Medya, son dönemde ‘yandaş medya’, ‘havuz medyası’ olarak tanımlanıyor. Aslında ‘AKP medyası’ demek daha doğru. Medya, çocukken dinlediğim Kırmızı Başlıklı Kız masalına benziyor. Televizyon ekranlarındaki tüm programlar, özellikle de haber programları korkutucu, ürkütücü, soğuk, güce dayalı, kötü, çirkin…
Kız çocuklarını, önce Kırmızı Başlıklı Kız yapıyorlardı, sonra da bir kurt gelip bizi kapıyordu. Çocuk yüreğimiz ve aklımız bu masallara inanıyordu. Büyüdük artık ve bu masalların ne anlattığını kavradık, çözdük. Anladım ki masalların şifresini çözmek, medyanın şifresini çözmekten daha kolay.
Bir süre önce Adnan Oktar ve çevresi tutuklandı. Tutuklamalar, çocuk istismarlarının ve ölümlerinin yoğun yaşandığı bir döneme denk geldi. Haber değeri taşıyan, sansasyonel tek haber A. Oktar ve ‘kedicikler’iydi. Eylül’ün cinsel saldırıya uğrayıp öldürülmesinin, limonun 3 TL olmasının, euronun ve doların yükselmesinin bir haber değerinin olmadığı anlaşıldı.
İzlenme rekorları kıran pornografik dans gösterileri, Evrim Teorisi’nin saçma olduğunu ispatlamak için yazdığı kitapları basım rekorları kıran, Kürtlere karşı düşmanlığını her televizyon konuşmasında dile getiren, mesih ilan edilen, Arap şeyhleri gibi şatafatlı bir hayat süren, Ergenekoncular iktidardayken Ergenekoncu, 2002’den sonra da AKP’li olduğunu açıklayan Adnan Oktar’ın tutuklanma nedeni topluma F. Gülen cemaatiyle bağı olması gösterildi.
Gerçekten neden bu muydu? Tabii ki, kesinlikle hayır. Türk devleti kurulduğu tarihten bu yana ‘tek’liği savunan bir resmi ideolojiye sahiptir.‘Tek’lik sistemi farklılıkları, halkları, yoksulları, kadınları, Alevileri, Kürtleri inkar eder.
AKP iktidarı da özellikle 15 Temmuz’dan sonra cemaatleri ve liderlerini reddetmeye başladı. Politik İslamcı faşist rejim inşa sürecinde AKP’yi desteklemeyen Nurcu Yeni Asya çevresini ve Furkan Vakfı başkanı ve üyelerini gözaltına aldı ve tutukladı. AKP iktidarı, dini eğitimi, din adamı yetiştirme, ibadethane açma, hacca gitme ve kurban kesme gibi işleri artık cemaatlere bırakmak istemiyor. Kendi denetiminde Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla yapmayı planlıyor. Tek nedenin bu olmadığı aşikardır. A. Oktar’ın İsrail ve ABD ile kurduğu ekonomik ilişkiler operasyonun Rahip Brunson’ın mahkemesinin olduğu güne denk getirilmesi, sonradan gelişen ABD yaptırımlarını düşününce bu tutuklamanın öyle basit bir mesele olmadığı anlaşılıyor.
Televizyon ekranlarını izlerken, gazete sütunlarını okurken bu yorumları yapmak, neden-sonuç ilişkisini kavramak o kadar kolay değil! AKP medyası, insanlardaki gerçekle yalanı ayırt etme yeteneğini köreltmekte, düşünmeyi engellemekte, duyguları öldürmektedir. Şiddet, ölüm, açlık, tecavüz, taciz, dayak, korku, sevinç ve hüzün gibi kavramlar bir görüntüden ibaret. Duyguların yaşandığı yer ya televizyon ekranı ya da sosyal medya dünyası. Gerçek olanı, tarafsız olanı bulmak zor. Mağazalarda satılan çantalar ve ayakkabılar gibi haberler de çakma.
AKP’nin elinde olan medya sadece AKP’nin sesi olmuş durumda. CHP kurultay tartışmalarıyla, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in istifasıyla televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında yer buluyor kendine. Türkiye’nin üçüncü büyük partisi HDP’nin ise hiçbir faaliyeti verilmiyor. Onlarca televizyon kanalı, basın kuruluşu AKP’nin resmi organı. Politik İslamcı faşist rejimin ideolojisini, çizgisini, ‘tek’lik zihniyetini, eril dilini soslayarak bize sunuyor. Her gün, sabah-akşam beynimiz işgal ediliyor. AKP’nin süzgecinden geçen olaylar haber oluyor ve kültürel simgelerle, haber diliyle yapılıyor. Toplumun ‘teflon tava’ gibi hiç bir şeyi yapıştırma, dibine tutma mesajı veriliyor.
Tarafsız, objektif haber veren televizyon kanalları, basın kuruluşları, bir elin parmakları kadar. Gazeteciler tutuklanıyor, televizyon kanalları, gazeteler kapatılıyor. Siyasi iktidar gazetecilik mesleğini propaganda işi olarak gördüğünden dolayı gazeteciliğin tarihe karışma ihtimali yüksek! Halkın haber hakkı engelleniyor, sansürleniyor.
Medya terörü bizi yaşayan ölüler haline getirme amacında. Düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen bir toplum yaratmanın aracına dönüşmüş medya. Bizim için yaşamak düşünmektir. Bir anlamda da itiraz etmektir. Hakikati bulmaktır. Özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği aramaktır. Bu da “televizyon seyreden, televizyonla uğraşan kitle” olmaktan çıkıp Yeni Yaşam, Atılım gibi muhalif gazeteleri okuyan, okutan bir kitleye dönüşmemizle mümkündür. Tercih bizim!