Türkiye’de ekonomik ve siyasal krizler, AKP/MHP iktidar bloğunun koronavirüs salgınını fırsata çevirmesine yol açıyor. Bu nedenle kararlarda toplum sağlığının yeterince öncelenmediği düşüncesi hâkim ve özgürce tartışmaya gereksinme var. Okulların açılması yaklaşık 50 milyon kişiyi ve hatta tüm nüfusu etkiliyor, karar büyük nüfus hareketlerine yol açacak nitelikte. Bu nedenle okulların yüz yüze eğitime açılması, en azından mahalle, kent ve ülke düzeyinde üç olguya bakarak değerlendirilmek zorunda: salgınının yayılım düzeyi, çocuğun yararı ve toplum sağlığı.
Toplum sağlığını bu denli etkileyen kararlar demokratik mekanizmalarla alınmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eğitim politikasını kamuoyu önünde tartışması gerekir. Anne ve babalar, vakaların seyrine bakarak veli dernekleriyle siyasal sürece müdahil olabilirler. Eğitim sendikaları da uygun eğitim koşulları sağlanmadan okulları açmak isteyen siyasal iktidarı zorlayıcı mekanizmalarla uyarabilir. Yine yurttaş inisiyatifleri, temel üretim dışında, koronavirüsle mücadele için okullar dahil yeniden kapanmayı, duyarlık geliştirmeyi, iyileşmeyi ve dayanışmayı öneren kampanyalar örebilir. Tüm bu yapabilirliklerimiz, yaşamdan yana etkin etkilenişler, etkin bedenselleşmeler gerektirir.
Maske, mesafe ve hijyen kurallarına uymak elzemdir; ne var ki bu kurallar insanın insanla karşılaşmalarının seyrek olduğu iyi havalandırma koşullarında işe yarar. Ayrıca sadece bizim bu kurallara uymamız da yetmez, başkalarının da uyması gerekir. Hiç olmadığı ölçüde sağlığımız birbirine bağlıdır.
Düşünce ve eylem üretirken salgının yayılımı konusunda doğru bilgi edinmek gerekir. Türk Tabipleri Birliği’ne göre aktif vaka rakamları Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sayının en az 10 katı! Bu iddiaya göre ne Sağlık Bakanlığı’na ne de Bilim Kurulu’na güvenemeyiz. Üstelik Bilim Kurulu’nun önerisi üzerine okullar, 31 Ağustos’ta uzaktan eğitime, 21 Eylül’de ise yüz yüze eğitime başlayacaklar! Ekonomi ve siyaset gibi, hem sağlık hem de eğitim süreçleri tepeden inme kararlarla yönetilmeye çalışılıyor. İşte sorun tam da burada!
Küresel ve ülke düzeyde testler ve ilaçlar, bulunduğunda aşının kullanımında eşitlik ve adalet için dünya halklarının iradesini ortaya koyan etkin küresel mekanizmalar ve anti-kapitalist önlemler gerekiyor. Bu önlemlerin başarısı için yerel düzeyde, toplumun aşağıdan, yani dipten gelen katkısı kaçınılmazdır. Dayanışma, doğa ve toplum sağlığını ilgilendiren her konuda, hastanelerden okullara, hemen her yerde özyönetimci refleksler geliştirmek çok önemlidir.
Eşitlik ve özgürlük peşinde koşan öğretmenlerin çabaları dışında eğitim makinesi, kapitalizmin tüm hiyerarşik ve eşitsizlik üreten ve ayrımcı niteliklerini taşıyor. Devletin laik, demokratik ve sosyal niteliği konusunda tüm yurttaşlar nezdinde aşağıdan bir basınç ve mücadele olmadıkça okullar kapitalist rekabet kuralları ve hiyerarşik devlet kodları ile çalışır. İlkokullar ve ortaokulların niteliği yaşadığımız bölgeye, semte, hatta sokağa göre yükselir veya düşer. Liselere gelince üç lise türünde de öğrencilerin toplumsal sınıfsal konumları birbirinden farklıdır. Aynı tür liselerin kendi içlerinde de eşitsizlikler vardır.
Salgın günlerinde eğitimdeki eşitsizlikleri ortadan kaldıracak önlemler açıktır. Siyasal iktidar, salgına dair topluma doğru bilgiler sunmalı ve ülke genelinde öğrenci yararı ve toplum sağlığı için kolektif kararlar almalıdır. Bütçe hakkı bağlamında gereksinimleri farklı çocuklara farklı, aynı olanlara aynı bütçe ödeneğine, depreme dayanıklı yeni okullar ve dersliklere, uzaktan eğitim için köydeki ve kentin çeperindeki yoksul öğrenciler için akıllı telefon, tablet ve bilgisayar, internet erişimine, yeni öğretmenlere gereksinme vardır. Üstelik bunlar bir ay gibi bir süre içinde tamamlanmalıdır.
Bunlar da yetmez, okul tabanından ve okul çevresinden gelecek demokratik destek çok önemlidir. Okul yönetimleri MEB’de alınan genel ilke ve kurallara göre, öğretmenler, ebeveynler ve öğrenci temsilcileri ile birlikte semtteki doğru vaka sayılarını esas alarak günlük ya da haftalık kararlarla, öğrencilerin evlerindeki koşulları ile okul ortamlarındaki koşulları dengeleyecek biçimde eğitimi hem uzaktan hem de yüz yüze sürdürebilirler. Çünkü yerel koşulları, öğrencilerin ve öğretmenlerin yararını en iyi okulun bileşenleri bilirler. Bölgenin koşullarına göre ikili ya da tekli, günlere bölerek haftanın belli günleri, salgının yayılımı durumunda okulu kapatarak, çocukların engellerini, anadilini, kültürünü dikkate alarak evdeki uzaktan eğitim olanaklarını geliştirerek eğitimi tüm çocuklar için denk hale getirmeye katkı sağlayabilirler.
Salgınla mücadelede bu tür yerel katkılar semtte ve mahallede bir topluluk ruhunun gelişmesine ve dayanışma duygularının artışına olanak sağlayabilir. Okul bileşenleri birbirlerine güvenerek ortak çalışma yürütebilirler. Bu süreç demokratik okul, demokratik bir kent ve demokratik bir toplum anlayışı ile örülebilir. Biliyorum, başınızı iki yana çeviriyor ve düş kuruyorsunuz diyeceksiniz, ama ben de düşler gerçeğin vekilidir diyeceğim.