Fatoş Osmanağaoğlu
Kentin yeniden üretimi, kent mega projeleri sadece rant meselesi değildir, muhalefeti de dağıtmak, işçi sınıfını kent dışına itmek, hem görünmez kılmak hem de kent merkezinde söz söylemelerine engel olmak gibi işlevleri vardır. Ayrıca mahalle kültürünü, yan yana gelişleri minimuma düşürmek, insanı çitleyerek daha fazla kendine emeğine çevresine yabancılaştırmak bir diğer boyutudur.
Tarihsel sürece baktığımızda da benzer tabloları dünyanın büyük şehirlerinin tümünde görebiliriz. Paris’ten Barselona’ya, New York’tan Pekin’e ve tabii ki İstanbul’a çok örnek görebiliriz. Kentlerin yeniden, yeniden inşası birden fazla nedenle olsa da sonuçları birkaç başlıkta toplanabilir. Nedenlerin tamamı politik, sermaye için rant alanları yaratmak, inşaat sektörü başta olmak üzere tetikleyerek kazanca yol açan demir çelikten, çimentoya pek çok sektöre etkisi vardır. Sonuç açısından bakıldığında birincil olarak, ekolojik yıkım başlığı altında su, orman, hava ekosistemleri, insan dışı tüm canlı yaşamın yok edilmesi diyebiliriz. Diğer başlık ise kentte yaşayan insanlar açısından da hem sorun çıkarmasınlar hem de görünür olmasınlar diye yerinden etmeler, sürgünler uygulanır. Kim bu insanlar, tabii ki işçiler, işsizler, göçmenler, etnik olarak veya kimlik olarak ötekiler. Bize tercüme edersek, Kürtler, Suriyeliler, Romanlar, LGBTİ+’lar birkaç örnek olur.
Kanal projesi hem ekolojik yıkım hem demografik değişimdir
Bugün Kanal İstanbul diye önümüzde duran talan projesine yukarıda saydığımız parametrelerin tamamı ile birlikte çok yönlü bakmak zorundayız. Bu projenin ilk etapları 3. Köprü ve 3. Havalimanı kentte çok şeyi değiştirmiştir. Bunların bazıları ekolojik yıkımdır tabii ama önemli bir mesele de bu projelerin planlamasının ilan edilmesi ile birlikte oluşan, demografik değişimdir. Bölgede emlak fiyatlarındaki artış ve bu bağlamda oluşan hareketlilik yerel halkın tümden oradan sürülmesi ile sonuçlanmıştır.
Kanal İstanbul projesinin bugünkü etabında, onaylanan ÇED raporu mahkemeliktir, HDP, meslek odaları, ekoloji örgütleri ve İBB gibi muhtelif kurum ve bireyler dava açmıştır. Tüm davalar bilirkişi incelemesi için İstanbul 10. İdare Mahkemesi’ne gönderilmiş, keşif beklenmektedir. Fakat iktidar boş durmamıştır pandemi sürecinde bile, önce kamuoyunda çok tepki çeken tarihi/kültürel varlık iki köprünün taşınması ihalesini yapmış, Yenişehir denen projenin 1/100 binlik planına kabul vermiş, ardında 1/5000 nazım plan ve 1/1000 ölçek imar planlarını onaylamıştır.
‘Nitelikli insanlar’ için yeni kent
Yenişehir projesi hızlanmıştır, iktidar Kanal için henüz finansman bulamasa bile bu proje ciddi bir yıkım oluşturacaktır. Yenişehir projesi, ÇED raporunda yazdığı şekliyle “nitelikli insanlar”ın yaşadığı bir kent projesidir. Raporda geçtiği şekliyle, “Yüksek nitelikli nüfusun Yenişehir’e çekilmesi için nitelikli konut ve sosyal çevre olanaklarının oluşturulması”, siz bunu “zenginlere yeni bir kent yapıyoruz zengin değilseniz burada işiniz yok” diye tercüme edin. Bu projenin amacı ÇED raporunda açık biçimde, yeni turizm alanları, yeni konut alanları, finans projesi ile de bağlantılı yeni bir dünya yaratılacağını muştulamaktadır bizlere. İstanbul’un 3. Bölge diye tanımlanan, güneyde yoğun yerleşim yerlerinin, kuzeyde ve batıda son tarım arazilerinin olduğu bölge tümden yeniden yapılandırılacaktır.
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin hazırladığı rapordan etki alanını alıntılarsak “Tüm projelerin planlama alanı; Çatalca Yarımadası’nın ortalarında, yarımadanın kuzey ve güney uçlarına kadar uzanan hat üzerinde yer almaktadır. Alanın kuzeyinde Karadeniz, doğusunda Arnavutköy, Eyüp, Sultangazi, Esenler, Bayrampaşa, Bağcılar, Başakşehir, Küçükçekmece, Bahçelievler ve Bakırköy ilçeleri, güneyinde Küçükçekmece Lagünü ile Marmara Denizi, batısında ise Çatalca, Esenyurt, Avcılar ilçeleri bulunmaktadır. Ayrıca planlama alanının sınırları içerisinde Küçükçekmece Lagünü, Sazlıbosna Baraj Gölü, Terkos Gölü’nün bir kısmı olmak üzere toplam 2.954 hektarlık sucul sistem yer almaktadır.”
Kent yoksullarını yerlerinden edecekler
Yukarıda gördüğümüz ilçelerin birçok mahallesinde kent yoksulları ikamet etmektedir, ağırlığı işçi ve emekçi kesimdir. İşyerleri de doğal olarak o bölgede ve sanayi işletmeleridir, binlerce işçinin çalıştığı ve ikamet ettiği bir bölgeden, ilçelerden bahsediyoruz. Hem fabrikalar hem de organize sanayi bölgeleri vardır. İktidar bu bölgelerde yaşayanları açık biçimde yerlerinden süreceğini söylemektedir.
Ekonomik kriz bacayı sarmıştır, üzerine bir de pandemiyle beraber halkın nasıl tepki vereceğini öngöremiyoruz fakat iktidar açısından bakıldığında “tez elden bu bölge dağıtılmalıdır.”
Bu arada biz de boş durmuyoruz tabii, Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu siyasal partiler, ekoloji örgütler, odalar, bireyler, bugüne değin kurulmuş en geniş birliktelikle mücadele etmeye çalışıyoruz. Fakat yukarıdaki tabloya baktığımızda sendikal örgütler henüz bu oluşum içerisinde (bireysel katılımlar dışında) ciddi biçimde yer almamıştır. Durumun vahameti önümüzde durmaktadır, binlerce işçi, emekçi yerlerinden, işlerinden edilecektir.
Bir başka mesele, bu bölgenin muhalefet partileri açısından da ciddi önemli olduğudur. Misal HDP’nin bu bölgeden çıkardığı 5 milletvekili vardır, bu oylar aynı zamanda o bölgenin yukarıda tariflediğimiz kent yoksullarıdır. CHP açısından da düşünürsek, son belediye seçimlerinde bu oyların eklenmesiyle bazı belediyeleri kazanabilmiştir. Yani ezcümle, bu projenin yapılmasına engel olmak için hepimizin nedeni vardır, bu nedenle bütünlüklü bir mücadeleyi örmek hepimizin görevidir.