Bazen bir şey yapmak gerekir. İlle de sonuç alması gereken bir şey değildir o. Hatta yaptığınızda işlerin çok daha kötüye gitme ihtimali çok yüksektir ama yine de bir şey yapmak gerekir, yaparsınız.
7 Ekim 1944’te, Auschwitz-Birkenau Ölüm Kampı’nda ayaklananlardan birinin çok sonraları söylediği tam buydu: “Bu girişimde bazılarımızın yok olacağı aşikârdı. Hiç kimse bunun gerçekten işe yarayıp yaramayacağını merak etmedi, önemli olan bir şeyler yapmaktı!”
Kamplarda direniş örgütleri
Nazi toplama kamplarının tarihi genel olarak Almanların duruma tam olarak hâkim olduğu, tutsakların ise teslimiyet içerisinde ölümü kabullendiklerini bir durumu anlatır bize. Ama sonu çoğu kez katliamlarla bitse de kamplarda firarlar ve isyanlar da eksik olmamıştır. En azından komünistler ve radikal Yahudi gençlik örgütleri en zorlu koşullarda bile örgütlü ilişkilerini koruyabilmişlerdi.
Auschwitz-Birkenau’daki Sonderkommando isyanındaki Rosa Robota ve diğer üç kadın Ala Gertner, Regina Safirsztajn ve Ester Wajsblum o sözünü ettiğimiz insanlardandı işte. Hepsi birbirinden değerli bu dört kadının öyküleri de birbirinden ilginç. Rosa’nın ötekilerden bir farkı ya da üstünlüğü yok ama belki de en çok riske girmesiyle öne çıkıyor.
1921’de Polonya-Ciechanow’da doğmuştu Rosa. Ciechanow Gettosunda ‘Hashomer Hatsair’ adlı sosyalist-siyonist bir gençlik hareketinde aktif rol oynadı. Sonunda 1942’de ailesiyle birlikte Auschwitz’e gönderildi. Orada tüm ailesini kaybetti. Rosa, ölülerin kişisel eşyalarının ayrıldığı, cesetlerin gömüldüğü ‘Sonderkommando’ biriminde çalışırken, kısa sürede kampın Yahudi direnişçileriyle temasa geçti.
Sessiz ve derinden
Önceleri dayanışma temelli küçük işler yapıyorlardı ama sonradan iş büyüdü. Almanlar cephelerde durum kötüye gittikçe fırınları daha üst kapasiteyle çalıştırırken, elbette bütün soykırımın canlı tanıkları olan Sonderkommando birimini de sağ bırakma niyetinde değillerdi. Tam bu sıralarda Auschwitz’deki Yahudi yeraltı örgütü, Rosa’dan top mermilerinin patlayıcılarını imal eden Wichsel-Union Metallwerke fabrikasından patlayıcı kaçırarak, Sonderkommando üyelerine getirmesini talep etti. Rosa, fabrikanın barut imalat bölümünde çalışan üç Yahudi kadın esir ile iletişime geçti. Ala Gertner, Regina Safirsztajn ve Ester Wajsblum büyük bir risk alarak patlayıcıları kibrit kutularında dışarı çıkarmayı başardılar. Yürütülen operasyonda yaşları 18 ile 22 arasında olan 20 Yahudi kadın esir de rol oynadı. Rosa onlardan aldığı patlayıcıları Sonderkommandolara teslim ediyordu. Onlar da patlayıcıları cesetlerin altında gizleyerek taşıyorlar ve krematoryumda gizliyorlardı. Hazırlıklar böyle devam etti.
Soğuk betonun üstünde
Sonunda, 7 Ekim 1944’te Sonderkommando isyanı başladı. Bir krematoryumu ele geçiren isyancılar fırınları tümüyle yok etti. Arada işkenceleriyle tanınan bir ‘kapo’yu da fırında yakmayı unutmadılar. Yüz yüze çatışmada dört SS askerini öldürmeyi de başardılar ve yüzlercesi kamptan kaçtı. Ancak Gestapo hızla toparlandı ve korkunç bir misillemeye girişti. Kaçanların tamamı yakalanıp kurşuna dizilirken, kampın içinde isyana katılsın katılmasın yüzlerce mahkûm katledildi. Ama Gestapo’ya bu kadarı yetmiyordu. Patlayıcıların kökenini de araştırdılar ve Ala Gertner, Regina Safirsztajn ve Ester Wajsblum’a ulaştılar. Üçü de bütün işkencelere rağmen konuşmayınca önce serbest bırakıldılar. Ancak Naziler bu kez gruba bazı ajanlar yerleştirerek bilgi sağladılar ve bu kez Rosa ve diğer üçü tutuklandı. Yine konuşmadılar ama artık Gestapo daha fazla bilgi sahibiydi.
Devam edin! Devam edin!
Ölüm kesindi onlar için. Son gece, bir işkenceciyi ikna eden Rosa’nın hemşehrisi ve direniş örgütü üyesi Noah Zabludowicz, onu görebildi: “Rosa’nın hücresine girdim. Soğuk betonun üstünde yatan adeta bir paçavra yığınıydı. Rosa yüzünü bana döndü ve son sözlerini söyledi. Kimseye ihanet etmemişti. Yoldaşlarının korkması için bir neden yoktu. Bizim devam etmemiz gerekiyordu. Eylemlerimizin sürecek olduğunu bilmesi onun ölümünü kolaylaştıracaktı. Dışarıdaki yoldaşlara verilmek üzere bir not uzattı bana. Notta, ‘Hazak ve Amatz’ (Güçlü ve cesaretli olun) yazıyordu.”
Rosa ve diğerleri kurtuluş gününü göremedi. 6 Ocak 1945’te, Kızıl Ordu kampa girmeden birkaç hafta önce, Rosa, Ala, Regina ve Ester mahkûmların önünde idam sehpasına çıkarıldılar. Dördü de idam edilmeden önce aynı sözcüğü haykırdı: Nekamah! İntikam!
***
Bazen bir şey yapmak gerekir gerçekten. Sonu kötü biter, tamam. Kötü biteceğini de bilirsiniz belki. Ama işte öyledir, bazen bir şey yapmak gerekir, yaparsınız.