Yeterince çaba göstererek ararsak, internette herkesle, her yerle ya da her mesele ile ilgili, bilmemiz gerektiğini düşündüğümüz her bilgiyi bulabiliriz. Ama bu her zaman iyi bir şey midir? The Digital Human: Bliss’te (Dijital İnsan: Saadet) Aleks Krotoski, bilmesek daha iyi olurdu diyeceğimiz şeyler var mı diye soruyor. Cehalet bazen gerçekten de mutluluk mudur?
Doğru olduğunu düşündüğümüz bilgi aslında yanlışsa, onu bilmemek, yani o yanlıştan cahil kalmak, daha mı iyidir?
Prof. David Dunning, Michigan Üniversitesi psikoloji bölümünde çalışmalarını sürdürüyor ve araştırması, internette tüm can alıcı bilgiler elimizin altında olmasına ve üstümüze sürekli hakikat boca edilmesine rağmen yanılgıya düşebileceğimizi gösteriyor.
Dunning, “kifayetsiz ya da bilgisiz insanlar ne kadar cahil olduklarının farkında değildirler, olsalardı cehaletlerini gidermek için zaten adım atmış olurlardı” diye özetlenebilecek olan Dunning-Kruger Etkisini ortaya çıkarmış araştırmacılardan biri. Entelektüel, mesleki ve sosyal görevlerde etkisi çok hissedilen bir fenomen bu. Çünkü eylemlerimizi değerlendirme kriteri olarak kullandığımız bilgi çoğu zaman tam da o eylemleri üretmek için kullandığımızla aynı bilgi oluyor ve bu yüzden aslında hatalı seçimler yapıp yapmadığımızı bilecek konumda olmuyoruz.
Dijital çağda yanılgıya düşmek daha kolay
Prof. Dunning, dijital dünyanın Dunning-Kruger etkisi ile etkileşimini görmenin ilginç olacağını söylüyor. “İnternette bir sürü bilgi var… Hakikate ulaşabilirsiniz, hemen elinizin altında, ama bir sürü de dezenformasyon var. Bir sürü yanıltıcı bilgi var.” Bu yüzden, insanlar bu dijital çağda bir sürü bilgi sahibi olsa da, aslında yanılgı içinde olabiliyor ve bunun farkında olmuyorlar.
Google karanlık bir kuyu
Aleks’in sözleriyle, “Google bizi karanlık bir kuyuya düşürüyor.” Ve mesele şu ki, yanıltıcı bilgilere sahip olmak ciddi sorunlara yol açabiliyor…
Dunning, Dunning-Kruger etkisini tıbbi bağlama uygulamış: “Bir sürü insan bugünlerde doktora gitmemeyi tercih ediyor. İnternette buldukları bilgilere göre kendi kendilerine teşhis koyuyorlar.” Ve bunu yapanların üçte biri yanılmış oluyor. Yani insanlar uzman olduklarını düşünüyorlar ama yanlış bilgilere sahip birer uzman oluyorlar.
İnsanlar neyi bilmediklerini bilemez
“İnternet insanların bilgi toplamasına, bilgili olduklarını düşünmesine, bir alanda her şeye vakıf olduklarını sanmasına imkan sağlıyor. Oysa gerçekte bilmedikleri bir sürü şey var, ama ne yazık ki neyi bilmediklerini elbette bilmiyorlar.”
Gerçek sorun, yanlış bilgilere sahip olmak. Bu başımızı derde sokabilir işte. “İnsanlar yanlış bildikleri şeylere güvenip ona göre hareket edebiliyorlar ve bunlar felakete sebep olabiliyor.”
İşte şimdi soralım: Prof. Dunning, gerçekten de, cehalet mutluluktur mu diyor? “Tamamen bilgisiz olmak, aslında bazen yanlış bilgilere sahip olmaktan daha iyidir.” Ama gerçekten bilgili olmak yerine bilgisiz olmanın daha iyi olup olmadığı konusuna gelirsek, “bu, filozofların ezelden beridir tartıştığı bir mesele.”
Bilmemek daha mı iyi?
Tedavisi mümkün olmayan bir hastalığı bilmemek daha iyi değil mi?
Film yapımcısı Lulu Wang ve ailesi, büyükannelerinin ölümcül hastalığını ondan saklamak için büyük çaba göstermişler. Bunun onun iyiliğine olduğunu düşünmüşler. Bu doğru karar mıydı?
“Büyükannem dördüncü evre akciğer kanseriydi. Doktor çok uzun zamanı kalmadığını söyledi. Belki en çok üç ay… Hep birlikte, bunu ondan saklamaya karar verdik. Bilmemesinin daha iyi olacağını düşündük. Ne de olsa semptom göstermiyordu ve karakterini de bildiğimiz için ona öleceğini söylememenin daha iyi olacağından emindik. Bilseydi, panikler ve depresyona girerdi. Yemek yemezdi, uyumazdı. Bu yüzden ona her şeyin yolunda olduğunu söyledik ve test sonuçlarını göstermedik.”
Ancak Lulu bunun aslında yanlış olduğunu düşünüyormuş: “Büyükannemin kendi hayatıydı söz konusu olan ve bu hayatın son aylarını nasıl yaşayacağına kendisi karar vermeliydi. Her şeyden öte, belki de hastaneye yatıp tedavi görmek isteyecekti. Ama ona durumunu söylemedik ve bu yüzden kendi kararını kendisi veremedi.”
Cehalet mi gerçek mi?
Beyin cerrahı Henry Marsh, bazen gerçekleri saklamanın daha iyi olduğunu düşünüyor.
Henry Marsh bir beyin cerrahı ve Do No Harm (Önce Zarar Verme) kitabının yazarı. Mesleki yaşamı boyunca, hastalara hastalıkları konusunda ne kadar bilgi vermek gerektiği sorusu kafasını kurcalamış. Cehalet bazen daha mı iyi yoksa gerçeği tüm çıplaklığıyla söylemeli mi?
“Bu zor bir karar çünkü çoğu zaman hastayı ve ailesini yakından tanımıyorsunuz, verdiğiniz bilgiyle başa çıkabilirler mi bilmiyorsunuz” diyor Marsh. Müdahalenin mümkün olmadığı anevrizmaları olduğunu söylediği hastaların hayatının mahvolduğunu görmüş. Kaygı hayatlarını mahvetmiş. “Modern tıp sayesinde o kadar çok tarama yapma imkanınız var ki bazen tamamen tesadüf eseri anormallikler buluyorsunuz. Bunlar önemli de olabilir önemsiz de.” Eğitimlerde öğrencilere şunu söylüyor: “Anevrizma gibi bir şeyi düzeltmek için ameliyat edecekseniz, hastayı dehşete düşürmeyecek şekilde bilgilendirmek çok önemli.”
Bilginin yükü
Marsh, “Deli Dana hastalığı”nın insana geçen türevi olan Creutzfeldt-Jakob hastalığı konusunda hükümete tavsiye veren bir komitenin üyesiydi. Bir hasta birden fazla kan nakli veya beyin ameliyatı olursa, hastalığı kapması açısından küçük bir risk söz konusuydu. O dönem öyle düşünmüş: “Hastalığın tedavisi yoksa, ki yok, bunu hastaya söylemek doğru mu?” Kayırmacılığın sıkıntılı bir şey olduğunu biliyor ama yine de bazen cehaletin mutluluk olduğunu ekliyor.
Büyükanne örneğine geri dönersek, kendisi dört yıl geçmesine rağmen hala hayatta. Hastalığını en sonunda öğrenmiş ve tam da ailesinin korktuğu gibi davranmış. Dramatik ve duygusal tepkiler vermiş. Ona söylememekte haklılar mıydı? Lulu hala emin değil: “Zamanda geri gidip olan biteni değiştiremeyiz. Söyleseydik, bu kadar yaşar mıydı, bilemiyorum.”
“Kanseri savuşturan şey cehalet değildi” diyor Aleks. “Ama belki de büyükannenin bilmemesi, olağan şekilde yaşamına devam etmesini sağladı, yani stressiz, o bilginin yükü olmadan.”
Cehaletin kötü ünü
Yani bu eski deyişte bir haklılık payı var…
Bir şeyi bilmemenin verdiği huzurun çok ciddi sonuçları da olabilir elbet. Ama bazen her şeyi bilme arzumuz bizi yanlış noktalara götürebiliyor. Fazla bilgi, insanı belirsizliğe ya da kimi durumlarda, aslında hakketmediği bir kendinden emin olma haline sürükleyebiliyor. Cehaletin kötü bir ünü var ama bazen gerçekten saadet olabiliyor yani.
dunyadanceviri.wordpress.com’dan alınan bu yazıyı Serap Güneş çevirdi.