HDK ‘İşçiler ölsün, çarklar dönsün. Kapitalizmin kar yasasında ve Saray’ın iktidarcı çıkarında ‘normal’ olan budur’ diyerek iktidarı salgına karşı alamadığı tedbirler üzerinden eleştirdi
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Genel Meclisi, 9 Ağustos’ta online olarak yaptıkları 10’uncu Dönem 5’inci Genel Meclis Toplantısı’nın sonuç bildirgesini yaptığı yazılı açıklama ile yayımladı. Koronavirüs(Kovid-19) salgınının hız kesmediğini ve ülke genelinde yayılmaya devam edildiğinin belirtildiği açıklamada, salgının merkezinin bölge illerine kaydığı ifade edildi.
Devletin salgın karşısındaki tutumunun ise dezenformasyon ve manipülasyonun yanı sıra, genel bir kayıtsızlık ve sermayenin ihtiyaçlarını halk sağlığının önüne koymak olduğunun aktarıldığı açıklamada, “Çanakkale’deki Dardanel Gıda’da çalışan işçilerin 40’ında koranavirüs çıkmasına rağmen patronun üretimi sürdürdüğü ve Valiliğe bağlı İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu kararı doğrultusunda tüm fabrikayı karantina altında kölelik kampına çevirerek bine yakın işçiyi ölüme terk ettiği açığa çıktı. İktidarın ve sermayenin gözünde işçilerin ve emekçilerin yaşamlarının değeri yoktur. İşçiler ölsün, çarklar dönsün, üretim sürsün. Kapitalizmin kar yasasında ve Saray’ın iktidarcı çıkarında ‘normal’ olan budur” denildi.
Hak gasplarına karşı emekçilerle birlikteyiz
“Meclisimiz, bir yandan pandemiye ilişkin gerçeklerin takipçisi olacak, diğer yandan halkın hakikate erişme hakkını sonuna kadar savunacaktır” denilen açıklamanın devamında şu ifadelere yer veridi: “Tüm kamusal imkanların halk sağlığı ve bu süreçten olumsuz etkilenen emekçiler lehine kullanılması için mücadele edecektir. Ezilenler ve emekçiler arasında dayanışma ağ ve ilişkilerinin kurulup, geliştirilmesi için çaba gösterecektir. Sermayenin krizi fırsata çevirip emekçilerin haklarını gasp etmeye karşı emekçilerin yanında olacaktır.
Krizin sebebi savaşlar
AKP-MHP iktidarı ile devletin kurucu aklı arasındaki uyum, bölgesel bir emperyalist güç olma hevesi ile Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Azerbaycan-Ermenistan karşıtlığı üzerinden Kafkasya’da, Suriye’de, Irak’da, Libya’da gerilimler, işgal ve çatışmalar geliştirilmektedir. Bu heves üzerinden komşu ve bölge devletleri ile karşı karşıya gelinmektedir. Meclisimiz, dış politikasını savaş üzerine kuran iktidarın toplumsal krizlerin sebebi olduğunu belirtir ve bu politikaya karşı her alanda mücadeleyi yükselteceğini vurgular.
Êzidî Soykırımı
Faşist inşa süreci bakımından taşıdığı sembolik anlamın yanı sıra Ayasofya’nın ibadete açılması, Diyanet İşleri Başkanı’nın kılıçla hutbe okuması ve Erdoğan’ın Ayasofya önünde yaptığı açıklama, bölgesel bir emperyal güç gibi davranma ve çok sayıda cephe açma yöneliminin tezahürleridir. Her gün kendine yeni vekiller ve coğrafyalar arayan emperyal savaşlar çağında, daha birkaç gün önce Beyrut’da gördüğümüz ve 3 Ağustos Êzidî Soykırımı’nın yıl dönümü vesilesiyle hatırladığımız üzere halkların ve bilhassa kadınların payına ölüm, vahşet, tecavüz, göç, açlık ve sefalet düşmektedir. Bu vesileyle meclisimiz; Êzidî soykırımını bir kez daha kınamakta olup, ezilen halkların yanında saf tutmaya devam edecektir .Yine Lübnan’da yaşayan halkların acısını derinden paylaşmakta ve dayanışma duygularını iletmektedir.
İktidarın Kürt politikası
İktidar koalisyonun adeta kurucu direği haline gelen Kürt düşmanlığı politikası, başta İmralı’da uyguladığı mutlak tecrit uygulamasıyla alanı genişletilerek tüm toplumsal alanın tecrit edilmesine yol açmıştır. Uygulanan Kürt düşmanlığı ve tecrit politikası, sadece Kürt halkı için değil, tüm Türkiye ve Ortadoğu halkları için yıkıcılığını olanca hızıyla sürdürmektedir. Meclisimiz bu politikalara karşı etkin toplumsal mücadele ederek bu politikaları boşa çıkaracağını belirtir. Emekçilerin, halkların en acil ihtiyaçlarından birinin de barış olduğunun bilinci ile meclisimiz, en ağır savaş koşullarında dahi halklar için barış mücadelesinden vazgeçmeyeceğini bu vesile ile bir kez daha ilan etmektedir.
Tabanları daralıyor
İktidarı kırılganlaştıran kimi gelişmelere ve zaaflara rağmen Meclisimiz, muhalefet saflarında kimi zaman boy gösteren ve onu atalete sevk eden beklenticiliğe karşı, faşist inşayı geriletecek olanın toplumsal mücadele olduğunu; asgari bir program etrafında toplanmış, kalıcı bir demokrasi ittifakına olan ihtiyacın olduğu gibi yerinde durduğunu bir kez daha hatırlatır ve eşit, özgür, demokratik bir ülke ve yeni yaşam için mücadeleye çağırır.
İstanbul Sözleşmesi
Her gün vahşi yüzüne daha fazla tanık olduğumuz kapitalizme en güçlü itiraz da dünyanın her yerinde en çok kadınlardan yükseliyor. Dönemin sözünü kuran kadınlar partiler kurmadan en önemli muhalif güce dönüşmüş durumdalar. Ülkemizde de siyasetin merkezine yürüyen kadınlar AKP-MHP faşizminin yoğun baskı ve gözaltı politikasıyla karşı karşıya kalıyorlar. 7 Haziran seçimleri sonrası başlayan baskı politikalarından bugüne hemen hemen her mücadele alanına yapılan müdahalelerde kadınlar ilk hedefe dönüştü. ‘Terör finanse ediliyor’ adı altında yapılan kayyum atamalarında ilk müdahale belediyelerin desteği ile kurulan kadın kurumlarına yapıldı. Anlaşıldı ki AKP-MHP faşizmi kadın mücadelesini bu yolla terörize etmeye çalıştı. Yasal olarak kabul etmediği Eşbaşkanlık sistemini tutuklamaların gerekçesine dönüştürdü. Tüm bu süreçler içinde önü kesilemeyen, her koşulda sokak muhalefetini terk etmeyen kadınlar bugün de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimlerine güçlü ses yükseltti. İzmir’de 5 Ağustos’ta sokağa çıkan kadınlara kolluğun nasıl zalimce saldırdığını gören toplum kadınlar ölürken neredeydiniz sorusunu sordu.
Diyarbakır’da çalışmaları engellenen Roza Kadın Derneği, sürekli tutuklama ve gözaltılara maruz kalan TJA ve SKM aktivistleri, kadın eylemlerinde ve sonrasında yapılan gözaltılar gösterdi ki AKP-MHP faşizmi yeni rejiminin önündeki en büyük engeli Türkiye Kadın Hareketi olarak görüyor. AKP-MHP’nin toplumda yarattığı çürümeye en çok itiraz eden ve kendini bu çürümeden korumaya çalışanlarda kadınlar oldu. Kadınların daha güçlü tuttuğu toplumsal damarı devre dışı bırakıp muhalefeti de mümkünse erkekleştirmeye çalışan AKP-MHP ittifakına karşı kadın mücadelesi en büyük muhalefet olma gücünü sürdürüyor. Kadın muhalefeti İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde yürütülen tartışmalarda da gösterdiği gibi partiler üstü bir genişleme gösterdi. Ortak kadın gündemleri ve hakların savunulması konusunda tüm tartışmaları dışarıda bırakıp kadınlar yan yana gelebildiler. HDK Kadın Meclisleri olarak birlikte yürümenin güçlülüğünü her seferinde test ederek bu birlikteliği genişletmenin gayreti içinde olacağız. Birlikteliğimizi güçlendirecek her türlü çalışmanın ilk emekçisi olacağımızı bildiririz.
Ünsal ve Timtik’e destek
Öte yandan Meclisimiz, tüm yurttaşlar için elzem olan adil yargılanma hakkının tanınması için ölüm orucu eyleminin 220’nci gününde olan Av. Ebru Timtik ve 189’uncu gününde olan Av. Aytaç Ünsal’ın direnişini selamlarken, tüm demokratik kamuoyunu Ebru ve Aytaç’ı yaşatmak için birlikte mücadele etmeye, yetkilileri ise haklı taleplerini derhal yerine getirmeye çağırır. Bu direnişe destek amaçlı Çağlayan’daki nöbet sırasında kalp krizi geçirip yaşamını yitiren Necdet Özsaygın yoldaşı da anıyor, ailesine başsağlığı diliyoruz. Necdet Özsaygın yoldaşın dayanışma ruhunun takipçisi olacağımızı belirtiyoruz.”
HABER MERKEZİ