CHP, Kılıçdaroğlu liderliği altındaki büyük kurultaylarından birini daha yaptı geçenlerde. Devletçi sistem aklının Kılıçdaoğlu’nda simgelenen yol haritasının bu durağındaki en reel sonuç şudur: sağcılaşmada derinleşme. Gerisi hikayedir.
Ama zaten, CHP “solcu”luğu denilen ideolojik ucubenin tarihsel pratik karşılığı, solun, dünya halkları ve ezilenlerinin mücadeleleri içinde ortaklaşmış evrensel toplumsal ve politik değerlerinin iğdiş edilmesinden başka bir şey olmamıştır. CHP’nin solculuğu, kurucusu ve koruyucusu olmakla övündüğü “müesses nizam”ın tepeden tırnağa sağ siyasete dayalı temellerine bağlı kalmıştır her daim. Yani o, sağın kendi solcusudur; sermaye egemenliğinin ve tekçi Cumhuriyet’in Sünni, milliyetçi, cinsiyetçi yolunun has yolcusudur. Gerisi “efsane”dir.
O da zaten, devletin tepesine çöreklenmiş ve toplumun hücrelerine kadar yerleşmiş müesses nizam aklının, halkı oyalamak için uydurduğu “orta oyunu”dur.
Son kurultay, işte bu reel sağcı derinleşme hamlesinin üzerini örtmek için tezgahlanan büyük orta oyun olarak karşımızda duruyor. Efsane sürdürücülüğünün yeni senaryosunu Kılıçdaroğlu açıkladı; İkinci Yüzyıl Çağrısı!
Neymiş;
Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracaklarmış.
Halk iktidarı kuracaklarmış.
Toplumsal barış ve huzur getireceklermiş.
Kürt sorununu demokratik çözümünü Meclis’te sağlayacaklarmış.
İşsizliğe son vereceklermiş.
Yoksulluğu yok edeceklermiş.
Hiçbir çocuk gece aç yatağa girmeyecekmiş.
Düşünceyi örgütleme ve basın özgürlüğünü sağlayacaklarmış.
Hak, hukuk, adalet gelecekmiş…
Vaatlerin fazlası var eksiği yok.
Ama tabii, “terörle mücadele”yi de en kararlı ve amansız olarak sürdürmeden olmazmış bu işler.
Hele hele “üniter devleti” güçlendirmeden hiç olmazmış. Kırmızı çizgilere dokunan yanarmış!
İktidar olmak için her şeyleri hazırmış yani.
Faşist Meral Akşener’in İYİ Partisi ve İslamcı Temel Karamollaoğlu’nun Saadet Partisi’yle buluştuğu, kapı gibi “Millet İttifakı” zaten cepteymiş ama, dostlarının da fazlası var eksiği yokmuş. Babacan’ın ve Davutoğlu’nun partileri ne güne duruyormuş. Hep birlikte açacaklarmış İkinci Yüzyıl’ın iktidar kapısını.
Bunca cafcaflı iddiadan sonra, Kılıçdaroğlu’nun lafı bağladığı yer, CHP’nin, iktidar, demokrasi ve özgürlükler konusunda göze alabileceği risklerin sınırını da ilan ediyordu: Erdoğan’ın seçime gitme cesareti olursa ve sandığı ortaya koyarsa! Ya olmazsa? Can sağlığı… CHP, demokrasi için “müesses nizamı” bozacak değil ya!
İkinci Yüzyıla Çağrı bildirgesinin ve Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının genel kurgusunun yeniden ortaya koyduğu gerçeklerin başında, CHP’nin de, Türkiye için HDP’siz bir siyasi gelecek hayali tasavvur ettiğidir. “Millet” ve “Cumhur” ittifakları biçiminde odaklaşmış sistem içi iki yolun, al gülüm ver gülüm idare edebilecekleri iktidar oyunlarına başkalarının burnunu sokmasına CHP’nin de tahammülü yoktur. Hele hele HDP’nin, müesses nizamı sorgulayan ve aşan çözümü olarak Üçüncü Yol çizgisinin güçlenmesi ve kendini dayatması, bertaraf edilmesi gereken acil tehlikedir.
AKP ile CHP arasında bu “sorun”a stratejik yaklaşım bakımından hiçbir fark yoktur. Farkları taktikseldir. Ne de olsa AKP sağcı, CHP de solcudur! Kurultay, CHP’nin bu farkının ince ince işlendiğini ortaya koymuştur.
İkinci Yüzyıl bildirgesi, HDP’nin program ve söylemlerinden devşirilmiş ve iğdiş edilmiş şeylerle doludur. Merak eden karşılaştırıp bakabilir. CHP’de temsil olunan faşizme endekslenmiş sistem solculuğu, HDP’de temsil olunan devrimci demokratik Üçüncü Yol’un solculuğunu, takiyeye dayalı böyle sahte ve kirli yöntemlerle massetme hesabındadır.
CHP kurultayında ortaya konulan “İkinci Yüzyıl” çağrısı halklarımızın demokratik beklenti ve özlemlerine yaslanarak, en azından bu beklentileri kendisine yedekleyerek faşist rejimi statükocu kanadın istekleri doğrultusunda tahkim etme çabalarının bir parçasıdır. Üçüncü Yol faşizme karşı demokrasinin yoludur. Kılıçdaroğlu’nun yolu faşizme karşı değil onu devralarak kendi sınıfsal amaçlarına uyarlama yoludur. CHP merkez aklı, Üçüncü Yol’u, demokrasi ve özgürlüğün yolunu egemen sınıfların bir kesiminin ihtiyaçlarına göre boşa düşürmeyi amaçlıyor. “HDP’ye ne gerek var, bu işi ben yaparım” demek istiyor. Fakat unutulan bir şey var ki, halklarımız aslı varken sahtesine neden inansın?
Demokrasi güçlerinin mücadelesine dayanan eksen, CHP’nin yarattığı yanılsamaların büyüsüne kapılarak beklenti içerisine girmezse gelişebilir ve demokratik bir cephenin inşasını hızlandırabilir. HDP’nin 1 Haziran’da ortaya koyduğu temel talepler ekseninde bir araya gelirse saray rejiminin ömrünü kısaltabilir. Özgürlüğe giden yolu açabilir.