90’larda bölgede askerlik yapan Yaylalı, ‘Beynim kabul etmedi’ dediği dönemin uygulamalarını anlattı. Yaylalı, Kürt kadın ve çocuklarına yönelik taciz ile tecavüz saldırılarının subay ve astsubaylar tarafından yönlendirildiğini söyledi
Kürt kadınlarına yönelik siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi baskılar, 1990’lı yılları aratmıyor. Son dönemlerde çocuk ve kadınlar polis, asker ve korucuların hedefi oluyor. En son Şırnak ve Batman’da uzman çavuşların taciz ve tecavüz saldırıları 90’lı yılların uygulamalarını hatırlatıyor. 1990’lı yıllarda bölge illerinde askerlik yapan barış aktivisti Yannis Vasilis Yaylalı asker ve polisin artan taciz, tecavüz saldırılarını değerlendirdi.
Bu bir devlet politikası
Yaylalı, Türkiye’de Kürt kadınlarına yönelik saldırıların yeni olmadığını, bu politikanın geçmişte soykırıma uğratılmış halklardan kadınlara uygulandığına dikkat çekti. Türkiye’nin kadınlar üzerinden yürüttüğü savaş politikasının Ermeni, Süryani, Pontoslu Rumlara dönük soykırım süreçlerinde de yaşandığını vurgulayan Yaylalı, “Şimdi buradan bakarsak o zaman Kürt illerinde Türk ordusunun durumunu doğru anlarız. Hani ‘PKK’ye karşı mücadele veriyoruz ama Kürtlere karşı değiliz’ diyorlar ya, bu tam bir yalan. Osmanlı’dan günümüze devletin bir tarzı var. Yok etmek istedikleri halkların tüm haklarını isyan edecekleri zamana kadar ellerinden alır, köyleri, yurtları yakılır, kadınlara saldırırlar gerçekleştirilir. Ve yok edinceye kadar da durmazlar. Osmanlı’dan Türk ordusuna gen bilgisi olarak fetihçi savaş stili, tarzı da doğal olarak geçti. Sıra Kürtlere geldi. Şu anda geçmiş politikalarını Kürt halkı ve kadınlar üzerinden gerçekleştirmek istiyorlar. İradeyi kırmak için kadınlara yönelik taciz ve tecavüzü arttırıyorlar” diye konuştu.
İnsanlık dışı yöntemler
Yaylalı, 1990’lı yıllarda askerlik yaptığı bölge ilerindeki yaşananları ise şu ifadelerle anımsattı: “Benim görev yaptığım dönemde bir yıldırma, baskı aracı olarak kadınlara yaklaşıyorduk. Korucu olmayan köylerde kadınlar yıldırma aracı olarak kullanılırdı. Köyler çeşitli nedenler ile basılır ve kadınlar erkekler köyün ortasında toplatılırdı. Çıplak edilerek, birbirlerinin sırtına binmeye zorlanır ve iradeleri kırılıncaya kadar bu tür şeyler devam ederdi. Her türlü insanlık dışı uygulama bu köylerde yaşanıyordu. Çok net söyleyebilirim ki askerleri buna subay-astsubaylar yönlendiriyordu.”
‘Kadınları tehdit görüyor’
AKP ve ortaklarının ideolojisinin kadın düşmanlığını en üst seviyeye çıkardığını vurgulayan Yaylalı, “90’lı yıllardan günümüzdeki kadına saldırı örgütlenme düzeyinin geldiği nokta itibarıyla değişmiştir. Kadınları o fetihçi, gaspçı, yağmacı tarzın dışında kendi ideolojisine karşı temel bir düşman olarak görüyor, kendi ideolojilerini dinamitleyeceğini düşünüyor. Tüm bu saldırılar birçok mevzi kazanmış kadın gücünün dolayısıyla kendisine ayak direten toplumun direncini kırmak amacını taşıyor. Bu AKP sisteminin en zayıf halkası, buradan kaybedilirse komple kaybeder” ifadelerini kullandı.
‘Beynim kabul etmedi’
Yaylalı, hayatında ilk defa bir söyleşi yapmak istemediğini, 1990’lı yılları hafızasından silmek istediğini dile getirerek, “O dönemde insan olmaktan çıkarıldık. Yaşadığımız ya da şahit olduğumuz şeyleri hala kendimize anlatamıyoruz ki size anlatalım. Ama kendimi toparlayarak sizlere anlatmaya çalıştım. Askerlik döneminde yaşadığım zalimliği beynim bile kabul etmedi” dedi.
Semra Turan/İstanbul-MA