Bazan modası geçmiş laflar ediyoruz.
Mesela “biz Türkler ve Kürtler etle tırnak gibiyiz” lafı gibi.
Eğer birbirimizden ayrılamayacağımızı ilan etmek istiyorsak, daha inandırıcı, daha çarpıcı, şoke edici, ayıltıp bayıltıcı laflar icat etmeliyiz.
Neden? Çünkü bu “et tırnak” benzetmesi Kürtlerden çok Türkler tarafından kullanılmakta. Türkler böylece Kürtleri ne kadar çok sevdiklerini ifade etmekte. Kürt ayrılıkçısı bir arkadaşım bu analojik-biyolojik lafın ne kadar inandırıcı olduğunu işkence sırasında anladığını söylemişti. Kerpetenle tırnağına asılmışlar. O zaman Türkle-Kürdü birbirinden ayırmanın ne kadar can acıtıcı, trajik, üzünç bir şey olduğunu anlamış. (Ayrılıkçılıktan vazgeçmiş.)
Kürtlerin ise Türklere olan sevgilerini dile getiren bir deyişleri yok.
Çok ayıp.
Geçenlerde Kars’ın Digor ilçesinden bir Kürt askerin kışlada “şüpheli ölümü” ile ilgili bir haber okudum.
“İşte dedim kendi kendime, Kürtler Türkleri ne kadar sevdiklerini ifade etmek için bu haberden yola çıkabilirler.” “Ölümüne aşk” hakkında konuşabilirler.
Evet, şöyle diyebilirler:
“Biz Kürtler Türkleri öylesine severiz, onlara öylesine bağlıyızdır ki, evladımızı elinden tutup, kışla nizamiyesinde Türk subaylarının eline teslim ederiz.”
Bu çok etkili bir ifadedir.
Ben şahsen mesela Ermenistan’da ve Azerbaycan’da Kürtlerin Türklere olan sevgisini dile getiren bu ifade hakkında Ermenilerin ve Azerilerin ne düşündüğünü gazeteci olarak soruşturdum:
“Muhterem Ermeni kardeşim, sen Azerbaycan vatandaşı olsaydın, oğlunun Azerbaycan ordusunda askerlik yapmasına ne derdin?”
“Muhterem Azeri kardeşim, sen Ermenistan vatandaşı olsaydın, oğlunun Ermeni ordusunda askerlik yapmasına ne derdin?”
Yemin billah cevaplara çok şaşırdım. Sorumu duyanlar önce suratıma uzun uzun hayretle baktılar. Sonra kaşları çatıldı, gözleri kısıldı, burun delikleri açılıp açılıp kapanmaya başladı…
“Bir Ermeni olarak oğlumu kendi elimle Azeri ordusuna vereceğime, onu kendi ellerimle çarmıha gerer, susuzluktan can çekişe çekişe gebermesini seyrederim.”
“Bir Müslüman ve Türkmen Azeri olarak oğlumu Ermeni çavuşunun eline teslim edeceğime onu ve de onu doğuran anasını cayır cayır yakarım…”
Vahşete bakar mısınız?
Çok ayıp.
Bir bu Ermeniyle, Azeriye bakın, bir de bizim Digorlu Kürde bakın.
Asalet, insaniyet, birbirine sevgi, güven, kardeşlik, bağlılık kimde? Elbette bizimkinde.
Ona soruyorsun:
“Değerli Kürt kardeşim sen bir TC vatandaşı olarak oğlunun Türk ordusunda askerlik yapmasına ne dersin?”
Gururla cevap veriyor:
“Vatani vazifesidir, elimle götürür teslim ederim”…
Bu çok ciddi bir yaklaşımdır. Hiçbir millette görülmemiş bir konsepttir. Paradigma bile denebilir. Hatta bana sorarsanız “kendini aşmadır.”
İşte gördüğünüz gibi, Kürtlerin Türkleri ne kadar sevdiklerini, onlardan asla ayrılamayacak kadar onlara bağlı olduğunu test etmek istiyorsanız onlara soracaksınız:
“Oğlunu elinden tutup kışla nizamiyesinde Türk ordusunun başçavuşuna teslim eder misin?”
Bu soruya “ederim, şeref duyarım” diye cevap veren Kürt, bilin ki Türkü sevmekte, ona bayılmakta, ondan ayrılamamakta, ona olan bağlılığından heyecan duymaktadır.
Ve yine bilin ki, “etle tırnak” halt etmiş, Kürdün böylesi milli birlik ve beraberliğimizin çimentosudur.
Oğlunu elinden tutup kışlaya götüren Kürt baba kadar hiç kimse “ülkenin ve milletin tekliğine”hizmet edemez.
Aşk olsun yani…
Böyle bir hizmet sorumluluğunun yanına tek bir Ermeni ya da Azeri asla yaklaşamaz. Ermenilerin Azerilere, Azerilerin Ermenilere ruhları nefret doludur, oğlu kışlada nöbet tutan Kürt babanın kalbi ise aşkla çarpar.
Aradaki farkı dikkatinize arz ederim.
Yalnız kafamı meşgul eden bir hususu da nazar-ı dikkatinize celbetmeme izin veriniz:
Babası tarafından kışlaya sapasağlam teslim edilen Digor’lu Osman’ı kim, neden öldürdü?