Türkçenin günümüz kullanımında en sık karşılaştığımız dertlerden biri de, dilin anlamsız yere çarpıtılması. Reklam kuşağında mutfak bıçağını tanıtırken, “Sapı sert plastiktendir, bulaşık makinesinde yıkayabilirsiniz. Zamanla kararmaz, elinizden kayma yapmaz” ifadesi buna bir örnek sayılabilir. Bir başka örnekte de dükkânın camına uyarı yazmışlar; “Maskesiz giriş yapmayınız”. Sizce de tuhaf değil mi? ‘Elinizden kaymaz’ veya ‘Maskesiz girmeyiniz’ demek varken bu tuhaf ifadelere neden gerek duyulur, anlamak mümkün değil.
İsimlendirmelerde de benzer tuhaflıklara sıkça rastlıyoruz. Kimi cehaletten, kimi de pratik aklın bulduğu şipşak çözümlerden kaynaklı bu tuhaflıklara ilginç bir örnek elbise dolabı anlamında dilimize yerleşen ‘gar dolap’ sözcüğü. Kelimenin aslı Fransızca gar de rob. Ancak meseleye Türkçe ile açıklık getirmek adına, biraz da dolabı tanımlamak üzere yukardaki tuhaf melez sözcük türemiş ve günlük kullanımda da yerini almış. Aynen tanımlamakta veya açıklamakta zorlandığımız şeylere yakıştırdığımız zımbırtı, zamazingo veya alafontanfoni gibi.
Kendi meşrebimizce icat ettiğimiz tanımlardan biri de ‘akıllı telefon’. Normal aklın baş etmekte bir hayli zorlandığı, çoğu kez aklımızla dalga geçmekten başka bir işe yaramadığını düşüneceğimiz bir araçtan söz ediyoruz. Bizim komutlarımıza uymak yerine kendi işlevlerini dayatan bir alete mahkûm olmuşuz. Hele ki mesaj yazarken biraz dikkatsiz olunca sizin yazdıklarınızı kendi aklınca düzenleyen, böylece anlamsız sözcüklerle insanı rezil eden bir aletle başımız fena halde belada. Üstelik bunu kullanmayı yadsımak da mümkün değil.
Hiç işim olmadığı halde, yandaş haber kaynakları da bu zevzek alet yüzünden ikide birde karşıma çıkıyorlar. Telaşla kapatmaya, kurtulmaya çalışsam da çoğu kez bu iş o kadar da kolay olmuyor. Benzer bir belaya bu sabah bulaştım. Aniden havuz medyasından bir görüntü düştü ekrana. Konu Karabağ sorunu olunca, şeytana uyup açma gafletinde bulundum. Önce sabırla ekrana çıkan gereksiz reklamı izledim. Ardından da sözde konunun uzmanları başladılar bilindik ahkâmlarını tekrar etmeye. Yok efendim bölge esasen Ahıska Türklerinin yurduymuş da, Ruslar buraya daha sonra Ermenileri getirmişler de. Hızını alamıyor, tüm dünyanın bildiği gerçekliği de yadsıyor. Zaten Ermenilerin tarihte hiç devletleri olmamışmış da… Uzman ya, atıyor desteksiz. Hani derler ya ‘anlat anlat heyecanlı oluyor’. 83 milyonluk ülkede nasıl olsa bu palavralara inanacak birileri vardır.
Sahi devlet demişken, bu kavram halkların var olduğunun tek ve mutlak izahı mıdır? Yani devleti olmayanların esemesi okunmayacak mı? Tarih boyunca Ermeni krallıklarına, Doğu Roma İmparatorluğu’na, Osmanlıya, 1938 yılına kadar da Türkiye Cumhuriyeti’ne biat etmeyen Dersim’i ve Dersimliyi salt devlet kurmadığı için yok mu sayacağız? Üstelik sözlü anlatımla aktarılan Kızılbaş inancı, tefsir kalabalığında yolunu şaşmış kitabi dinlere kıyasla netliğini koruyabilen bir inanç sistemi olarak işlevselliğini halen korumakta. Yobazların ‘kurda kuşa, börtü böceğe, ağaca taşa tapıyorlar’ diyerek horladığı inancın doğaya olan saygısı, AKP’nin Çoruh ve Munzur nehirlerini kurutmaya, Bolsonaro zevzeğinin Amazon ormanlarını yok etmeye giriştikleri günümüzde daha da derin bir anlam kazanmakta.
Benzer değerlendirmeleri bölgenin bir diğer halkı olan Ezidiler için de yapmak mümkün. Milliyetçilik hastalığına bulaşmamış olmanın bedelini çok ağır ödeyen bu halklar hiç şüphe yok ki çok daha insani, çok daha derin bir anlayışın taşıyıcıları oldular. Akkoyunlusu, Karakoyunlusuyla tarihin karanlık sayfalarına gömülen belki de yüzlerce hanedanlığa karşı, aynı coğrafyada özgün inancıyla, diliyle, kültürüyle binlerce yılın geleneğini günümüze ulaştıran Ezidileri veya Dersimlileri salt devlet kurmadıkları için yok saymak ancak faşist bir tarih anlayışı ile açıklanabilir.
Bu gerici tarih anlayışı halkların, insanların tarihi yerine devletlerin, kralların tarihi ile ilgilendiği için körü körüne bir belge fetişizmine boğulup, yanı başında var olanı, etiyle kemiğiyle mevcut olanı görmezden gelerek egemenlerin vakanüvisliğini yapar.
Meselelere akıllı telefonun penceresinden bakanların anlayamayacağı işler bunlar. Siz en iyisi YouTube üzerinden Metin-Kemal Kahraman deyişlerine kulak verin, onlar işin aslını size anlatır.