Kadın sorunlarının sinema sektöründe önemli ve görünür kılınmadığını söyleyen yönetmen Cemre Yılmaz, ‘Hikayeleri kadınlardan duymak lazım, kadın her zaman yazmalı, hikayeleri görünür hale getirilmeli’ dedi
Necla Demir/İstanbul-MA
Türkiye’de sinema sektörü erkeklerin yoğun olduğu ve genel olarak erkek egemen bakışın hüküm sürdüğü bir alan. Bu tekeli kırmak, kadınların varlığını ve yaşadıkları ayrımcılığı ortaya sermek için zaman zaman yapılan bazı çalışmalar var. Bu perspektifle hareket eden kadınlardan biri de senarist ve yönetmen Cemre Yılmaz. Yılmaz, çektiği filmlerle hem kadınların duygularına tercüman oluyor hem de gişe kaygısı güden birçok yönetmenin aksine, filmlerinde görmezden gelinen veya tercih edilmeyen konulara el atıyor. Örneğin; Minbiç’li kadınların IŞİD’in elinden kurtulduktan sonra özgürlüklerine kavuşmalarını anlatan “Lal”, cinsiyetçi rol ve kalıplar içerisine sıkıştırılan kadının özgürlüğüne doğru pedal çevirmesini mizahi bir dille anlatan “Vahide” ve kürtaj tartışmalarının odağında olan kadınların kendi aralarındaki konuşmalarına yer veren “Muayene Odası Sohbetleri” bu filmlerden bazılarını oluşturuyor. Çok sayıda filmin senaryosunu yazan, çeken ve kimi zaman da oyunculuğunu üstlenen Yılmaz’la filmleri, kadınlar ve sinema üzerine konuştuk.
İlk film Berkin Elvan
Üniversiteye başladığı yılların “Gezi Direnişi” dönemine denk geldiğini ve küçük yaşlardan itibaren toplumsal olaylara karşı sokak mücadelesi veren bir kadın olduğunu söyleyen Yılmaz, ilk filminin de “Gezi Direnişi”nde yaşamını yitiren Berkin Elvan üzerine çekildiğini belirtti. Yılmaz, “O dönem film çekecek paramız yoktu. Sinema öğrencisiydik ama elimizde imkan yoktu. Sonra bir gün öğrendik ki Berkin Elvan vefat etmiş. O gün de sokağa çıktık ama bu yetmedi benim için. Uyuyamadım günlerce. Birkaç arkadaşımla bir araya geldik. Kameramız vardı. Gidip bir ekmek aldık ve bu ekmek ile Berkin Elvan’ı anlatmaya çalıştık. Çektiğimiz ilk filmdi.İyi bir yerlere geldi ve bu da bizim cesaretimizi arttırdı” dedi.
‘Vahide benim annemdi’
Cemre Yılmaz, kendisini film çekmeye götüren süreci de şu sözlerle anlattı: “Rahatsız olduğum olayları belki yakından yaşamadım. Ne bir ev emekçisiyim, ne bir mülteci kadınla bir araya gelip iki kelam etmişliğim var, ne de kürtaj yaptırmanın nasıl bir duygu olduğunu biliyorum. Bazen ‘ben kimim ki bunları anlatıyorum’ duygusuna çok kapılıyorum. Sonra olumlu yanıtlar alınca herhalde ‘iyi gözlemlemişim, iyi anlatmışım’ diyorum. Neden bu konuları seçtim? Vallahi hepsi beni rahatsız etti ve gözüme çok battı. Hepsi kulağıma çalınan sohbetler, hepsi gazetede gördüğüm haberler, bazen de sokakta yürürken karşıma çıkan şeylerdi. Vahide benim annemdi, Muayene Sohbetleri Odası’ndaki baş karakter benim arkadaşımdı ya da lavaboda sohbeti geçen başka bir kadının hikayesiydi. Minbiç’teki kadınlar da benim kardeşimdi. Daha tanışmamıştım sadece. O yüzden böyle başladı film sürecim. Biraz da gerilla süreci gibi başladı diyebilirim. Elimizde ne imkan varsa sonrasında bir şekilde geliştirerek devam ettik.”
‘Sorunlar görünür olmalı’
Bir kadın olarak duyarlı olduğu çok fazla şeyin varlığına vurgu yapan Yılmaz, “Kadın meseleleri sektörde o kadar da önemli ve görünür kılınması gereken şeyler değildir. Yazdığım senaryolarda, çektiğim filmlerde bunun zorluğunu yaşadım. Neden hep böyle kadınların yaşadığı sorunlar ya da toplumsal sıkıntılar diye dönüşler alıyorum? Ama bir kadın olarak baktığımda bu sorunların gerçekten görünür kılınması gerekiyordu. Vahide’de güldük, Muayene Odası Sohbetleri’nde sinirlendik, Lal’da üzüldük örneğin. Önemli olan bu kadın duygusunu vermek. Ben duyguların kadınları iyi ve görünür yerlere getirebileceğini düşünüyorum” diye belirtti.
‘Kadın yazıları önemli’
Çok sevdiği sinemanın yedinci sanat olduğunu hatırlatan Yılmaz, son olarak şunları söyledi: “Ne zaman sinema izlesem ve bir kadın karakter kötü bir muameleye maruz kalıp nesneleştiriliyorsa bunda bir yanlışlık var diye düşünürdüm. Sonra yavaş yavaş kadın yönetmenleri öğrenmeye başladım. Bu böyle olmuyormuş ve bir sıkıntı varmış dedim. Okula başladığımda bunun derdi ve sıkıntısıyla başladım aslında. Üretmek sinema için çok önemli. Kadınların yazdığı her hikaye önemlidir. Sinema hikayelerini kadınların elinden duyup işitmek lazım. Kadının ürettiği her şey çok değerli ve kadın her zaman yazmalı, hikayeleri görünür hale getirmeli. Benim için sinemanın anlamı da en başından beri buydu. Bir kadın gözüyle baktığında belki bir erkek için değersiz, haber değeri ve sinematik bir değeri olmayan şeylerin benim gözümde gerçekten sanatsal bir tadı var. Kadın görünürlüğü sinemaya da çok güzel yakışıyor.”