Sanırım üç hafta üst üste yazamadım. Daha doğrusu yazsam da yazıyı gazeteye gönderme olanağı bulamadım.
15 Temmuz’dan bu yana köyde yaşıyorum. Aslında daha önceden başvurulabilseydi internet alma olanağı olacaktı. Cep telefonu ve tabletin interneti yetmediğinden ve her yerde bağlantı kurulamadığından iletişim zorlukları ile karşılaşıyoruz. Geçen yıl yaptığımız ve bu yıl salgın dolayısıyla bir türlü gelemediğimiz küçücük köy evimize eşya alma, eksikleri giderme gibi zaman alıcı işler, yaklaşık iki haftayı buldu ve o hengamede her gün Elbistan’a bazan birkaç kez gidip gelmek zorunda kaldık. Yaptığımız internet bağlantısı başvuruları da kısmen bizden kaynaklanan nedenlerden dolayı bir türlü sonuçlanamadı. Bu nedenle yazı yazıp yollamak da zor oldu tabii.
Zorluklar bu kadar da değildi. Hakkımda bir cenazeye katılmaktan dolayı Maraş Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılmış bir dava ile de ilgilenmek epey vaktimi aldı. Dosyayı alıp incelemek, avukatla görüşüp vekâletname vermek için 180 kilometrelik Maraş yolunu gidip gelmeler de tuz biber ekti. Şimdilik sanırım 21 Eylül’deki duruşma gününe kadar buralardayız.
Aslında burada olmaktan hiç de hoşnutsuz değilim. İstanbul’da üç ayı aşkın eve kapanmışlıktan ve dışarıya sınırlı çıkıştan sonra köyde yaşamak çok daha rahat. Eşim de burada olmaktan son derece mutlu, hatta çok zaman “kışı burada geçirebilirim” demekte. Haksız da sayılmaz, bir kışı dört duvar arasında ikimiz geçirdik ve pek de şikâyetçi olmamakla birlikte insanlardan uzak kalmanın sıkıntısını yaşadık.
Hele biz gelmeden önce yeğenimin bahçenin bir kenarında hazırladığı bostanımızdan her türlü sebze ihtiyacımızı hem de tam organik ve en tazesinden karşılamanın, sabahları bostandan alıp kahvaltı sofrasına getirmenin keyfi bambaşka.
Bir zamanlar bucak merkezi olan, dört ilkokulu olan, bini aşkın seçmeni, onbir oniki koyun sürüsü olan köyde nüfus, kışın yüz dolaylarında. Bu yıl yaz mevsimi de pandemi yüzünden boş geçmekte. Yurt dışı ve başka şehirlerden gelen birkaç emekli dışında gelen yok ve köy çok sessiz.
Koronavirüsten korunma tedbirleri köyde daha rahat uygulanıyor. Düğünler, sünnetler, nişanlar ertelenmiş, cenazelerde insanlar daha mesafeli. Eve gelenler uzak duruyor ve tokalaşma unutulmuş durumda, eskiden beri alışık olduğumuz sağ eli kalbinin üzerine koyarak baş eğme şeklindeki selam artık iyice yerleşmiş.
Maraş ve Elbistan’da durum daha başka. Maske nispeten azdı, ancak son günlerde daha sıkı davranılıyor. Bankalardaki kalabalık oldukça fazla ve fiziki mesafeye uyulmuyor. Maskesizleri uyarma bazan tatsızlıklara, ters bakışlara yol açıyor. Kimi de “bir şey olmaz” diye geçiştiriyor.
Çok fazla insanla temas olanağı olmamakla birlikte siyasetin hız düşürmüş durumda olduğu hemen anlaşılıyor. Ne CHP’nin kurultayı, ne Muharrem İnce’nin çıkışı konuşuluyor. Köydeki birkaç inşaatta çalışan inşaat işçileriyle zaman zaman görüşmelerimizde hükümetten şikâyet, daha çok pahalılıktan şikâyet şekline bürünmüş. Pahalılığın nedenleri üzerinde dururken nedense hükümet en son planda geliyor ve iktidarın sözü geçince korkudan mı, verdikleri oydan duydukları utanma duygusundan mı bilmem, geçiştiriliyor. Tabii buradaki inşaat işçilerinin tamamının Elbistan’ın iktidara oy veren sağ kesiminden olduğunu belirtmem gerekir. Bu bölgedeki Kürt ve Aleviler çoğunlukla yurt dışında veya büyük şehirlerde yaşadığı için her türlü inşaat faaliyeti, yan dallarıyla birlikte Sünni Türk kesimde yoğunlaşmış. Aynı işçiler geçen sene çok daha rahat iktidar eleştirisinde bulunuyorlardı.
Eskiden bu mevsimdeki hareketlilikten eser yok. Umarım gelecek zamanlarda köy gene eski canlılığına kavuşur, az da olsa canlanmaya başlamış olan hayvancılık ve tarım gelişmeye devam eder. Tabii devletin desteklemekten çok kösteklemesi olmazsa.