiye ile yaşadığı krizde NATO’da dikkate alınmadığının hayal kırıklığını yaşamış, Türkiye ile bir çatışma halinde NATO ve AB içinde tek başına bırakılacağını, söylemsel düzeyde “endişe”, “itidal” “diyalog”, “müzakere” kavramları geçen cümlelerle yetinileceğini görmüştü.
7- Akdeniz’e kıyıdaş Tunus İhvan’la, Lübnan ekonomik çöküşle, Surieye iç savaşla cebelleşiyordu. Fas kararsızdı. Tunus hükümeti ve Meclis’ini Türkiye destekli İhvan, En Nahda koluyla Raşid Gannuşi gibi isimlerle ele geçirmeye çalışıyordu. Tunus iç bunalımlardan çıkamıyordu, Meclis Başkanı İhvancı Gannuşi Türkiye’nin Libya politikasına destek verip, TSK’ye Tunus’ta askeri üs açmaya çalışırken, cumhurbaşkanlığı ve kabine Tunus’u uzak tutmaya çabalıyordu. Fas kararsızdı.
8- Cezayir sorunlara atlayıp 20. yüzyılın sonlarındaki cihadist gruplarla yaşanan iç savaşı bu kez Libya’ya kadar sirayet eden İhvan ve Selefi gruplar eliyle yaşamak istemiyordu. Fas’ta Türkiye önemli yatırımlar gerçekleştirmekteydi.
9-Levant’ta Suriye iç savaş öncesi Kıbrıs ile deniz yetki alanları konularında görüşüyordu. Ancak artık Suriye iç savaştan başını Akdeniz tarafına çeviremiyordu. Lübnan ekonomi çöküşüyle cebelleşiyordu.
10- İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, İsrail ile Kıbrıs açıklarında bulunan doğalgazı Avrupa’ya taşıması planlanan 1900 kilometrelik boru hattını içeren, 2 Ocak 2020’de imza atılan EastMed Boru Anlaşması ne olacaktı? Boru hattı Meis (Kastellorizo) ve Rodos (Rhodes) Adalarının güneyinden geçip Girit Adası üzerinden Avrupa’ya nasıl bağlanacaktı? Bu durumda Yunanistan’ın istediği reaksiyonlar için bel bağlayacağı hangi aktörler kalıyordu? Mısır ve İsrail. AB toplantısından bir gün önce o ziyaret bu nedenle gerçekleşti. ABD ve AB yelkenlerine rüzgar olmayınca Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias 13 Ağustos’ta Kudüs’e giderek Başbakan Netanyahu’yla Doğu Akdeniz krizini görüştü. Oysa Atina AB ülkelerini acil gündem olarak toplantıya çağrımıştı ve 14 Ağustos’ta Doğu Akdeniz gündemiyle AB dışişleri toplanmıştı, AB ülkeleri arasında diplomasi yürüteceğine bakan bir gün önceden İsrail’e gidiyordu. Fransa dışındaki AB ülkelerinden çok beklentisi olmadığının da yansımasıydı bu.
İsrail belirleyici olacak
Yunanistan, Libya politikasında desteklediği Mısır ile deniz yetki anlaşmasını 6 Ağustos 2020’de Kahire’de imzalamıştı. Bununla Ankara-Trablus anlaşması koridorunu bıçak gibi kesti. Yunanistan, Mısır’a öngörülenden daha fazla alan bıraktı, ki bu sağcı Atina hükümetinin muhalefetçe eleştirilmesine neden oldu. Muhammed Mursi döneminde Mısır ile Türkiye Münhasır Ekonomik Bölge görüşmeleri yapmıştı, anlaşmaya yaklaşmışlardı. Mursi yönetimine Türkiye, Mısır’ın Yunanistan ile anlaşmasında kabul ettiği alandan daha fazla alan öngörüyordu. Buna rağmen Mısır’ın Yunanistan ile anlaşmaya varması, İhvan korkusunun boyutunu gösterdi.
Mısır-Yunanistan anlaşması Ankara için sarsıcı oldu ki Erdoğan, daha önce asla darbecilerle görüşmeyeceğini söylemesine rağmen bu kez Cuma Namazı çıkışı şunlar dile getirildi: “Mısır’ı anlamakta zorlanıyorum doğrusu. Çünkü Mısır bir taraftan istihbarat örgütü vasıtasıyla benim istihbarat örgütüme başka şeyler söylüyor. Şu anda istihbarat örgütümüz, onların istihbarat örgütüyle görüşmelerini devam ettiriyor, devam ettirecek.” (iletisim.gov.tr/14.08.2020) Ancak Türkiye’de tersi yönde beklentilere rağmen Mısır Parlamentosu Yunanistan’la MEB’i 17 Ağustos’ta onayladı.
Yunanistan yönünü çevirdiği İsrail’e geçelim.
1- Bölge ülkelerinin en büyük çekincesi İsrail idi. Doğu Akdeniz’de de İsrail’in bayrak göstermesinin Türkiye için frenleyici olacağı kanaati var. Atina, İsrail’in AB ülkeleri gibi “endişeliyiz”, “itidale davet ediyoruz” yollu açıklamalarla geçiştirmeyeceğini, İsrail’in denize açılmasıyla Türkiye’nin yelken indirerek “Mavi Vatan” sloganıyla sahaya sürdüğü sismik ve sondaj gemilerini alalacele çekecek körfez arayacağını düşünüyor.
2-Savaş gemilerindeki radarların alçak irtifadaki füzeleri görememesi nedeniyle savaş gemilerini kaybetmeyi Türkiye’nin göze alamayacağı, göze almanın ateş dalgaları üstünde gemi yüzdürmeye çalışmak olacağı düşünülüyor. Çünkü İsrail’in sıcak çatışmaya girmesinin domino etkisi yaratma potansiyeli de endişe kaynağı. Bu prestij erozyonu ve stratejik inisiyatif kaybıyla sonuçlanabilir.
3-AKP-MHP iktidarı da belli etmemeye çalışsa da endişeyle İsrail’in olası manevralarını gözlüyor. İsrail’in, bölge ülkeleriyle uzlaşıp bu ülkelerin boylamları arasında da Navtex ilan etmesi halinde Türkiye o bölgeye gemi göndermeyi aklından geçirmez. Misalen Mayıs 2010’da AKP yönetimi, Mavi Marmara Gemisi’nin ablukayı delmek adı altında Gazze’ye doğru yola çıkmasını İsrail’in Suriye, Lübnan, Mısır, Ürdün, İran, Irak gibi ülkelere yönelik saldırıların benzerini Türkiye’ye karşı yapamayacağının rahatlığıyla engellememişti. Ancak İsrail 80 mil kadar açıkta uluslararası sularda Mavi Marmara’ya da baskın yapmıştı.
4- Paragraf şöyle bağlanabilir; İsrail’in alacağı tutum Doğu Akdeniz’de belirleyici olacak, ABD yeni yönetimini de yönlendirecek. Kasım 2020 Başkanlık seçimleri sonrası ABD’nin yeniden Ortadoğu’ya odaklanacağını, siyasi ağlarını artıracağını, askeri yatırımlarına yeniden hız vereceğini söylemek mümkün.
5- Özcesi güç merkezleri kısa vadede savaş angajmanlarının bölgeyi altüst etmesine ve savaşa izin vermeyecektir. Bazı kesimler savaş başlarsa Meis’in alınacağını ima ediyor, ancak İsrail’in dahli durumunda ateş yutmak anlamına gelebilir. Savaş yok, ancak kimi “kaza” diye açıklanacak vakalar cereyan edecek gibi.
6- Doğu Akdeniz jeopolitiğinde faylar uzun vadede ise kırılacak. Lokal değil tektonik çarpışma etkili sonuçlar doğuracak, rezonansı büyük çalkantılar doğuracak bir Doğu Akdeniz kaynamasından söz ediyoruz.
7-İktidarlar ve muhalefet arası sarsıntılarda çok yönetim alabora olmaktan kurtulamayacak. Maceraya atıldın, hayır atılmadım; sağlam durmadın durdum; dik duruş sergilemedin sergiledim; zamanında diyalog kurmadın kurdum; tavizler verdin vermedim; kapılarda bekledin beklemedim; boyun eğdin eğmedim; bileğini bükemedin büktüm toz-dumanı içinde çok yönetim gidici.
8- Corona pandemisi gösterdi ki doğayı, toprağı, tarımı, su kaynaklarını, havayı hiçe sayanların, kirletenlerin sürdürülebilir kalkınma içinde ilerlemesi mümkün değil. Dünya sistemleri genetik değişimler geçirmek, küresel ve bölgesel ittifakları dönüştürmek zorunda.
9-Ekosistem de düşünülmeden, denizdeki biyolojik yaşam da düşünülmeden sadece insan odaklı yaklaşılan Akdeniz’de barış inşası için güçlü senkronize hareket edecek iradeler kombinasyonu elzem. Deniz yetki alanları meselesinde “beka”, haydutluklar” atışmasından sıyrılıp halkların iradesine saygı, hakkaniyet ve herkese eşit nazarla bakan dış politika vizyonu geliştirilmelidir.