Todd McGowan
Siyasal hareketler yolunu şaşırdığında, attıkları yanlış adımın siyasal olduğu kadar felsefi de olduğunu tespit edebiliriz çoğu kez. Bu hata evrensellikten tikelliğe doğru geri çekilmeyi içerebilir. Veya sahici evrenselliği alıp evrensel aitlik yapısına çevirmeye çalışmayı içerebilir. Ait kılma vaadi, evrenselliğe ve her türlü devrimci itkiye ihanettir. Ama çok az kişi bu ayartıyı reddedebilir.
Fransız Devrimi’nde yaşanan şey budur. Ait olmayışa dayanan evrensellikten uzaklaşma hamlesi, tamamen ait kılma hayaline yol açtı. Bu tam içermecilik vizyonu, devrimci hayali Terör Dönemi kabusuna çevirdi. Terör, evrensel içermeyi dayatma girişimidir, uymayan ya da ait olmaya direnen herkesi ortadan kaldırma girişimidir, ama bu girişim her zaman içermenin temel imkansızlığına toslar (bu imkansızlığın gerçek evrenselliğin kaynağı olması ironiktir).
Bu hamle hiç de gerekli değildir. “Her devrim, ait olmayışın evrenselliğinden, herkesin yer sahibi olabildiği tamamlanmış bir yapı ile evrenselliğin somutlaştırılmasına [instantiation] doğru geçiş yapmalıdır” diye dikte eden hiçbir gizli devrim kod kitabı yoktur. Ait kılma adına evrenselliğe ihanet edilmesi yazgı değildir. Bu başarısızlığın bize gerekli gözükmesinin tek nedeni, devrimlere başarısızlık yaşandıktan sonra bakmamızdır. Fransız Devrimi örneğinde bu hatayı görmek kolaydır.
Özgürlüğü tam olarak gerçekleştirmek ve herkesi özgür topluma ait kılmak için, Kamusal Güvenlik Kurulu, evrenselliğe ihanet edenleri tespit etmek zorundaydı. Ama ait olamayışın kolektif olması (herkeste olması) bu ihaneti kaçınılmaz kılar. Eğer her bir kişiye yeterince yakından bakarsak, hiçbir kişinin ait olmadığını buluruz, herkeste bir ihanet veya ait olmayış noktası olduğunu buluruz. Herkes suçludur, bilinçli olarak kendilerini tamamen Devrim’e adamış olanlar bile suçludur, çünkü herkesin bilinçdışı vardır, kimse bilinçdışından kaçamaz. Evrenselliği temelden yanlış kavrayan Kamusal Güvenlik Kurulu, Büyük Terör yılı ilerlerken, herkeste hainlik görebiliyordu. Bu olgusal olarak yanlış değildi. İhanet, tamamen gerçekleşmiş özgürlüğün dünyasını yaratma girişiminin içine yazılmıştır. Bu anlamda, kimse giyotinden kaçamaz; Jakobenlerin iki Jakoben kurbanı, Camille Desmoulins ile George Danton’un ölümleri nihayetinde bunu göstermiştir.
Özgürlük veya eşitlik, herkesi içerecek şekilde tam olarak gerçekleştirilebilecek bir değer olarak anlaşıldığında, terörün gerekçesi olur. Gelecekte herkesin tamamen özgür olabileceği bir toplum yaratmayı becerebileceksek, bunun birkaç bin can kaybına değeceğini iddia etmek kulağa akılcı gelebilir, yeter ki bu rakam hesaplamayı yapan kişiyi dışarıda bıraksın. Ama öyle bir toplum mümkün değildir. Öyle bir toplum yaratma dürtüsü, kendine özgü bir despotizm biçimi ile sonuçlanır. Robespierre’in Terör sırasındaki şu iddiasında bu aşikardır: “Devrim hükümeti tiranlığa karşı özgürlüğün despotizmidir.” Robespierre’e göre özgürlük, herkes için tam gerçekleşmesini –herkesi ait kılmayı– temin edecek despotik çabaları gerektirir, ama evrensel özgürlüğe ihanet eden şey tam da bu bağlılıktır.
*Evrensellik ve Kimlik Siyaseti kitabından
www.yersizseyler.wordpress.com’dan alınan bu yazı Işık Barış Fidaner tarafından çevrilmiştir.