Yemeği yedik, son akşam çayını içiyoruz ve birazdan üzerimize kapatılacak demir yığını kapılar öncesi havalandırmada topluca voltadayız. Şüphesiz iman edenler bilecektir ki bunlar günün en verimli voltalarıdır! Günün gelişmeleri, güncel gelişmeler ve birbirinden farklı yüzlerce konu, eriyor hunharca ve sırayla…
Sadece boyu değil, kalbinin patikaları ile duygu dünyası da uzun ve güzel olan Mustafa arkadaş beni voltadan koparıyor. Duvar dibine geçiyor ve ikili voltaya başlıyoruz. ‘Küçük bir konu var’ diyerek söze giriyor. Kısımla ilgilendiğimiz için yine yaşanan veya olası genel bir şeye dair düzenleme/planlama, hazırlık ile ilgili sanıyorum. Değilmiş…
Kulağım Mustafa’da. Anlatmaya başladı: “Şimdi biraz tahta falan bulsak iyi olacak. Biraz eski gazete-karton falan da ayıralım bugünlerde. Bu hafta dış kantine de biber biraz fazla yazalım…”
Söylenenlerden bir şey çıkaramadığımı ve ewêl bakışı attığımı görünce yine aynı tonda devam etti: “Senle bir şey yapacağız” dedi. “Newroz’a daha çok var. Söylediklerinden kendimizi yakma çıkıyor ama biberi ne yapacağız onu bilemedim” deyip, araya girerek sabote etmek istemiyorum, bekledim. Volta hızlandı. Mustafa nefes nefese dev planı açıklıyor:
“Şey yapalım diyorum, sabah 6’da kapılar açılınca seninle kalkalım. Arkadaşlara biber közleyelim. Kahvaltıda veririz onlara, sürpriz olur. İyi olmaz mı?”
Valla güzel olur, çok iyi diyorsun da bu kışın ortasında biber aşkına havalandırmada donmasak iyi. Komüncümüz, ciğerimiz ve iki gözümüz; bizi kemer sıkma politikaları ile ölüm sınırında yaşatan Heval Ramazan’a da durumu aktardık, bu Ramazan ki haftalık alacağı domates için bile dünyadaki gelişmeleri dikkatle takip edip ona göre alım fişi yazan biri ve maalesef biber işi onda! Fazla biber istiyoruz dediğimiz gece sabaha kadar uyuyamadım, gece saldırabilir diye. Biber gelmezse kendisinin Colemêrg’te yetişmiş bıyıklarını yakacağız. Kararlıyız yani… Neyse ki kazasız belasız atlattık biber sürecini…Biber gelene kadar da biz yakacak biriktirdik.
Hazırlıklarımız tamamlandı ve harekete geçeceğiz. Kış ve sabah saat altı! Yatakta vücudun en iyi ısındığı, derin uykuya geçtiği saatler. Mustafa dürtüyor beni. Kalk diyor… Bu kalkış Kürt sorununu biraz daha derinleştirmiştir kesin. Uykum arkadan çağırıp gitme dese de yapacak bir şey yok. Kalınca giyinip aşağı iniyoruz. Duvar dibinde kuru ve uygun bir yer seçiyoruz. Şansımız çok iyi gidiyor! Rüzgâr var. Ateşi yakmakta bile zorlanıyoruz. Ama indik, gere yapax! Olmazın felsefesini yapmayacağız. Ama ne olur olmaz, hani kalırsa da hatasız kul olmaz, ümitsiz yaşanmaz, köz biber sevmemek elde mi diyerek işin içinden çıkacağız.
Tutuşturduk kartonları. Fakat ciddi bir sorun da var. Fazla duman çıkmamalı. Havalandırmadan çıkacak duman, çok geçmeden baskını getirir. Federaller ne oluyor deyip basarlar bizi anında. Kek kartonunu elime almış çılgınca dumanı dağıtıyorum…Nasıl sallıyorum görmelisiniz. Ateş de arada gürleşiyor. Biberleri atıyoruz üzerine. Közlenmiş biber kokusu da gelmeye başladı. Adeta açık görüş günü! Oluyor sanki bişiler…
Koğuşta 13 kişiyiz. Biz de en az o kadar yapmalıyız. Bari bir tane düşsün herkese. Bir saatlik bir boğuşmaca sonunda biberleri közledik. Fakat hem benim marifetim hem de rüzgârın sayesinde ikimiz de duman kokusundan geçilmiyoruz.
Rojbaş daha çekilmedi. Birazdan Ortadoğu’da vahşet bir güne daha uyanacak arkadaşlar! Biz güne közlü girmişiz. Bittikten sonra ayaküstü eylemimizin kritiğini yapıyoruz. Mustafa açık konuştu “Valla sanki bizden biber közleme işi pek çıkmaz ama karton sallamalarına bakılırsa sende kebapçı potansiyeli bayağı yüksek.”
Nazikçe “Bir gün barış gelirse kebap yapmayı düşüneceğim heval!” diyerek olayı politikleştiriyorum. Yemiyor tabi!
Kahvaltıyı hazırlayan arkadaşa biberleri teslim edip kendimizi banyoya atıyoruz.
Arkadaşlar kahvaltı için toplandı. Közlenmiş biber arkadaşları sevindiriyor. Hele bir iki arkadaş çok mutlu oldu. Gözlerindeki ışıltıyla o gün biber konulu şiirlerde yazdılar ama ne yazdıklarını paylaşacak değilim.
Masada Mustafa tam karşımda oturuyor. Onun payına düşen biberi uzatıyorum. Kabul etmiyor. Yemeyeceğim diyor!
“Nasıl yani? Sabahtandır ne için yaptık bunları?”
“Valla közlenmiş biberle aram pek yok, sevmiyorum” dedi Mustafa.
Aynen böyle dedi…
Yıkıldım!