17 Ağustos Gölcük Depremi’ni yaşayan Muhammet Arafat ve Deprem Bilimci Dr. Savaş Karabulut ile konuştuk
Yadigar Aygün
17 Ağustos 1999’da meydana gelen ve merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olması nedeniyle Gölcük Depremi olarak da adlandırılan Büyük Marmara Depremi’nin üzerinden 21 yıl geçti. 7.5 büyüklüğünde olan depremde resmi rakamlara göre 17 binden fazla yurttaş yaşamını yitirirken, 25 bine yakın yurttaş da yaralandı. Depremde 133 bin 683 bina hasar gördü. Yaklaşık 600 bin kişi evsiz kaldı. 20. yüzyılda Türkiye’nin en büyük depremi olarak kayıtlara geçen Büyük Marmara Depremi, sanayi kentlerini etkilediği için ekonomik yıkımı da bir o kadar fazla oldu.
17 Ağustos depremi “Deprem değil çürük bina öldürür” gerçeğini bir kez daha yüzümüze çarptı. Yıkılan binaların büyük bölümünün deniz kumuyla yapıldığı, yapılırken malzemeden çalındığı ya da kaygan zemine yapıldığı ortaya çıktı. Deniz doldurularak yapılan binaların neredeyse tamamı yıkıldı. Göstermelik olarak birkaç müteahhit yargılandı. Ancak olayın siyasi sorumluları hiçbir zaman yargı önüne çıkarılmadı.
Depremin sorumluluğunu üstlenmeyen siyasetçiler Türkiye’yi yeni depreme hazırlayacaklarını söylediler. Bununla ilgili yeni vergiler getirildi. Ancak sonradan toplanan milyarlarca paranın AKP iktidarı tarafından başka yerlere harcandığı ortaya çıktı. Depremden 3 sene sonra iktidara gelen AKP, depreme hazırlık yapılması bir yana deprem sırasında toplanma alanı olarak belirlenen yerleri bile imara açtı.
Hızla adımlar atılmazsa Türkiye olası bir büyük depreme hazırlıksız yakalanacak. Biz de bu durumu 17 Ağustos depremini yaşayan yurttaş Muhammet Arafat ve KHK ile ihraç edilen Deprem Bilimci Akademisyen Dr. Savaş Karabulut’la konuştuk.
Türkiye hazır değil
KHK ile ihraç edilen Deprem Bilimci Dr. Savaş Karabulut, Türkiye’de herhangi bir bölgenin olası bir depreme hazır olmadığına dikkat çekti. Türkiye’nin batısına ve doğusuna eşit ve adil yatırım yapılmadığını belirten Karabulut şunları söyledi: “Karadeniz hariç Türkiye’nin pek çok ilini gezdim. Türkiye’de hiçbir il ve bölge depreme hazır değil. Biz sadece Marmara depremine odaklandık ama Lice, Bingöl, Hakkari’de yaşanacak depremler göz ardı ediliyor. Türkiye’nin batısına yapılan yatırımla doğusuna yapılan yatırım eşit değil. Kentsel dönüşüm, eğitim, sağlık, barınma vs. her açıdan yıllardan beri böyle bu. Şehirlerin kurulduğu bölgeler genç alüvyonel bölge dediğimiz yerlere kurulu. Pek çok yerleşim yeri fay hattı üzerinde. Marmara depreminin üzerinden 21 yıl geçti, dönüştürülen yapı sadece yüzde 2’dir. Daha önce bakanlık deprem için rapor yayınladı. Yakın zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi olası bir deprem için rapor yayınladı ancak bu raporlar eksik ve hatalı. Türkiye’nin herhangi bir ili, depreme ve diğer doğal afetlere hazır değil. Ocak ayında Elazığ’daki depremde 42 yurttaş hayatını kaybetti. Heyelan oldu, insanlar yaşamlarını yitirdi. Van’da çığ oldu yine insanlar öldü. Depremden sonra deprem yerine giden siyasiler oldu. ‘Biz gerekeni yaptık halkımızın yanındayız’, ‘Kader’ denildi. Deprem kaderimiz değil. Fay hattına yakın olan insanlara çıkıp şunu demelerini isterim: Deprem olursa buradaki insanların burnu kanamayacak demesini istiyorum. Fakat böyle bir şey olmuyor.”
Savaşa değil depreme bütçe
AKP’nin ülkenin kaynaklarını savaşa harcadığına dikkat çeken Karabulut, bu paralarla milyonlarca insanın hayatının kurtulabileceğine dikkat çekerek şunların altını çizdi: “Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de savaş var şu an. Türkiye savaşa yatırım yapacağına eğitime, bilime yatırım yapabilir. Olası bir depremde yıkılacak, zarar görecek evler dönüştürülebilir. Her bir silah, mermi yerine ev yapılabilir. Türkiye’nin politik tavrı bu. Eğitime, bilime para ayrılmıyor ama Diyanet’e, savaşa ayrılıyor. Türkiye’de akademisyenlere, deprem konusunda çalışanlara yeterli bütçe verilmiyor. İnsanlar kısıtlı bütçelerle kıt kanaat miktarlarla proje yapıyorlar. Ama kaynakları yandaş sermaye gruplarına peşkeş çekiyorlar. Bir bakan çıkıp ‘Marmara’yı depreme hazırladık, kimse ölmeyecek’ diyebilir mi? bu sorunun sorumlulara sorulması gerekiyor.”
Mega projeler…
Olası bir İstanbul depreminde yüz binlerce insanın hayatını kaybedebileceğini belirten Savaş Karabulut, AKP’nin Kanal İstanbul gibi mega projelere ayırdığı para ile Marmara Bölgesi’ni depreme hazırlayabileceğine dikkat çekti. Doğaya büyük zarar veren projelerden vazgeçilmesini isteyen Karabulut şunları ifade etti: “Kanal İstanbul, Türkiye’nin en büyük mega projelerinden bir tanesi. 40 milyar dolarlık Kanal İstanbul bir gereklilik değil. Boğazlardaki kazalar zaten önlenmiş durumda. Bilimsel çalışmalar bu yönde. Bilim, Kanal İstanbul Projesi’ni veya mega projeleri işaret etmiyor. Kanal İstanbul’a bütçe ayrılacağına olası bir depremde İstanbul’da 150 bin tane binayı ve en az bu binalarda yaşayan 6 milyon kişinin hayatı kurtarılır. İktidar yaptıkları şehir hastaneleriyle, diğer mega projeleriyle, yaptıkları nükleer santrallerle altın madencilerine yapılan yatırımlarla Marmara’yı 20 yıldan beri depreme hazırlasaydı Marmara’da yaşanacak bir depremde hiçbir insanın burnu kanamazdı. Hiçbir mega proje insanları kurtarmayacak.”
Kıyamet günü gibiydi
Depremde büyük bir yıkım yaşayan Yalova’da oturan Muhammet Arafat henüz 16 yaşındayken depremi yaşamış. Arafat o günü şöyle anlatıyor: “Bir korku filminde gibiydik. Çok şiddetli bir patlama sesine uyandım. Ev çok fazla sallanıyordu ve demir sesleri geliyordu. Evimize bomba atıldığını düşündüm. Üzerimize bir şey giymeden dışarı çıktık. Herkes dışarıya çıkmıştı. Bizim çevremizdeki evlere çok bir şey olmadı. Yarım saat geçince Yalova’da Hacı Memet Ovası diye bir yer var. Oraya gittik ve ovanın komple yıkıldığını gördük. Her yer yıkılmıştı. Evler yamulmuştu ve kâğıt gibiydi. Bir yandan korkuyorsun bir yandan birilerini kurtarmaya çalışıyorsun. Tabii herkes tanıdıklarına koşuyor. Biz de doğal olarak tanıdıklarımıza koştuk. Eniştemin abisinin kızı vardı. O aileden bir tek o kız kurtuldu. Elimize geçen kazma kürek gibi şeylerle insanları kurtarmaya çalıştık. Enkazı deldik içinden insanları çıkarmaya çalıştık ama yetişemiyorsun ki. Doğru dürüst imkânımız yoktu. Elektrik olmadığı için karanlıkta çalışıyorduk. Kıyamet günü gibiydi. Şehir mezarlık haline gelmişti. Sonrasında yaşananlar da korkunçtu. İhtiyaç malzemeleri karaborsada fahiş fiyatlara satılıyordu. Bakkallar da çok pahalıya satmaya başladı. Camı kırılan yağmalanan bakkallar da gördüm. Kolundan bileziği çalınan ölüler olduğunu duyduk.”
Önlem değil rant
Olası bir büyük depremde yaşanacak can kayıplarının yüksek olacağına dikkat çeken Arafat, iktidarın politikalarının depremi önlemek üzerine olmadığını rant politikası haline getirdiğinin altını çizdi. Arafat, asıl sorumluların ceza almadığını vurguladı. Arafat, “İstanbul’a yarım saat uzaklıktayız. Fay hattı hemen dibimizden geçiyor. Haliyle olası bir depremde etkilenecek birinci yerlerden biriyiz. Özellikle ben her sene ağustos olunca kafamı yastığa koyduğumda acaba deprem olur mu korkusuyla uyuyorum. Bu rant düzeni olduğu sürece depremler olacak. O dönem Yalova Belediye Başkanı ve müteahhit Veli Göçer tutuklandı. Veli Göçer yıllarca hapis yattı ama asıl sorumlular hesap vermedi. O müteahhite o ruhsatı veren, binaları teftiş etmeyen bir sürü yetkiliye hiçbir şey olmadı. Gördüğüm kadarıyla bu rant politikası hâlâ devam ediyor” dedi.
Deprem vergileri nerede?
Depremden sonra zorunlu deprem sigortası gibi birtakım düzenlemeler getirildi. 17 Ağustos 1999’da yaşanan depremin ardından “geçici” denilerek alınmaya başlanan ve 2002’den itibaren de kalıcı hale getirilen ‘deprem vergileri’nden bugüne kadar 66 milyar 143 milyon lira toplandığı kamuoyuna yansımıştı. Yurttaşlar, 20 yıldır başta cep telefonu olmak üzere internet, bankacılık işlemleri, spor toto, milli piyango, uçak biletleri, gümrük ve pasaport işlemleri gibi birçok hizmet bedelinin içinde deprem vergisi ödüyor. Bu paralar ile binaların güçlendirilmesi ve tüm Türkiye’de deprem güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. Ancak dönemin Maliye Bakanı AKP’li Mehmet Şimşek deprem paralarının duble yollara harcandığını açıklamıştı. Bir önceki Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da “Bu vergiler deprem için getirilmiş olsa, alınır biterdi. Bütçenin ihtiyacı olduğu için toplandı, milleti aldatmanın alemi yok” demişti. Marmara depremi sonrası 26 Kasım 1999’da çıkarılan 4481 sayılı kanun ile ek gelir, ek kurumlar, ek emlak ve ek motorlu taşıtlar vergisi getirildi. Özel iletişim ve özel işlem vergisi adı altında iki yeni vergi de konuldu. 2003 yılında özel işlem vergisi kaldırıldı ancak özel iletişim vergisi kalıcı hale getirildi. Bu vergi 2019 yılı için cep telefonu kullanan abonelere konuşma ücretinin yüzde 25’i, yeni abonelere ise 65 lira olarak yansıyor. Deprem vergilerinin tam olarak nerelere harcandığı ise şaibeli.
Yargı ve cezalar
Depremden sonra yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2 bin 100 dava açıldı. Bu davalardan bin 800’ü hukukî boşluklardan dolayı cezasız sonuçlandı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ceza verildi, birçoğu ertelendi. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde 7 buçuk yıl geçtikten sonra zaman aşımına uğradı ve davalar düştü