İstanbul Sözleşmesi’nin hedef haline getirilmesine karşı İzmir’de yapılan eylemde polisin şiddetine maruz kalan kadınlar, “İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak kadınların tarihsel sorumluluğudur, vazgeçmeyeceğiz” dedi
İzmir Kadın Platformu, İstanbul Sözleşmesi’nin hedef alınmasına karşı önceki gün Alsancak semtinde yürüyüş yapmak istedi. Polisin yürüyüşü engellemesine rağmen yürümekten vazgeçmeyen kadınlar, polis şiddetiyle gözaltına alındı. Polis tarafından saçı çekilerek gözaltına alınan Pınar Usta, “Eril barikata karşı kadınların barikatını kurduk, müdahaleleri bu yüzden daha sert oldu. Kadın barikatını aşmak için şiddeti attırdılar” dedi. O gün yaşananları ve sonrasını Mezopotamya Ajansı’ndan Sevda Aydın’a anlattılar.
‘Kaburgalarıma tekme atıyorlardı, nefessiz kalmıştım’
Türkiye’nin dört bir yerinde kadınların İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için eylemler yaptığını belirten Usta, İzmir’de uygulanan şiddetin, İstanbul Sözleşmesi’nde suç olarak gösterdiği tüm unsurları içerdiğini ifade etti. Saçını çeken polisin tutumunu eleştiren Usta, “Beni zaten tutuyorlardı, kaburgalarıma tekmeler atmışlar, nefes bile alamıyordum. Saçımı çeken polisin hiçbir gerekçesi yoktu. Eylemde açıklama yapma ve yürüyüş yapma hakkımızın ihlal edildi ve haksız yere işkenceye uğradık. 6284’ü uygulaması, faillerin yargılanmasını sağlamakla görevli kolluk güçleri erkek şiddetini yeniden üretti” şeklinde konuştu.
‘Sonuna kadar direneceğiz’
Türkiye’de eylem yapmak, yürüyüş yapmak isteyen tüm kesimlerinin önüne keyfi nedenlerle barikatlar kurulduğunu aktaran Usta, “Kadınların yaşam hakkı olan İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, uygulatmak için bu barikatı aşmamız gerekiyordu. Bu yüzden vazgeçmeden, sonuna kadar direndik” diye konuştu.
‘AKP’nin kararını tanımıyoruz’
Eylemin İzmir’deki kadın hareketi için önemli bir adım olduğunu vurgulayan Usta, “Polisin alenen işkence etmesine rağmen kadınların alandan ayrılmadan, direnmeye devam etmeleri İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya aynı dirençle devam edeceğimizin de bir göstergesi oldu” diye belirtti. AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi’ne dair 13 Ağustos’ta yapacakları görüşmeye de değinen Usta, kadınların ve tüm demokrasi güçlerinin İstanbul Sözleşmesini savunmaya, bunun için ortak mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi. AKP’nin kendi MYK’sini toplayıp, İstanbul Sözleşmesi’ne, kadınlara dair kararlar alabildiğini kaydeden Usta, “Ama bu kararlar bizim için yok hükmündedir” dedi.
‘Sözleşme bizim yaşam teminatımız’
“İstanbul Sözleşmesi kadınların yıllarca vererek kazandığı bir haktır” diyen eylemin tertip komitesinde yer alan Evrim Çakır ise, bu yüzden sözleşmeyi savunmanın kadınların tarihsel sorumluluğu olduğunu ve vazgeçmeyeceklerini kaydetti. İstanbul Sözleşmesi’nin hedef alınmasının ardından tüm Türkiye’de olduğu gibi İzmir’de de kadınların “İstanbul Sözleşmesi yaşatır, vazgeçmiyoruz” sloganı etrafında yan yana geldiklerini söyleyen Çakır, bir kampanya süreci örgütleme kararı aldıklarını söyledi. Kampanyanın ilk startını 5 Ağustos’ta, sözleşmenin görüşüleceği gün yapmayı planladıklarını belirten Çakır, 5 Ağustos’ta ÖSYM önünde yapılan eylemden bir gün önce komitedeki tüm kurumların İzmir Emniyetince aranarak, yürüyüşün engelleyeceklerini duyurduklarını aktardı. Bu bilginin ardından komite olarak toplanarak, bir değerlendirme yaptıklarını dile getiren Çakır, “İstanbul Sözleşmesi’nin yıllarca kadınların mücadelesiyle kazanılmış bir hak ve tarihsel sorumluluk yüklüyordu tüm kadın örgütlerine. Kadınların ölüm ve yaşam arasındaki bu çizgimize sahip çıkmak bu yüzden çok önemliydi” diye belirtti.
Polis suç işlemiştir
5 Ağustos’ta ÖSYM önünde yüzlerce kadının buluştuğunu belirten Çakır, “Polisle yapılan müzakerede İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmek istenmesine karşı yürüyüş yapacağımızı, bunun anayasal bir hak olduğunu söyledik. Engellenir, müdahale edilirse, İzmir Emniyetinin suç işleyeceğini söyledik. Bugün şiddet, taciz, tecavüze karşı kadınları koruyan, sözleşmeyi sahiplenen kadınlara saldırmak, faillerle suç ortaklığı yapmaktır gözümüzde. Uyarımıza rağmen polis barikatı kuruldu” dedi.
Polisten kadın düşmanı işkence
Tertip komitesinin polisin tavrına karşı geri adım atmadan barikatın önünde kol kola girerek direndiğini aktaran Çakır, o anları ve yaşadığı gözaltı sürecine dair şunları söyledi: “Biz barikata doğru yürümeye başlayınca polisler saldırdı. İlk gözaltına alınanlardan biriydim. Polis beni alıp, çevremi sardığından arkadaşlarımın biraz geç haberi oldu. Polisler gözaltı aracına sokamayınca beni, yerde tekmelediler. Ters kelepçe takarak, araca soktular. Bu esnada sürekli küfür ve hakaret ettiler. Otobüse bindirildim, beni diğer kadınlardan ayrı bir alanda tuttular. Güvelik şubeden adının Sinan olduğunu bildiğimiz ve buradan teşhir etmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü Sinan adlı kişi tüm kadın eylemlerinde, kadınlara karşı düşmanca bir tavır sergiliyor. O gün de bana aracın içinde kadınlardan ayrı bir yerde tutarak, hakaretlerde bulundu ve fiziki şiddet uyguladı. Kadınlara işkence yapmakla ünlenmiş Sinan adlı kişiyi ve ‘Kolunu kırın’ diyen, bayılana kadar darp eden oradaki tüm emniyet mensupları hakkında suç duyurusunda bulunacağız, sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız.”
Gün gelir bu abluka da dağılır
Türkiye’de son 8 yıldır kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırılara karşı sokaklara çıktıklarını dile getiren Çakır, “Kadınlar asla geri adım atmadı. Bu eylem de aslında İzmir’de Gezi Direnişinden sonra barikatlara, saldırılara rağmen geri adım atılmayan ilk eylem oldu. Şiddete ve ablukaya rağmen alandan ayrılmadılar. Kadınların birbirine tutunarak, alanda saatlerce kalması, ‘Bir kişi daha eksilmeyeceğiz’ sözünün karşılığı oldu. Her şeye rağmen kadınların vazgeçmemesi İstanbul Sözleşmesi’nin bizim yaşam hakkımız olduğunu ve yaşamımıza sahip çıktığımızın da bir göstergesi oldu” dedi.
Bizi nefessiz bırakanlara öfkeliyiz
Türkiye’de her gün bir kadının öldürüldüğünü, öldürülen her kadınla tüm kadınların nefesinin kesildiğini söyleyen Çakır, son olarak şunları söyledi: “Bu korkuyla yaşamaktansa, sonuna kadar haklarımıza sahip çıkma isteğiyle direndi kadınlar. Biz bu cüret ve iradenin yanında olduk. Çünkü biz nefes alamıyorsak, bize nefes aldırmayanların nefes aldırmamak istiyoruz, bu kadar büyük öfkemiz.”