Kapitalizm, çokça bahsedildiği gibi sadece bir vahşi/ekonomi üzerine kurulduğu gerçeğinin artık bir anlamda ekonomiden başka her şey olduğu gerçeği göstermektedir. Öyle ki Kapitalist Moderniteye evrilmesi durumuna değin, aslında yaratılan bir zihniyet tasarımının da görülmesi gerçeğiyle yüz yüzeyiz.Yaratılan kavram kargaşısından, tamamen sistem için üreten bilimine kadar ve bugün ulus-devlet mantığı üzerine yarattığı şekilenmeye kadar ve bunların sonucu toplum-birey karmaşasının yanında, halklar ve coğrafyalar arasına konulan suni sınırlara da bakarsak yaratılanın aslında daha çok kapsamlı vahşi bir sistem olduğu açıktır. Özellikle toplum-birey çelişkisi, böl-yönet mantığının zihnen de işgali ile tamamlanınca aslında her şey tam da sistemin istediği şekilde bir çarkın işleyişini hiç durdurmayacak cinsten durum halini alıyordu. Ve yaşanan en ufak bir kaos durumunda toplum-birey ve halklar arasında yaratılan düşmanlaştırma sonucu var olan çelişkiler gün yüzüne çıkınca bu durum daha çok kendini acı bir şekilde hissetirmektedir.
Kısacası uzatmadan meselemize gelirsek, mayıs ve haziran başından eylüle kadar süreci artık Türkiye’de orman yangını mevsimi olmuş diyebiliriz. Kimi alanlarda yıllardır süre gelen çatışmalı sürecin sonucu çıkan yangınlar, sonrasında bir anlık dikkatsizlik ya da çokça ‘’bilinmeyen nedenlere’’ bağlı yangınlar ile sebepleri ortaya koyarken, öte taraftan hâlâ müdahale anında ortaya çıkan eksiklikleri tartışmış ya da ortaya koymuş değiliz. Bunun yanında bir de eksik ‘’orman’’ kavramı algılayışımız var, öyle ki orman diyince aklımıza sadece ağaçlar gelirken, bir ormanın barındırdığı canlılar aklımıza gelmez.
Ve bunun yanında başta belirttiğimiz çelişkiyi açıklamaya çalışalım. Evet bir orman yangınıyla ile bu çelişki açığa çıkabiliyor, kısaca Lice yangınına gelmek istiyorum. Lice’ye bağlı Dibek, Yolçatı, Çağdaş, Cimar ve Henyat mahalleleri arasında kırsal alanda çıkan yangın, rüzgârın ve sıcaklığın da etkisiyle çoğu açıdan turnusol kağıdı oldu. Halkın kendi imkanlarıyla söndürmeye giriştiği yangın, çok sonradan alana gelen itfaiyelerin, alanın engebeli olması durumundan yetemiyor oluşundan, halk can havliyle söndürmeye çalışırken, öte taraftan sosyal medya üzerinden htagler ile çağrılar yapılmaya başlandı. İtfaiye yetmiyorsa havadan müdahale gerekir, fakat havadan müdahale gelmeyince ve sonrasında soğutma çalışmalarının da yapılmaması ile birlikte yangınlar tekrardan başlamış, günlerce sürmüştür.
Ve buna karşılık diğer yaşananlara gelince, ülkedeki doğa savunucuları bir anlamda buna destek vermiş olsalar da, sosyal medyada yapılan kampanyaya yapılan yorumların yanında, çeşitli kurum ve partilerin sessizliği toplum olarak yaşanan ayrışmayı anlatıyordu. Öyle ki ağaçların da bir dilleri, ırkları olduğunu öğrenmiş olduk. Sonrasında savunulacaksa her/kes kendi dilinden konuşanı, korusun, savunsun, söndürecekse onu söndürsün durumunu açığa çıkardı. Tabi sadece bu durum da değil Orman Genel Müdürlüğü’nün 24 saatte 19 orman yangını çıktığı diye kamuoyuna açıkladığı listede Lice yoktu. Doğrusu, bu kadar saatte bu kadar yangın sayısına takılınca belki Lice’ye takılmamıştır kimse, diye naçizane sadece umut etmek istiyor insan.
Hal buyken, doğrusu bir ağacın öyle dili filan yoktur, bir yoldan geçtiğiniz de soluklanıp, gölgelenmek isterseniz, size rahatlıkta doğanın sunduğu cömertlikle bunca şeye rağmen gölgesini esirgemez. Öyle ki dilinizi de sormaz, nereli olduğunuzu da, çünkü bir ağaç oksijeniyle, gölgesiyle, nefes oluşuyla tek derdi yaşatmaktır. Çünkü, düşmanlık na/insanın işi, zira yaşananlar insansızlık durumu, Kapitalist Modernite’nin endüstriyalizm ideolojisi ile fabrikada ürettiği bir meta gibi, adeta istediği özellikte sipariş eder gibi çokça milliyetçi, azami düzeyde bireyci, bir o kadar da üç maymunu oynatmak istediği bireyi yaratabilir olduğu durumu gerçeğinden çıkışla artık istenen bireyi de yarattığını görebiliriz.
Ve biraz acı gerçeklere gelirsek, 2013’ten beridir uygulanmaya konulmaya çalışılan endüstriyel plantasyon ve Orman Genel Müdürlüğü’nde bulunan ağaçlandırma yetkisinin, endüstri üretim amaçlı şirketlere devredildi. Ve yüzlerce ormanlık alan ‘’turizm bölgeleri’’ denilerek, otel sermaye şirketlerine bırakıldı, öyle ki ‘’rant amaçlı yangınlar’’ kavramını literatürümüze eklemiş olduk. Ve 2019 itibariyle resmi verilere göre en çok ormansızlaştığımız yıl diye tarihe geçmiş olduk ve bu yıl yaşanan yangınlar, ağaç kesimleri ve bahsettiğimiz uygulamalar sonucu 2020 ile beraber nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalacağımız korkutan gerçekliği karşısında, bir diğeri ise doğanın bile dillere, memleketlere, sınırlara hapsedilmişliğinin korkusu…