Türkiye’de ucuz iş gücü olarak görülen göçmen işçilerin durumu siyasi partiler ve sendikalar tarafından yeteri kadar gündeme getirilmiyor gazeteci Akdeniz, ‘siyasi partiler göçmenleri de hesaba katması gerekiyor’ dedi
Ülkede her geçen gün derinleşen ekonomik krizle birlikte işçilerin koşulları daha da kötüleşiyor. Bu durumdan nasibini alanların başında ise 2 milyon göçmen işçi geliyor. Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği’nin 2020 Nisan ayında yayınlandığı rapor bu gerçekliği gözler önüne seriyor. 100 göçmen işçiyle yapılan görüşmeler sonucu hazırlanan rapora göre, 100 işçinin tamamı sigortasız çalıştırılıyor ve işçilerin yarısı asgari ücretin altında bir ücret alıyor. Göçmen işçilerin durumu bununla da sınırlı değil. Güvencesiz çalıştırılan göçmen işçiler, koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla birlikte adeta ölüme terk edilmiş durumda. Salgından dolayı kaç göçmen işçinin hayatını kaybettiğine dair net bir bilgi bulunmazken, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) 2020’nin ilk 6 ayındaki verilerine göre 45 göçmen işçi hayatını kaybetti.
Bu alanda çalışmaları bulunan Evrensel Gazetesi yazarı Ercüment Akdeniz MA / Kadir Güney’e göçmen işçilerin Türkiye’deki durumunu değerlendirdi
Kayıtsız çalışıyorlar
Türkiye’nin göçmenler ve mülteciler için bir geçiş bölgesi olduğunu söyleyen Akdeniz, Suriye iç savaşından sonra göçlerin daha da arttığına değindi. Akdeniz, ülkede 5 milyon civarında göçmen olduğunu ve göçmenlerin 2 milyona yakınının işçi olduğunu belirterek, göçmen işçilerin çoğunun kayıtsız ve güvencesiz çalıştırıldığının altını çizdi.
İşçi ücretleri
Avrupa Birliği’nin (AB) daha önce ucuz iş gücü olarak Bangladeş’i kullandığını, ancak şu an bu adresin Türkiye olduğuna dikkati çeken Akdeniz, bu durumun da Türkiye’deki mültecilerin işleri daha ucuza yapmasından kaynaklandığını söyledi. Göçmen emeği transferi sonucunda işçi ücretlerinin düştüğünü vurgulayan Akdeniz, “Güvencesiz olması nedeniyle maliyet de düştü. Patronlar açısından görünmeyen emek olduğundan tazminat söz konusu bile değil” diye belirtti.
Görünmeyen emek
Göçmen emeğinin iki kategoride değerlendirebileceğini söyleyen Akdeniz, bunların ise Suriyeliler ve öteki ülkelerden gelen göçmenler olduğunu ifade etti. Suriyeli işçilerin dil ve pazarlık yapmayı öğrenmesinden kaynaklı sonradan gelen mültecilere göre daha iyi durumda olduğunu kaydeden Akdeniz, ücret olarak yine de yerli işçiden daha düşük para aldıklarını dile getirdi. Akdeniz, “Afganistan, Pakistan ya da Türki cumhuriyetlerden gelenler felaket durumdalar. Pasaportla geliyorlar ama pasaportlarına insan şebekeleri, işverenler el koyuyor. Pasaportu elinden alındığı için hiçbir şeye itiraz edemiyor. Görünmeyen emek, görünmeyen muazzam bir zulümle karşılaşıyor” diye konuştu.
Van gölünde batan tekne
Van Göl’ünde batan teknede yaşamını yitiren mültecileri anımsatan Akdeniz, “Van Göl’ünde yaşanan facianın sorumlusu kim” diye sordu. Akdeniz, “Burada yaşanan facia ile iş cinayetinde ölen göçmen işçinin sorumluluğu bağlantılıdır. Burada esas sorun ucuz, güvencesiz göçmen emek transferidir. Siz sürekli bunları ister ve yolunu açarsanız bu insanlar ya gölde ya da iş yerinde hayatını kaybeder” şeklinde konuştu.
Sermayenin göçmen işçilere bakışı
Türkiye’de kayıt dışı ve güvencesiz göçmen çalıştırmak üzere sermayenin planının olduğunu ve bunu hayata geçirdiğini belirten Akdeniz, savaştan kaçmış insanlardan yararlandıklarını ve sömürdüklerini vurguladı. Akdeniz, “Artık büyük patronlar ve onların örgütleri de bu konuda çalışma yapıyorlar. Bunun için strateji geliştiriyorlar. Ayrıca meslek liseleri ve çıraklık eğitimi merkezlerinde yeni nesil mülteci çocukların eğitimi sağlanıyor. Bu konuda ciddi hazırlıkları var. En geç 5 yıl sonra Mersin’de bütün güneş panellerini Suriyeli işçiler kuracak” dedi.
Sendikaların eksikliği
Sermaye kesiminin göçmen işçi çalıştırma üzerine planlarının olmasına rağmen sendikaların bu konuya dair planlarının olmadığına dikkati çeken Akdeniz, bu konuda yönelim olarak sendikaları 3’e ayırarak, “Birinci kategoride ümmet-din kardeşliğini savunan fakat eşit haklardan kaçan bir Hak-İş anlayışı var. İkinci kategori milliyetçi anlayıştır. Bununla daha çok Türk-İş içinde tanık oluyoruz. Burada genel yaklaşım Türk işçinin sorunu varken yabancının sorunu ile uğraşmamaktır. Üçüncü yaklaşım, eşit hakları savunan bir sendikal anlayış. Bunu daha çok DİSK’te ve Türk-İş’in bazı sendikalarında görüyoruz. Fakat bu yetmiyor, söylemde kalıyor ve saha da bir karşılığı olmuyor. Sendikaların sahaya inerek göçmen işçilerle temas etmeleri ve taleplerini dinlemeleri gerekir” diye konuştu.
Çocuklar çalışıyor
Yabancılar için çalışma yasasında da değişikliklerin yapılması gerektiğinin altını çizen Akdeniz, çalışma izninin kademeli olarak işvereni kayıran bir içerikten çıkarılması ve işçilerin lehine bir yaklaşımla ele alınması gerektiği üzerinde durdu. Akdeniz, “Mülteci statüsünün düzenlenmesiyle beraber Türkiye’de çalışma durumu olan her emekçiye çalışma izninin verilmesi gerekir. Mültecilerin sigortasız çalıştırılmasına müsaade edilmemesi gerekir. Çocuk işçilerin çalıştırılmaması gerekir. Bunun yanında çocuklara ve ailelerine ekonomik desteğin sağlanması gerekir. Çocuğun okula kazandırılması gerekir” şeklinde konuştu.
Sendikalara üye olamıyorlar
Mültecilerin büyük bölümünün artık ülkelerine geri dönmeyeceğini, Türkiye işçi sınıfının bir parçası haline geleceğini ifade eden Akdeniz, sendikaların ortak bir örgütlenme stratejisi gerçekleştirilmesi gerektiğini kaydetti. Akdeniz, “Birkaç dilde propaganda yapılmalı. Kongrelerde sendika tüzüklerinin değişmesi gerekir. Göçmen işçilerin örgütleneceği alanlar açılmalı. Her kademede göçmen işçilerin kotaları olmalı. Göçmen işçiler sendikalar üye olabilmeli. Sendikaların fiili meşru mücadeleyi savunmaları, yasalara takılmamaları gerekir” diye belirtti.
Siyasi partiler unutuyor
Siyasi partilerin ise, göçmenleri değerlendirme konusunda eşit düzlemde olmadığını belirten Akdeniz, göçmenler konusunda sosyalist cepheden bakan partilerin günlük siyasi atmosfer içerisinde mültecileri unuttuğunu dile getirdi. Akdeniz, şöyle devam etti: “Bu duruma izin vermemek gerekir. Bütün politikaları 82 milyona göre değil 87 milyona göre yapılması gerekir. Anketlere baktığımızda parti tabanlarında göçmen düşmanlığı görülüyor. Bunun nedeni de ekonomidir. Çünkü göçmenleri rekabet unsuru olarak görüyor. Neden siyasi partiler göçmen ve mültecileri üye yapmıyor? Eğer siyaset yapılacaksa ve bu insanlar burada yaşıyorsa onların taleplerini de içeren ortak siyasi formülünde düşünülmesi gerekiyor.”
HABER MERKEZİ