Çok ciddi bir susuzluk sürecine girmenin arifesindeyiz. Susuzluk demek; açlık, sefalet, göç ve ölüm demektir. Dünyanın birçok bölgesinde can yakmaya başlayan susuzluk, Türkiye’de ilk önce Dicle Elk. Dağt. Şirketi (DEDAŞ) tarafından enerjisi kesilerek susuzluğa mahkum edilen halkın yaşadığı Kürt coğrafyasından başlayarak yayılacağı belirtiliyor. Düne kadar su zengini olan coğrafyada, inşa edilen 50 küsur barajla nerede akan akarsu, nehir, dere varsa önüne bentler kurup barajlar inşa edilerek halkın suya erişimi olanaksız hale geldi. Burnunun dibindeki barajlardan su alamayan halk suya ulaşmak için yeraltına sondaj yaparak enerji ile çalışan pompalar aracılığıyla susuzluğunu gidermeye başladı. Ancak bu pahalı yol DEDAŞ eliyle çok daha pahalılaştı. Kürt halkının yaşadığı bu bölgede HDP’nin yüzde 80’lere varan oylar alıyor olması bu uygulamanın en temel nedeni olarak öne çıkıyor.
DEDAŞ ‘kaçak elektrik’ kullanıyorlar iddiaları ile yeraltı suyuna mahkum edilen halka yolladığı yüksek meblağlı su kullanım ‘pusulalarıyla’ (fatura değil sadece kağıt parçası) tahsilat peşinde. Halkın yüksek tutarlı faturaları ödemesi ise imkansız. Enerji faturasını ödemediği iddia edilen köylülerin tarımsal desteklerine el konulup DEDAŞ’a aktarılıyor. Yani DEDAŞ çok konuşuyor ve yüksek meblağlı tutarları iktidar desteği ile kasasına taşıyor. Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan yoksul halklar da benzer sorunlarla yüz yüze. Ancak son günlerde Mardin Kızıltepe’de yaşananlar diğer halkların yaşadıklarına rahmet okutacak düzeyde.
Dünya üzerinde buna benzer bir süreç Bolivya’da yaşanmıştı. Bugün darbe ile iktidardan uzaklaştırılan Morales’i iktidara taşıyan en önemli etki suya erişim mücadelesiydi. Bolivya’da yüksek meblağlı su faturalarını ödeyemeyen halk, yağmur sularını toplayarak su sorununu çözmeye çalışırken, devlet güçleri gelip su toplama düzeneklerini ve depoları parçalıyordu. Çünkü şirket ‘su benim ve benim olan sulara yağmur suları da dahil’ diyordu. Devlette şirket talebini emir telakki edip halkı cezalandırıyordu. İsyan noktasında yaşamını sürdürmeye çalışan Bolivya halkı bu uygulama ile tüm sokakları işgal etti ve iktidarı yerle bir etti. Ardından halkçı bir yönetim olan Morales iktidarı kurulmuştu.
Mardin, Urfa, Diyarbakır, Şırnak, Batman ve Siirt’te elektrik satan DEDAŞ bölgede adeta bir başkesen pozisyonunda. Bolivya’da suya hakim olan şirket gibi her istediği devlet tarafından ikiletilmeden karşılanıyor olması dikkat çekiyor. Bölgede HDP’li belediyelere kayyum atayan iktidarın DEDAŞ gibi şirketleri el üstünde tutuyor olması bölgeye yönelik sürdürüldüğü artık gizlenemeyen anti demokratik uygulamalarda DEDAŞ gibi şirketlerin adeta bir kaldıraç görevi üstlendikleri izleniyor. DEDAŞ buradan nemalanıyor, para kazanıyor denilebilir ancak DEDAŞ’ın uygulamalarına bakınca tek derdinin bu olmadığı izlenimi ortaya çıkıyor. DEDAŞ mahkeme kararlarını uygulamıyor ve devlet bu duruma sessiz kalıyor. Mahkemelerin, halk susuz bırakılamaz noktasında DEDAŞ’ın enerjiyi kesemeyeceği kararlarını vermesine karşın bu durum yetkililerin umurunda bile olmadığı izleniyor.
Bazı köylerde susuzluk öyle bir noktaya gelmiş durumdaki evcil hayvanlar susuzluk nedeniyle ölüyor. Çocuklar susuzluktan ve hijyenik koşulların yaratılamaması nedeniyle hastalanıyor. Diğer yandan belediyelere, meclis üyeliklerine, muhtarlıklara kayyum atayan devlet bu yaşananlar karşısından 3 maymunu oynuyor. Bölgede AKP’li belediye meclis üyeleri bile bu duruma isyan ederken, bu meclis üyelerine karşı sessizliğe bürünen iktidarın bölgede büyük bir kan kaybı yaşadığı, Kızıltepe meclis üyesinin istifa gerekçesinden açıkça anlaşılabiliyor. Bunun yanında halkın bu sorunlarını çözeceğini iddia eden Orhan Miroğlu gibi eski vekiller Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ricada bulunurlarken, susuzluk gündeme bile gelmiyor. Miroğlu, susuzluktan dolayı verim alamayıp zarar eden çiftçilerin ikinci bir ürünü ekip üretebilmek için Cumhurbaşkanı’ndan ricada bulunması çok trajik bir durumu ortaya koyuyor.
Necati Cumalı’nın kitabından sinemaya da uyarlanmış olan ‘Susuz Yaz’ filminde, bir ahlaksızın tarlasından çıkan suyu diğer köylülerle paylaşmamasına benzer bir süreç bugün adeta bölge halkına dayatılıyor. Barajlar ardında toplanan sulara birileri tarafından el konulurken, halk tükenmeye yüz tutmuş olan yeraltı sularına mahkum edilip bir enerji şirketinin oyuncağı haline gitirilmiş durumda. İnsanoğlu her şeye katlanır ve bazen kaderimmiş deyip boyun da eğer ama susuzluk! Su bir element ve canlılar o var diye var. Su üzerinde hakimiyet kurulamaz ve ticarileştirilemez. Böyle bir şeye ise asla boyun eğilemez…