Kadınların en önemli somut kazanımlarından olan İstanbul Sözleşmesi, iktidar ve muhafazakar kesimin hedefinde. Kadınlar ise ‘Mücadele ile kazandık sonuna kadar savunacağız’ diyor
Mehmet Elma
”Tutunacak bir cana nasıl da ihtiyacımız var” demişti Sylvia Plath, nasıl da ihtiyacımız var… Her sabah uyandığımızda bir gülüşün daha aramızdan ayrılış haberlerini okurken, sustuğumuz her an, ortak olduğumuz andır..
Dosya Pınar şahsında solan bütün gülüşler için…
İstanbul Sözleşmesi, ilk imzacı Türkiye başta olmak üzere, kabul edilen birçok üye ülkenin iç hukuk kanallarında bütün hükümleriyle uygulanmıyor olsa da uzmanlar, kadın örgütleri ve hukukçular tarafından dünya genelindeki kadın hareketlerinin en önemli somut kazanımı olarak görülüyor.
Bu somut kazanımların bütün üye ülkeler tarafından uygulanması, sürdürülebilirliği ve koltuk savaşlarına kurban edilmemesi, somut kazanımı var eden kadın örgütlerinin hala mücadelesini verdikleri bir konu.
Türkiye’de artan kadın cinayetleri, istismar taciz, tecavüz ve mobingle birlikte cezasızlık politikalarının sürdüğü bir süreçte İstanbul Sözleşmesi’nin amasız, fakatsız, koşulsuz sahiplenilmesi ise kadınların yaşam hakkı için oldukça elzem. Peki nedir İstanbul Sözleşmesi ve kadınlar için neyi ifade ediyor;
1-Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) nedir?
Sözleşmenin birinci maddesinin bütün fıkralarına göre, özetle; Kadınları her türlü şiddete karşı korumak, şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak. Her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak, toplumsal cinsiyet eşitliğini önemli ölçüde sağlayabilmek, bu çerçevede uluslararası bilinç yaratıp, ortak hareket etmek. Bu yükümlülükleri denetleyecek alanında uzman bireylerden oluşan kurumların işleyişlerine olanak sağlamak.
İstanbul Sözleşmesi’nin önem en temel özelliklerinden biri de, kadına karşı şiddetin, dünyada ilk kez açıkça insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlanmasıdır.
2- Genel hatlarıyla İstanbul Sözleşmesi’nin hükümleri nelerdir?
İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde ev içi şiddet, aynı alanda yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da sevgili, partner arasında yaşanan her türlü şiddet durumunu içerecek şekilde hazırlanmıştır.
Kadın sünneti, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet, psikolojik şiddet, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, zorla evlendirme, olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini bütün hatlarıyla, en geniş anlamda kapsamaktadır.
Sözleşmenin en önemli unsurlarından biri de tarafların içinde bulundukları durum, yukarıda sayılan olayların hiç birinin yaşanmasını meşru kılamayacağı gibi, ceza durumlarında da hafifletici sebepler olamaz.
İstanbul Sözleşmesi’ne göre; şiddet gören kadın, şiddeti kimden görürse görsün, sözleşme gereği bu olayı soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü üstlenmelidir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde şiddetin sorumlusu İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde bizzat devlet olacaktır.
3-Sözleşme ne zaman, nerede ve kimler tarafından imzalandı?
Türkiye adına imzayı dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzalamıştır. İlk imzacı Türkiye’nin ardından Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg sözleşmenin imzacıları olmuştur. Avrupa Konseyi Meclisi sözleşmeyi 14 Mart 2012 de kabul etmiştir.
Türkiye sözleşmeyi 2 yıl sonra, 1 Ağustos 2014’te iç hukukta yürürlüğe almıştır.
4- Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nde ilk imzacı kılan faktör nedir?
9 Haziran 2009 yılında, Mesut Beştaş ve Arzu Başer’in avukatlığını yaptığı, AİHM’de görülen Nahide Opuz davasının Türkiye’nin aleyhine sonuçlanması ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ilk kez, Türkiye’yi cinsiyet temelli ayrımcılık ve yaşam hakkı ihlalinden mahkum etmiş, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gerekli çaba ve uygulamaların yetersiz olduğu/hiç olmadığı kararını vermiştir. Opuz’un Türkiye’ye karşı kazandığı bu dava İstanbul Sözleşmesi’nin de temelini oluşturmuştur.
*37 sayfalık tam metin, Nahide Opuz davası için tıklayınız.
5- İstanbul Sözleşmesi hakkında bilinen yanlışlar nelerdir?
- İstanbul Sözleşmesi, tartışmalarının yeniden gündeme geldiği şu sıralar, Türkiye’de ki eril aklın sıklıkla dile getirdiği, ”Sözleşme aile kavramına özdekçi (materyalist) bir bakış ile bakmaktadır” yaklaşımı kusurlu bir bakıştır. Özünde sözleşmeye karşı bir kamuoyu yaratma çabasından ibarettir. Sözleşme ‘aile’ kavramını tamamen kadın erkek eşitliği üzerinden ele alır.
- Sözleşmenin kazanılan bir hak değil, dayatılan bir sözleşme olduğunu iddia eden kesimler yine azımsanmayacak derece. Sözleşme üzerine konuştuğumuz bütün aydın, sanatçı, aktivist ve siyasetçinin ortak görüşü ve kadın örgütlerinin ısrarla üzerinde durduğu durum esasında şudur; Sözleşme dünya kadın hareketlerinin dayanışmasıyla, mücadelesiyle edinilmiş bir haktır!
6-İç Hukukta uygulanıyor mu, nasıl uygulanıyor?
Cezai düzenlemelere ek olarak şiddete maruz bırakılanların başvurabileceği medeni hukuk mekanizmaları, özellikle duruma göre failden ya da devletten isteyebilecekleri tazminat haklarının da düzenlenmesi gerekiyor. GREVIO (Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu) anket formu da bu başlık altında İstanbul Sözleşmesi’nin maddi hukuka getirdiği standartlara ilişkin niteliksel ve niceliksel verileri soruyor.
GREVIO, taraf devletlerin sözleşmenin getirdiği standartlara uyup uymadıklarını belirlemek için raporlama usulünü kullanıyor. 4 Mayıs 2015’te 10 üyesi seçilerek oluşturulan GREVIO’nun ilk değerlendirme dönemi 2016 yılında başladı.
Sözleşmedeki usul uyarınca her bir taraf devletin kendisine verilen süre içerisinde GREVIO’nun gönderdiği anket formunu yanıtlaması gerekiyor.
Bu ilk dönemde GREVIO taraf devletlerde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanma alanıyla ilgili bir durum tespiti yapmayı amaçlıyor. GREVIO’nun bu anket formuna verilen yanıtlara, taraf devletlerin temsilcileriyle gerçekleştirdiği görüşmelere ve ilgili ülkenin sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanacak gölge raporlara dayanarak hazırlayacağı denetleme raporunu internet sitesi aracılığıyla kamuoyuyla paylaşması ile ilk periyottaki değerlendirme süreci tamamlanacak.
Bu ilk değerlendirme süreci çerçevesinde GREVIO Türkiye’nin 2014-2015 arasında kadına yönelik şiddet alanında veri toplamadan önlemeye, kadınların korunmasından faillerin soruşturulmasına, maddi hukuk hükümlerinden göç ve iltica politikalarına kadar çok geniş bir alanda ve son derece kapsayıcı bir perspektifle İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülükleri uyarınca neler yapıp ettiğini ve hangi noktada olduğunu öğrenmeyi amaçlıyor.
Bianet’in çetelesine göre 2015’te öldürülen 284 kadının 10’u dini nikahlı kocaları, 37’si sevgilileri, 20’si eski kocaları, dördü nişanlıları, altısı eski sevgilileri tarafından öldürüldü. Bu cinayetlerden 67’si ağır cezalar verilmesi gereken davalar iken, failin ilişkisinden (eş, baba, sevgili, nişanlı vs.) kaynaklanan bir ağırlaştırıcı sebebin TCK uyarınca uygulanması mümkün değil. Ancak İstanbul Sözleşmesi bu 67 vakanın tamamında da fail erkekler için ağır cezalar öngörüyor. Fakat Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni iç hukukta hiçbir zaman tam anlamıyla uygulamadığı için bu davalarda erkekler ağır cezalar almadı.
7-İstanbul Sözleşmesi’nde kadınların ısrarcı olma nedenleri nedir?
CHP PM üyesi Aylin Nazlıaka: Şiddet; kadını erkekle eşit görmeyen zihniyetler tarafından beslenip her geçen gün yaygınlaştırılıyor. İşte tam da bu nedenle, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli bir kilometre taşı olan “İstanbul Sözleşmesi” ne bağlı kalmak daha da kritik hale geliyor.
Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü: Kadın örgütleri çok büyük emek verdik. Öyle tepeden inme bir şey değil. BM’den gelen bir şey değil. O dönemi kadın örgütleri devletin bizzat kendisinin yaptığı topladığı veriler var son derece sağlam dayanakları var. Bu kadar büyük bir mücadele sonrası kazanılmış olan bu sözleşme de sonuna kadar ısrarcı olacağız.
Akademisyen (İki dönem GREVIO başkanlığı yaptı) Feride Acar: “Ama artık kadınlar susmuyor, ‘Erk egemen düzenin en hoşlanmadığı durum! Biz kadınlar birlikte yaşam mücadelesi için çalışmayı ve çok ses çıkarmayı iyi biliyoruz. Evet, gerekirse bireysel ve toplu bedeller de öderiz, ama İstanbul Sözleşmesi’nden ve kadınları koruyan yasalarımızdan vazgeçmeyiz!”
DİSK Kadın Koordinasyonu: “Biz kadınlar ve kız çocukları halkın yarısını teşkil ediyoruz. Biz kadınlar şantajla sürdürülen evlilikler istemediğimiz gibi kız çocuklarımızın şiddet ortamında büyümesini erkek çocuklarımızın şiddet aracılığıyla sosyalleşmesini istemiyoruz.
İnsan Hakları Savunucusu Eren Keskin: ”Bu sözleşme devlet tarafından imzalanmış olsa da bugüne dek yeterince uygulanmamış, özellikle yargı makamları, sözleşmeye daima “mesafeli” davranmıştır. Oysa sözleşme, kadınların ve LGBTİ+ birey ve örgütlerin mücadeleleri sonucunda kazanılmış bir haklar bütünüdür! Vazgeçilemez
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM): ”Demokrasinin gereği olan kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik hükümler içeren İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlarımız için çok önemli olduğunu bir kez daha ifade ederek, kadın kazanımlarından geriye gidişe neden olacak her türlü değişikliğe karşı olduğumuzu ve kadının insan haklarının sağlanması yönündeki mücadelemizi sürdüreceğimizi bildirmek isteriz”
8- İstanbul Sözleşmesi’nde üzerinde durulması gerekilen önemli noktalar nelerdir?
-Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;
-Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;
-Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;
-Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;
-Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.
9- 9 yıl aradan sonra tekrar gündeme gelme nedenleri nelerdir?
1 Temmuz günü video konferans yöntemiyle AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’na katılan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Çalışıp gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yine sözleşme ile igili, “Bizim için ölçü değildir. İstanbul Sözleşmesi nas değildir” demişti.
Toplantıdan bir gün sonra, 2 Temmuz Perşembe günü de AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, çeşitli yerel televizyon kanallarında aynı anda canlı yayımlanan bir programda, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili soruya şu yanıtı verdi:
Kurtulmuş: Marjinallerin ekmeğine yağ sürüyor
“İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması gerçekten yanlıştı. Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan, bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi bir de cinsel yönelim tercihi. LGBT vesaire gibi marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar olduğu görülüyor. İstanbul Sözleşmesi olmazsa Türkiye’de kadına karşı şiddet artar tezi de bir şehir efsanesidir. Yalan yanlış propagandadır… Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır.”
Hüda-Par da konuyla ilgili yayımladığı bir açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi, detaylı olarak incelendiğinde toplumun temel dinamiklerini tahrip eden bir yapıya sahip olduğu rahatlıkla görülecektir” demişti.
Milli Gazete yazarı Şakir Tarım, “Yıkım Projesi: İstanbul Sözleşmesi” isimli yazısında, sözleşmeyi “Türkiye’nin bekasına yönelmiş en büyük tehdit” olarak yorumlamış ve sözleşmenin vakit geçirilmeden yürürlükten kaldırılmasını istemişti.
Yeni Akit yazarı Ali Erkan Kavaklı ise, “Aile kadın ve erkeğin birlikte yürütebileceği kurumdur. Erkeği evden uzaklaştırarak aileyi yaşatma imkanı yok. İthal kanunlarla aile yaşatılamaz. Sözleşme iptal edilmeli. Kendi dinimizi, inançlarımızı, örf ve adetlerimizi esas alan adaleti sağlayacak ve aileyi yaşatacak düzenleme yapılmalı” demişti.
Hak savunucuları neden karşı çıkıyor?
Özetle; Kadınların mücadele ile kazandığı ve savunmaktan asla vazgeçilmeyecek olan bu bütünsel hak, bugün erk egemen zihniyet ve özellikle muhafazakar kesim tarafından rafa kaldırılmaya çalışılıyor. Peki hak savunucuları sözleşmenin iptaline neden karşı çıkıyor;
Eren Keskin; Kadınlara yönelik resmi işkence yöntemleri, 90’ları ‘aratmayacak’ şekilde uygulanmaya devam ediyor. Çıplak arama, sözlü ya da fiziksel cinsel taciz ve bazı tecavüz olayları tarafımıza yansıyor, başvurular geliyor.
Kadın cinayetlerindeki artış oranları, devlet yetkilileri tarafından bile kabul ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, görev olarak yüklendiği halde, kadın cinayetlerinin ardında yatan ‘sözde namus’ anlayışını tartışmaya açmak ya da sorgulamak yerine, derinleştiriyor.
İstanbul Barosu; Türkiye olarak İstanbul Sözleşmesine artık taraf devlet değilim demek, bunun ne anlama geldiğini yurt içinde ve yurt dışında anlatabilmek, haklı bir gerekçeye dayandırabilmek mümkün değildir. Çünkü, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi, ancak kadınlar ve erkekler arasındaki hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleşmesi ile mümkün olabilecektir. Kadın erkek eşitliği ise demokrasinin ve sürdürülebilir kalkınmanın temel kriteridir. İstanbul Sözleşmesini feshetmek demek, kadınlara karşı şiddete, bu insan hakları ihlaline göz yummak demektir.
Avukat Bahar Topsakal: Temel felsefesi ve maksadı kadına yönelik şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması ve şiddet uygulayanların adalete teslim edilmesi olan İstanbul Sözleşmesi’nin meşruluğunun ve mevcudiyetinin gerekliliğini ispatlamak bakımında daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini ortaya koyuyor.