AKP başkanı yıllardır hükümet bütçesine koyduğu KHK’lar ile yaptığı düzenlemelerle “yasal” hale getirdiği projeleri bir solukta yeniden açıkladı;
Kendilerini var etme strateji olarak kentsel dönüşüme devam edecekler.
İstanbul uluslararası finans merkezi yapılacak. 22 milyon m2 alanı TOKİ’ye devredilerek Karadeniz Marmara’ya bağlayacak, doğal alanları yapılaşmaya açacak Kanal İstanbul Yeni Yapı Rezerv Alanları Projesi uygulamaya alınacak.
Çalışmalara bu doğrultuda hız verildi, Ulaştırma Bakanlığı’nda sadece Kanal iİstanbul projesini yürütmek için daire başkanlığı kurulduğu söyleniyor. Ortada netleşmiş, etki değerlendirmesi yapılmış etüd plan proje yok ama Kanal İstanbul için daire başkanlığı var. Gerisi gelir nasıl olsa. Ki geliyor. Küçükçekmece Lagün Havzası’nda kentsel dönüşüm ve yapılaşma sürdürülüyor. Emlakçılar harıl harıl henüz yapılmamış yapıları, imara açılmamış alanları pazarlıyor.
Yasama, yürütme ve icradan sorumlu tek yetkili kişi, AKP BaşkanıCumhurbaşkanı projeyi onaya sunacaklarını da açıkladı. Henüz netleşmemiş projenin çevre düzeni ve imar planları onaylanma almasında “yetkili”lerin; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, Şehircilik Bakanlığı’nın, Kültür Bakanlığı’nın, İstanbul’daki ilgili müdürlüklerin görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmeleri, Küçükçekmece Lagün’ü ve onu besleyen dereleri, akiferleri, ormanları, tarım alanlarını, yaşam alanlarını korumaları, bu alanları geri dönüşümsüz katledecek olan bu uygulamayı iptal etmeleri gerekiyor.
Bilgi ve sorumluluklarını kullanıp bu kararı verecekler mi, verebilecekler mi? Bunun yanıtı ortada. Bu idareler yıllardır AKP’nin müdürlüğü olarak çalışıyor ve iktidarın varlığını sürdürmesini sağlıyor. Kararları bilgiye ve deneyime göre değil kendilerine verilen direktiflere göre alıyorlar. İlgili idarelerden bu ve benzeri siyasi ve sermaye projelerine karşı kentleşme, planlama, sosyolojik, kültürel, ekolojik değerlendirme yapmalarını ve karar vermelerini beklemek hayal.
Açıkça görülmekteki, sıkıştıkları finansal krizi bu katliam uygulamaları ile çözecekler. Önümüzdeki günlerde yaşam alanlarına saldırı hızlanarak sürecek ve ilgili kurumlar, bu kurumlarda çalışanlar da bu saldırıya ortak olacak.
Bizler ne yapacağız? Asıl soru bu. İçinden geçtiğimiz süreçte, bu saldırılara karşı vereceğimiz mücadele basın açıklamaları ile mi sınırlı kalacak? Bu kadarı yeter mi sizce, yoksa fiili olarak mücadele etmemiz mi çözüm? Saldırının hızına bakılırsa sınıfsal ve toplumsal olarak verilmesi gereken siyasi mücadele için zaman kaybetme lüksümüz yok artık.
Halen çocukların katledildiği, istismara uğradığı, kadınların, LGBTİ bireylerin şiddet gördüğü, yaşam alanlarını katlederek sermaye birikimine sokulmaya çalışılan faşist, kapitalist sistemin karşısında olmak ve bu saldırıları durdurmak hepimizin sorumluluğunda.
4 yıl önce yaşananları unutmamamız, bir daha yaşanmaması için mücadele etmemiz gerektiği gibi.
2014 ağustosunda Musul da, Türkmenlerin yaşadığı Telafer de ve Ezidilerin yaşadığı Şengal (Sincar) de Irak Şam İslam Devleti yani IŞİD’in yaptığı katliamları, kadın kırımını, 150 binden fazla Ezidinin evinden barkından edildiği, tecavüz edilerek, katledilerek, erkeklerin başları kesilerek, kadın ve çocuklara el konarak yaşananları unutmadık, unutmayacağız.
Ezidi ve Türkmen halklarına yapılan katliamları unutmamak için 3 Ağustos gününü Ezidi Kadın Kırımı ve Soykırımına Karşı Eylem Günü olarak kabul ediyoruz.