Çocuklar gelişimlerinin özel evresindedir. Sağlıklı bir şekilde gelişebilmeleri, kendilerini gerçekleştirebilmeleri için özel gereksinimleri vardır. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre bu gereksinimleri karşılama yükümlülüğü devletlere aittir. Yani devletler çocukların sağlıklı şekilde beslenmeleri, temiz suya erişebilmeleri, barınmaları, güvenli ve temiz bir çevrede yaşamaları, aşılanmaları gibi gelişimleri için gerekli her türlü olanağı sağlamak zorundadır.
Çocukların bu gereksinimlerinin karşılanmasının önündeki en büyük engellerden biri yoksulluktur. BM Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Haklar Komitesi bir insan hakkı ihlali olan yoksulluğu “yeterli bir yaşam standardının yanı sıra diğer kültürel, ekonomik, siyasi ve sosyal haklar için gerekli olan kaynaklardan, yetilerden, güvenlikten ve güçten sürekli ya da kronik olarak yoksun kalmakla karakterize olan durum” olarak tanımlar.
Her ne kadar BM çözüm olarak kalkınmadan, var olan sistem içinde yoksullukla mücadeleden söz etse de yoksulluğun tamamen ortadan kalkmasının yolu elbette ki eşitlik: Kaynaklardan eşit oranda yararlanma, gelirde eşitlik. Bunun yolu ise var olan küresel ekonomik sistemin tamamen değişmesi.
Ama elbette ki, küresel sistem değişene kadar bekleyecek değiliz. Bir insan hakkı ihlali olarak yoksulluğun tek tek her bir insanın yaşamını nasıl etkilediğini görünür kılmak, yoksulluğun gerçek sebeplerini ortaya çıkarmak önemli…
Dolar henüz 5.40 TL, euro henüz 6.20 TL gibi tarihi rekor seviyeye ulaşmadan birkaç gün önce, Birleşik Metal Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi Haziran 2018 dönemine ilişkin “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Raporu”nu yayımladı.
Raporda yer alan verilere göre yoksulluk sınırı bir önceki aya göre 873 TL arttı. Yani Haziran ayında yoksul sayılmamanız için Mayıs ayına göre en az 873 TL daha fazla kazanmanız gerekti.
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı bir biçimde beslenebilmesi için günlük 58.14 TL, aylık 1.744 TL harcama yapması gerektiği bilgisi de yine aynı raporda yer aldı. Araştırmanın sonuçlarına göre sağlıklı beslenmek için yetişkin bir kadının yapması gereken aylık harcama tutarı 448 TL olurken, bu rakam yetişkin bir erkek için 462 TL oldu.
Aynı harcamanın 10-18 yaşlarındaki bir çocuk için tutarı 494 TL, 4-6 yaşlarında bir çocuk için ise 339 TL oldu. Bu rakamlar önceki aylara göre oldukça artmış durumda. Ancak benzer bir artış kişilerin gelirinde yaşanmadı. Bu da kişilerin yoksullaşmasına yol açtı.
Dedim ya bu rapor dolar ve euronun henüz tarihi rekor seviyeye ulaşmadığı zamanlara ilişkindi. Dövizin tarihi rekorlara ulaştığı, Türkiye’deki kişi başı gelir miktarlarının sürekli düştüğü bugünlere ilişkin raporlar daha fazla yoksullaştığımızın başka kanıtlarını da sunacak gibi görünüyor.
Bir toplum gittikçe yoksullaşıyorsa bunun en derin etkilerini her zaman çocuklar yaşar. UNICEF Dünya Çocuklarının Durumu Raporu’nda “Yoksulluğun pençeleri bir aileye uzandığında, bundan en çok etkilenen, en çok zarar gören; yaşama, gelişme ve büyüme hakları riske atılanlar, o ailenin en küçük üyeleridir” der. Çünkü yoksulluk arttıkça çocuklar yeterli beslenemez, sağlıklı gelişemez, barınamaz, eğitimine devam edemez, çalışmak zorunda kalır.
Tedaviye, aşılanmaya tam olarak erişemez, olası toplumsal gerginlikler sebebiyle güven içinde büyüyemez. Ebeveynleri işsiz kalan, sosyal güvenceden uzaklaşan çocuklar hak ve özgülüklerini yaşayamaz, kendilerini gerçekleştiremez.
Rakamların, döviz kurlarının, kişi başı gelirin görece olarak daha iyi olduğu zamanlarda bile yoksulluk sonucunda; 2,5 aylık Kübra’nın açlıktan, 40 günlük Ayaz’ın soğuktan yaşamını kaybettiği, en az bir milyon çocuğun çalışmak zorunda bırakıldığı bir ülkede, şu günlerde yaşanan döviz krizinin, düşen kişi başı gelir miktarlarının, yükselen açlık sınırlarının ve işsizliğin en çok çocukları etkileyeceği açık.
Bu etkilerin en aza inmesi ise ancak yükümlülük sahibi devletin; krizi görmezden gelmek yerine bir an evvel demokrasi ve insan haklarına dayalı ekonomi ve sosyal politikaları yaşama geçirmesiyle mümkün.