Yetkililer kimseye ulaşmayacak. İnananlar çırpınacak. Yetkililer yetkisiz olduklarını doğanın şamarıyla öğrendiler nihayet. Kendi ciğerlerini, göğüslerini, hareketlerini dinlemekten başka bir şey dinlemiyorlar. Birileri ses edecek yine aynı aymazlıkla. İşte o ses edenler bu kâbus ve kahır günlerinde onların yaşadıklarını unutturmaya mazeret olacak yani malzeme olacak, seçim ve tarih methiyelerinde kendilerine yer edinmeye çalışacak.
Yetkililere göre kendilerinden gayrı bir başkası herkes. Çünkü onlar da bizim gibi odalarında bizden herhangi biri. Belki fazla izole, belki fazla gıda deposuna güven ile doktorlu ve faturasız ve de en önemlisi maddi kaygısız. Ötesi herkes aynı korkuda. Tehdit sınırlarına ve sınıfına sıkışıp saldıran sayılar ve stratejiler değil, bir el kadar yakın. Herkes şaşkaloz. Artık her iktidar, diktatör, tek adam düne kadar hiç tanışmayacak insanları önüne katıp dünyayı fethetmeye gidecek cesareti olan bir yalnız. Çünkü virüs el kadar yakın. Çünkü virüs açacağı kapı kolunda bile ona musallat. Çığıracağı mikrofon canına kast eden bir anons olabilir.
Tehditlerle, şantajlarla, elindeki askeri ve hukuki güçlerle binlerce insanın canına kast edecek kadar gözü kara yetkililer şu an yalnız. Sevdiklerinin yatağına sokulamayacak kadar tek başlarına. Libidoları elzem, diz çökmüş ve buruşmuş kaygıdan. Sanki binlerce yıldır aşkları, sevdaları ile dağları yerle bir edecek de geçim ve barınma sıkıntısından dolayı kendini frenleyen milyonlarca insandan, kendini bastırandan herhangi birileri gibi. Adı üstünde; sınıf. Kimin kalacağına kendi oluşturdukları düzen memurları olan öğretmenler, savcılar, psikologlar, subaylar, bakıcılar, eğitmenler karar verecek. Her biri artık sıfır yalnız. Tıpkı yetkilendirildikleri gibi, yetki verenler gibi. Ezdikleri, sömürdükleri, yedek sömürgeleştirdikleri, doğmamışların kaderlerini tayin ettikleri gibi onlardan herhangi biri. Sözleşme sizin, sömürge virüsün. Siz kim?
Hayatın karşılaştırmaları var. Çok duyduk, çok okuduk, şahit olduk ve hayatlarımızla ödedik. Şerbetliyiz. Onlar değil. Onlar taze ve titrek ve kıvırmaya aşina. Onlar bizlerden fevkalade daha bir tecrübesiz. Ama’ları çok onların. Ama’ları ve tahribatları ve tahribatlarının doğacak meyveleri onların tesellisi bir de. Eskiden teselli bedava olan bir şeydi. Bıkanların, hayalperestlerin, öfkelilerin, mücadelecilerin, belki olurcuların yegâne umuduydu teselli, hayal ile eş değer bir bedava rüya. Artık herkesin. Kendilerini muktedir sananların da eski günlere dönüşün, bugünleri kâbus olarak kaydedip ona göre hayata, sisteme hazırlananların.
Yok öyle bir şey. Yetkililere seslenmekten bıkanlar başlatacak tarihi. Yetkilileri unutup yetkileri dağıtacaklar. Başlatacaklar sosyal rövanşı ve yıllardan bu yana sırça fanusları geçmeyen seslere ilham olacak. Dağıtacak o sesi. Herkes duyacak ve kendilerini yetkili zannedenler anlayacak yaşadıklarının bir zan olduğunu. İmparatorlar, padişahlar, diktatörler anlayacak yeni kurmak istedikleri dünya düzeninin bir serap olduğunu. O serapta kendilerine cennet, kendilerinden gayrı herkese cehennem rüyalar bahşettiklerini herkes gördü. Sağı, solu, arkası, önü sobe tüm muktedirlerin.
Çünkü bu odun attıkları cehennemî dünyayı onlardan başka hayaller kuranların gül bahçeleri söndürecek. İbrahim putları kırdı, atıldığı ateşteki odunlar güle dönmüştü. İbrahim putları kırıp tarihte yer açtı, başkaları yeni yerler açacak ve ateş sadece ısınmak ve yemek pişirmek içindir diyecek. Kimsenin kutsalı başkasının putu olmayacak. Bastırılmış doğrular devreye girecek ve söz alacak. Sesini duyuracak: Biz size duyuramadık aslında hiçbir şeyi, sadece yetkili denilenlerin uydurduklarına aldandınız. Sufleler haindi, ölenleri ve onlar sayesinde yaşayanları bildirmek için geldik. Buradayız ve artık hepimiz aynı gemiye binip yola çıktık. Serin ve öfkeli günler başladı. Göreceğiz yeniden günleri!
Akdeniz’de, Afrika’da, Ortadoğu’da, Mezopotamya’da, Amerika’nın tam ortasında, yani yerle bir edilmesi, ümüğüne kadar sıkılması ‘meşru’ coğrafyalarda sürgüne, sonra yeni bir kimlik olarak göçmenliğe yelken açıp boğulup münferitleşenlerin ruhları gelecekti. Terzileri attıkları dikişlerden yakalayıp tek tek söktürecek gibi yakaladı işte yaralar. Yeter ki seslenen, yakaran olmasın da yeniden dikiş dikmeye yeltenmesin herkes. Her dikişine düğüm arayan, hayal ettiği düğümüyle bir başkasına kördüğüm atmayı hayal etmeyen. Gelsin, gelsin de çoğalsın yaralarımızın tarihe geçmeyen inleyen sesleri.