AKP-MHP iktidarı saldırılarını yoğunlaştırma ve karanlığı pekiştirme yönündeki adımlarını hızlandırdı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş iktidar adına, iktidarın halet-i ruhiyesini, zihniyetini ve paniğini minberde kılıçla sembolize etti. İktidarın Ayasofya gösterisi; kaba, iknadan uzak, hileli bir söylem temelinde örgütlendirilmiş bir gösteriydi. İktidar insanlığın ortak mirası olan bir eser üzerinde, inanç değerleri ve din üzerinde istismarcı bir yaklaşım sergiledi. İstismarda AKP iktidarının bir numara olduğuna kuşku yok. AKP-MHP iktidarı Ayasofya’yı camiye çevirmeyi tarihi bir zafer olarak sunuyor. Devletin denetimi altındaki bir mekân üzerinde bu kadar yüksek düzeyde bir şov, bir baskılama ve kıyıcılığı sergilemesi esef verici bir durum. İktidarın oluşturduğu yapay havanın, baskıcı atmosferin, algı operasyonunun dışındaki tablo ise daha farklı.
Bir de dikkatlerimizi “101 Aksaçlı”nın Türkiye tablosuna yönelik ortaya koydukları gerçeğe çevirelim.
Şöyle diyorlar:
“Görüp geçirdiklerimize dayanarak söylüyoruz:
Ülkemiz bugüne kadar böylesine koyu bir karanlık, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, toplumsal doku çürümesi, dünyada yalnızlaşma, itibarsızlaşma yaşamamıştı. Anayasa fiilen askıya alınmış durumda, bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı Saray’ın emri altında. Tam bir keyfîlik ve baskı ortamında demokrasinin ve hukukun son kırıntıları da süpürülüyor.”
Bu satırlar “101 ‘Aksaçlı’dan bildiri” başlığıyla kamuoyuyla paylaşılan metinden alınmıştır.
İktidarın ördüğü karanlığın, haksızlığın, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin üstünü Ayasofya gösterisiyle örtmeye çalışması karanlığı derinleştirme yönündeki açık ısrarını gösteriyor. İktidarın toplumu ve demokratik muhalefeti nefessiz bırakma yönlü saldırıları tüm yoğunluğuyla sürüyor. İktidarın demokratik Kürt siyasetine yönelik saldırıları günlük ve anlık operasyonlar temelinde süreklileştirmesi, kadınlara yönelik saldırının sistematik bir hal alması, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal girişimi, Çoklu BaroYasası, Bekçilik Yasası, Sosyal Medya Yasası son dönemin saldırı hamleleridir.
İktidarın 24 Temmuz Ayasofya gösterisinde hafızalarda yer edinen ve iz bırakan esas noktalar kılıç ve ‘lanet’ söylemi oldu. İktidar bir taraftan kılıçla yayılmacı, fetihçi hevesleri kamçılayarak savaş, çatışma, düşmanlaştırma politikasına gaz verirken diğer yandan ‘lanet’ söyleminin odak noktasına, Ayasofya’nın konumunu müze olarak belirleyen rejimin kurucu kadrosu, lideri ve ekibini koydu. Bunu bir biçimiyle devam ettireceği de görülüyor; dozunu bazen düşürse de, yumuşatma ihtiyacını duysa da sürdürecektir. Yeni rejim inşası için buna ihtiyacı olduğunu biliyor.
Ana muhalefet partisi CHP de bunu bir biçimde kabullenme ve destek olma konumunu sergiliyor.
CHP’nin iktidarın politikalarına angaje olması, destekleyici pozisyonu sırf Ayasofya meselesinde ortaya çıkan bir durum değil.
CHP’nin AKP iktidarının temel politikalarını toplumun geniş kesimlerine kabullendirmede etkili bir rol oynadığı açıktır. CHP kendisi açısından üç noktada ısrarlı bir yaklaşıma sahip oldu. Bunlardan bir tanesi şudur: CHP, AKP iktidarına karşı muhalefet yapmama, daha doğrusu AKP iktidarının siyasetini tamamlama yönünde bir siyaset izledi. Suriye savaşında, Ortadoğu politikasında, Kürtlere yönelik saldırıda iktidarın politikalarını bir süreklilik içinde destekledi. İkinci nokta ise; devrimci-demokratik muhalefeti zayıflatma yönünde iktidarın saldırılarına desteğini sergilemiş olmasıdır. İktidarın HDP’ye yaptıklarında; milletvekillerinin, belediye başkanlarının, Kürt halkının siyasetçilerinin hapse konulmasında CHP’nin sergilediği katkı, yine KHK’lilere, akademisyenlere, meslek örgütlerine yapılanlara yönelik CHP’nin sessizlik içinde kalması veya çok alt sınırda bir tepkiyle kendini sınırlandırması iktidar açısından altın değerinde bir destektir. CHP’nin iktidara diğer bir desteği ise; toplumsal ortamı apolitikleştirmede ve toplumsal dinamikleri, muhalefet dinamiğini pasifize etmede oynadığı roldür. Toplumsal tepkilerin, taleplerin sokağa yansımasını özellikle sakınılması gereken bir yaklaşım olarak ortaya koyuyor. CHP, taleplerin, tepkilerin, öfkenin toplumsallaşmasını, toplumsal enerjiye dönüşmesini ve dönüştürülmesini özellikle sakınılması ve uzak durulması gereken bir yaklaşım olarak ele alıyor. CHP’nin, CHP yöneticilerinin söylemleri, konuşmaları, politika yapma tarzlarının demokrasiye ve demokrasi mücadelesine güç ve enerji sağlayan hiçbir tarafı yok. Aksine, bu alandaki enerji ve gücü tüketme, edilgenleştirme eksenli bir yaklaşıma ve üsluba sahipler. CHP, toplumun ve demokratik kesimlerin taleplerine ve tepkilerine bazen sahip çıkıyor görüntüsü verse de esas amacı marjinalleştirme ve o zeminden dışlanmamadır.
CHP’nin yaklaşımını CHP’nin sağcılaşmasına bağlayanlar, muhafazakâr kitlenin desteğini CHP’ye çekme yönünde bir yaklaşımdan dolayı olduğuna yoranlar var. Kanımca AKP-MHP iktidarının öncülüğünde inşa edilen despotik, baskıcı, faşizan rejimin kurumsallaşmasına güç verme, destek sunma ve bu temelde demokrasi dinamiklerinin atılımını ve enerjisi barajlama, kontrolde tutma CHP siyasetinin ve siyasetçilerinin temel dürtüsüdür.
AKP-MHP iktidarı Ayasofya’da kılıç üzerinden siyasetlerinin mesajını verdiler. CHP de 37. Olağan Kurultayı’nda Divan Başkanlığı’na Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nu oturtarak aynı mesajı verdi. Çerçioğlu bir uçak füzesi üzerine kendi adı ile birlikte, Efrîn’i ve ‘Zeytin Dalı’ ismini yazarak Efrîn’e yönelik saldırıyı destekleyen bir mesajı kamuoyu ile paylaşmıştı. CHP, kurultayında Çerçioğlu’nu divana oturtarak yeni rejimin inşasında AKP-MHP iktidarının politikalarının yanında olduğu mesajını vermiş oldu. Böylece, Çerçioğlu’nun paylaşımlarını bir biçimde kurumsallaştırdı. Kılıç ve bomba siyasetinin birbirlerini bütünledikleri ve dayanışma içinde oldukları bir dönemden geçiyoruz.
101 Aksaçlı’nın kamuoyu ile paylaştıkları metinde şunlar dile getirilmişti:
“Topyekûn tehdit ancak topyekûn karşı koyuşla bertaraf edilir. Çözüm; bütün muhalefet güçlerinin, kendi çizgilerini, kendi varlıklarını koruyarak temel ilkelerde buluşacakları demokrasi ittifakını gecikmeden kurmaktır.”
CHP’nin beklentilere cevap olacağını hiç sanmıyorum. Demokrasi cephesini kurma potansiyeli ve olanakları başka biçimde mümkündür; arayış ve çaba, güven ve umut anlamlı sonuçlar üretecektir, tıpkı ‘101 Aksaçlı’ bildirisinde olduğu gibi.