Para icat olduğundan beri kalpazanlık ve simyacılık “mesleği” varlığını sürdürüyor. Kolay yoldan servet sahibi olmanın meziyet sayıldığı, özel mülkiyetin kutsandığı koşullarda kalpazanlar kendilerini “atanamamış borsacı-spekülatör” olarak görseler de cezaevi müdavimleri arasında olmaktan kurtulamadılar. Para basma ve cezaevine atma yetkisine sahip devletlerin halkın cebindeki parayı eritmek için yaptığı legal kalpazanlık (altına gümüş karıştırma, karşılıksız para basma) bir nevi yankesiciliktir. AKP’nin “Türkiye şahlanıyor, dünya bizi kıskanıyor, dış güçler…” sözcüklerinin gürültüsü içinde cüzdanımızın içindeki banknotlar buz kalıbı gibi eriyor. Karşılıksız basılan paralar, askeri harcamalar, yolsuzluk, israf vb. derken geriye A Haber’in demiri altına çevirdiğini iddia eden simyacı taktikleriyle sattığı boş hayaller kalıyor. “Yerli uçak, yerli araba, TL güç kazanıyor” simyasına kendini kaptıran azımsanmayacak sayıda insan var. Son döviz krizinde olduğu gibi hayallerle uyutulanlar gerçeklerle uyanıyorlar. Uyananları tekrar uyutma konusunda AKP eskisi gibi başarılı olamıyor.
Ekonomi kalpazanlık ekseninde yürütülünce, ekonominin üst yapısı olan siyaset sahtekârlık şeklinde tezahür ediyor. Eskinin sanayi burjuvazisi yerine, AKP’nin zengin ettiği yeni yetme ihaleci sermayedarlar sistem siyasetinin her alanına nüksederek çürütüyor. Saray koalisyonu ve onun çizdiği sınırlar içinde muhalefet yürütenler birbirlerine karşı sert sözler etseler de “alavere dalavere Kürt Memet kodese” diyerek “milli duruştan” asla ödün vermiyorlar. Bütün bu ortak yanlarına rağmen saray rejiminin sonunun görünmüş olması sebebiyle kavga etmeden duramıyorlar. AKP’yi artık mevcut dengeler ayakta tutamıyor. Tek başına iktidarı koruyabilmek adına nasıl ki geçmişte rüşvet ve baskıyla DP-ANAP birleşmesi engellendiyse, şimdi de yeni entrikalara ihtiyaç duyuyor. Saray rejimi, ayakta kalmak için boşa koysa dolmuyor, doluya koysa almıyor. Seçim kanunuyla oynamak, muhalefet partilerinden para karşılığı milletvekili transferleri yapmak alternatifler dahilinde. Ne var ki, küçük çaplı operasyonlar saray rejiminde oluşan karadeliği kapatamıyor.
AKP çıkış yolu bulamadığı ölçüde tarihte denenmiş olayları tekrarlayarak ruh çağırma ayinleri yapıyor. Osmanlı’nın Alevi-Bektaşi Tekkeleri’ni baskı altına alıp bu tekkeleri Nakşi tarikatının himayesine vermesine benzer biçimde muhalefet partilerinin kadro ve politikalarını saray rejimi belirlemek istiyor. Mevcut siyasetler üzerinde yeterince tahakküm kuramadığı ölçüde orijinallerinin yerine imitasyon partiler kurdurtma yolunu seçiyor. Sarayın sosyal demokratı, sarayın milliyetçisi, sarayın Kürdü, sarayın Alevisi, sarayın solcusu yaratma amacıyla devşirdiği şahıslar üzerinden çeşitli hazırlıklar yapılıyor. Muhalefet içinde hizipler örgütlemek ya da AKP içinden birilerine bizzat görevler vererek çakma siyasi yapılar oluşturma girişimleri sürüyor. TKP önderi Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’de katledilmesi sonrasında dönemin önde gelen ırkçılarına devlet eliyle kurdurtulan “sahte TKP” olayından feyz alınarak sahte siyasi yapılar tedavüle konuluyor.
Sarayın imitasyon siyaset imalatının karşısında yalnızca sahici siyaset yapanlar, uydu olmayı reddedenler, krala yaslananların kralla birlikte devrileceğinin bilincinde olanlar durabilir. Saray için çember daralıyor. Muhalefet tarafında hiçbir şey yapmadan her şeyin değişmesini bekleyenler daha çok bekleyecekler. Özgürlük mücadelesinde can verenler, hapishanelere doldurulanlar egemenlerin yalanlarına, silahına karşı boyun eğmediler ama saray rejimi çökerken sadece boyun eğmemek artık yeterli değil. Demokratik cephenin kurulması için öncü olmak, emekçilerin ve ezilen hakların kaderini düzen partilerinin keyfine terk etmeyecek bir hat oluşturmak gerekliliği ortada başarılması gereken bir görev olarak duruyor.