Tüm Kürt yazar ve edebiyatçı yoldaşlarımızdan kendi anadilleri olan Kürtçe’yle yazmalarını kendilerinden rica ediyorum
Zeki Kayar
HDP eski Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş, cezaevinde üretmeye devam ediyor.
Şimdiye kadar edebiyat dünyasına üç eser kazandırdı: Seher, Leylan ve Devran… Başarılı siyasi çalışmalarının yanı sıra edebiyatta da başarılı olduğuna ve olacağına inanıyorum.
Kitaplara ilişkin şimdiye kadar yazın camiasında oluşan olumlu tepkilerden de bu rahatlıkla anlaşılıyor. Ben her üç kitabını, yayınlandıağı sıralamasına göre okuma fırsatını bulamadım. “Leylan”ı buldum ve hemen okudum. Sonra “Seher”i temin ettim. Çocukluğumdan kalan tabirle, bir nefeste onu da okudum. “Devran”ı henüz bulamadım. Kısmet olursa, onu da bir gün bulup okurum. Son yıllarda cezaevinde kitap elde etmek neredeyse mitolojik çağların destanlarında geçen “ölümsüzlük otu”nu bulmak kadar zorlaştı (Gılgameş, ömrünün son gününe kadar o otu aramış ama bulamamıştı. Galiba biz de son nefesimize kadar kitap arayacağız). Zorluğu bir yana bekleme süresi de ondan aşağı kalan yanı yok gibidir. Kişi başına “on kitap” sınırlaması olduğu için, bizim adımıza hangi kitap kaydedilip UYAP’a işlenirse, bir daha o kitapları değiştirmek için kaç ay beklememiz gerekir, bir biz yaşayanlar bilir, bir de Allah!
Onun dışında tamamıyla şansa kalmış bir şeydir. Kitap değişimi için belirlenen tarihte dilekçe vermek, 15 günden aşağı olmayan “dilekçe değerlendirme süresi”, istenen kitabın sakıncalı olup olmaması için de bir o kadar süre var. Diyelim ki, uygun görüldü; tebliğ edilecek ama araya uzun bayram tatili girdi. Bir de kitap dağıtımından sorumlu olan görevli memurun yıllık iznini kullanma süresine denk gelince, bekle de bekle kitap gelmeyecek. Tüm bu badirelerin erkenden geçilip zamanında istediğimiz kitaplara ulaşmak için ülkede mevcut olan genel demokratik sorunların aşılmasıyla mümkün. O da artık ne zaman olacaksa. Sahi ya, Sayın Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasının sebebi de bu değil miydi?
Kitaplar üzerine
Söylediğim nedenden dolayı her üç kitabına ilişkin edebi-sanatsal-yaratıcılık yönündeki değerlendirmemi sonrası sürece bırakarak şimdilik sadece önemli gördüğüm üç hususu belirtmek istiyorum: Birincisi, içeride ve dışarıda ilgisi ve yeteneği olan her siyasetçimiz Selahattin hevalin bu yaratıcılığını örnek alarak, onlar da kendi tecrübe ve birikimlerini bir şekilde yazabilirler. Roman, öykü, makale tarzında olabilir. Hangisi hangi tarzda kendilerini rahat ifade edebiliyorlarsa, o tarzda yazabilirler. Salt içeridekiler dahi hesaba katıldığında binlerce yazar ve edebiyatçının bir anda harekete geçtiklerini (edebi anlamda) bir düşünelim. Yıllar sonra düşünsel, moral anlamda bir rönesansın yaşanmaması için hiçbir sebep yoktur. Olabilir diyorum ve kesinlikle o potansiyel vardır. Yeter ki, doğru işletilebilsin.
Kürtçe yazmak
İkincisi, başta Selahattin heval olmak üzere, tüm Kürt yazar ve edebiyatçı yoldaşlarımızdan kendi anadilleri olan Kürtçe’yle yazmalarını kendilerinden rica ediyorum. İhtiyaç duyulursa, sonradan eserlerini başka dillere de çevirebilirler. Devran’ın Kürtçe’ye çevrildiğini duydum. O da iyidir. Ama keşke orijinali Kürtçe olsaydı ve Kürtçe’den çevrildiğini duysaydık. Umarım bir sonraki eserde Selahattin heval o sevinci bize yaşatacaktır.
Üçüncüsü, ‘Leylan’, roman olmasına rağmen şiirsel bir dil de sezdim, belli bir ustalıkla işlenen örgüsünde. Seher’in gurbetteki sevgilisine gönderdiği tek cümlelik mektubu şöyledir:
“Yokluğunun gürültüsünden sağır olacağım.” Bu cümle, normal bir düzyazı cümlesi değildir.
Ondan çok daha üstün bir estetik yapılanmasında olan şiir üslubunun son sınırına kadar zorlanan muhteşem bir mısra imgesidir. Onun dışında da epeyce güzel imge vardır onun literatüründe. Ve sözün kısası, diyorum ki, Selahattin heval başarılı öykü ve roman denemesinden sonra şiir denemesini de yapabilir. Bir yoldaşı ve okuru olarak bunu istiyorum kendisinden ama “Kürtçe yazsın” demeyi de unutmadan.
* Bandırma 1 Nolu T Tipi Cezaevi