Ayasofya’nın yeniden ibadethane haline getirilmesi başka bir ortamda şimdi olduğu gibi dinler arası diyalog, laiklik, kültürel miras vs. açısından tartışılabilirdi. Kemalistler konuya Atatürk’ün aldığı kararın kutsiyeti açısından yaklaşabilir, İslamcılar Osmanlılık açısından konuyu ele alabilirdi.
Biz de bu tartışmayı izler, düşüncemizi de açıklardık.
Ama Ayasofya’nın aniden gündeme gelişinin yukarıdaki bakış açılarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Ayasofya meselesi Türk emperyalizminin “beka” meselesiyle ilgilidir. Şu anda Türk devleti Akdeniz’de, Libya’da, Kıbrıs’ta Rusya, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile tehlikeli bir pazar paylaşım kavgasına girmiş bulunuyor.
Sayılan devletlerin Ayasofya ile ilgileri tarihidir. Onlar için Ayasofya Ortodoks Hıristiyanlığı için Doğu Roma İmparatorluğu’ndan günümüze intikal etmiş en önemli tarihsel bir mirastır. Ayasofya provokasyonu sonunda Türk devleti ile bu devletler arasındaki kavganın “Pazar, doğal gaz, petrol” kavgası olduğu unutturuluyor. Bu da yalnız Türk devletinin değil, sözü edilen bütün devletlerin işine geliyor. “Aşağılık amaçlar için değil, mukaddes inançlar için savaşıyoruz” denince, kulaklarda hoş bir tını yankılanıyor.
Kemalist Türkiye İtalyan ve Alman faşizminin savaşa hazırlandığı 1934 yılında bu savaşın dışında kalabilmek için çok yönlü adımlar atmaktaydı. Ankara’da hem Mussolini ve Hitler faşizminden, hem de Sovyet sosyalizminden bir “sentez” yapma gayretleri vardı. Böylece çıkacak savaşta bu iki düşman kampa eşit mesafede durarak tarafsızlık konumlarını korumak istiyorlardı. Ayasofya’nın cami olmaktan çıkarılması bu stratejinin küçük bir parçasıydı. Bu yolla Balkanlar’da Ortodoks Bulgar, Yunanistan halklarına, hem de Doğu’da Ortodoksluğun hala kültürel gücünü koruduğu Slav ve Ermeni halklarına manevi bir jest yapılıyordu.
Şimdi ne oluyor?
Şimdi Üçüncü Dünya Savaşı’nın karmaşık ortamında Ayasofya’nın statüsü Ortodoks devletlerle derinleşen gerilime ya da “savaş ihtimaline” hazırlık olarak değiştirilmiş oluyor.
Bu nasıl bir hazırlıktır?
Erdoğan rejimi Akdeniz’de yaşanan krizin “petrol, doğal gaz” kavgası olduğunu gizlemek, emperyalist amaçlarını “Ortodoks Haçlılara karşı Sünni Hilalcilerin kavgası” olarak göstermek ve böylece hem ülke içindeki, hem de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Müslüman halkı, bu kanlı ve kirli savaşa ortak etmek için Ortodoks Hıristiyanlığa karşı Ayasofya tezgahıyla provokasyon yapmıştır.
24 temmuz günü Ayasofya’da kılınacak Cuma namazıyla birlikte Bulgar, Hellen ve Rus halklarının tepkileri yoğunlaşacak ve Erdoğan rejimi Akdeniz’de yürüttüğü Pazar kavgasının üstünü “Haçlıların saldırısı” iddialarıyla örtecek. Demek ki Ayasofya’nın yeniden cami yapılması Ortodoks devletlerle savaş ihtimaline demagojik ve kışkırtıcı bir hazırlıktır.
Bu durumda Ayasofya “cami mi yapılmalı, yoksa müze olarak mı kalmalı” gibi bir tartışmanın peşine takılmak yerine, “Akdeniz’de emperyalist paylaşım savaşına hayır” diyerek Ayasofya “tezgahına” alternatif bir çizgi izlenmelidir.
Müslüman dindarlar Ayasofya’nın yeniden cami yapılmasındaki amacın İslamiyetle hiçbir ilgisi olmadığını, laikler de Ayasofya’nın yeniden cami yapılmasındaki amacı Atatürk’ten intikam almakla hiçbir ilgisi olmadığını bilmeliler. Ayasofya tezgahının amacı, bir avuç kapitalistin çıkarı için girilecek emperyalist savaşı “Haç-Hilal” kavgası gibi yutturmaktır.
Ne Türkiye halkları, ne Bulgar, Yunan, Rus ve Ermeni halkları Ayasofya provokasyonuna gelmemeli, Türkler Türk emperyalizmine, Yunanlılar Yunan emperyalizmine, Ruslar Rus emperyalizmine, Ermeniler Ermeni emperyalizmine ve bunların Akdeniz’deki petrol alanlarını savaş yoluyla paylaşma siyasetine karşı enternasyonal cephede güçlerini birleştirmelidir.
Dün kilise, sonra cami, ardından müze olan Ayasofya’nın şimdi yeniden cami olması dünyanın sonu değildir.
Ama Akdeniz’deki gerginliğin bir anda çatışmaya dönüşmesi sanılandan çok daha büyük ve geri dönüşü olmayan yıkımlara yol açar.
Sonuç olarak şöyle soralım: 18 yıl boyunca “Önce Sultanahmet Camii’ni doldurun, Ayasofya’yı yeniden cami yapmak bize karşı hazırlanan bir tezgahtır” diyen Erdoğan’ın durup dururken bu “tezgahı” hazırlaması nasıl açıklanabilir?
Şöyle: Libya’da Rusya’yla, Akdeniz’de Yunanistan’la yaşanan gerginliğin tehlikeli şekilde tırmanıyor olmasıyla…Gerginlik savaşa dönüşür mü, dönüşmez mi, bilemem. Ama bu bir ihtimaldir ve böyle bir savaşa “petrol için cihad” bayrağı ile girilemez. “Haçlıya karşı Hilal için cihad” bayrağı ile daha kolay girilir.
İşte şimdi Ayasofya’nın kubbesine çekilen bayrak da budur.